AYAK BAĞLARI KURALLARIMIZ

AYAK BAĞLARI KURALLARIMIZ

Kurallar;toplumları beli şeylere bağlayan bağlardır. Bu şeyler,hakiki bir hakikatı olan,ilahi kaynaklı olanlardır ki,bunlar gerçek olan bağlar olup,ebed boyutludur. ferdi,aileyi,sadece bir devlete münhasır olmayıp,umum insanları ve bütün asırları kapsar. Devasa şifa ve hayat kaynağıdır. İslamiyet gibi…

Diğeri ise;yapma ve yapmacık,sun’i olanlardır ki,buda insanlarca,daha doğrusu bir insanın veya belirli bir kesimin süzgeçsiz aklından çıkan mahsullerdir ki,buda zaten kuralsız yaşayan birkaç insanı memnun ederken,asil ve asaleti olan insanları ve onların inançları gereği olarak yaptıkları uygulamalara keyfi ve keyfe-mâyeşâ kurallar! perdesi altına gizlenerek yapılan yanlış uygulamalardır. Bu insanlar kanun ve kural adamı görünerek kendini temize çıkarmaya çalışanlardır.

Kurallar insanlar içindir. İnsanlar kurallar için değildir. Yani kurallar insanlara göre biçimlendirilir ve biçilir. eğer insanlar kurallara göre biçimlendirilecek olursa,bu şuna benzer:

-Vücuda elbise yaparken kumaştan değil de,vücuttan kesmek gibidir.

Bu millet kuralar uğruna yıllardır biçilmektedir. Belli bir rejim ve uygulama,devrim ve inkilab elbisesine göre uydurulmaya ve kesilmeye çalışılmaktadır.

Bu millet ister ilgisizliğinden,ister sabır ve teslimiyetinden olsun,bütün zorluk ve zorbalıklara karşı tahammül etmiş ve etmektedir. Sabır ve teslimiyetten kaynaklanan bu durum aslında bir ferağat ve fedakarlık örneğidir. Ancak bıçak kemiğe dayanınca,yani bu milletin diniyle ve inancıyla ve onun gereği olan tesettürü söz konusu olunca haklı olarak feryadı basmış ve basmaktadır. Meşru her yola başvurmuştur. Sırf zorbalıkları zorla da olsa aşmak için…

Okul gibi resmi kurum ve kuruluşlarda ibadet edecek olan çocuğa-yasaktır- demişiz,burda olmaz-diye baştan savmışız. Başını örten talebeye bu bir kural gereğidir,başını açacaksın,demişiz. O masum talebenin temiz kalbini ve inancının gereğini kale almaksızın bir çok kuralları yutmuş,-Kurallar gereği çıkaracaksın!- yutturmacasını tutturmaya çalışarak,yutturmuşuz!

Lanetlenmeyelim! Milletin menfuru hale gelmeyelim! M. Akif’in dediği gibi:İnsan iki şeyi bilmelidir:Biri Haddini,Diğeri Hesabını…

Bizler ise ne haddimizi bilmekteyiz,ne de hesabımızı…

Geçmişi,mukaddesatı,dini ve diyaneti bir tarafa yitib,reddeden insanlar bu gün gitmiş,şimdi de onlar milletçe reddedilmektedirler.

Bizde gideceğiz. Bari milletin menfuru olarak gitmeyelim! hesabta vereceğiz! Bari hesabımızı yapmış olarak gidelim.

Milli Eğitim Bakanı Bostancıoğlu’na rahibelerin örtündüğü,bizde de İmam-Hatib deki kız öğrencilerinde örtünmesinin gerektiği konusu sorulduğunda Bakan;-İslâmiyette ruhbanlık yoktur.-bilinçliğiyle söylerken,dinin tesettür emrini nedense bilmemektedir. Yani daha doğrusu bilmez veya kabul etmez görünmektedir.

İnsan bir hedefe giderken nefsinden,hatasından,ölçüsüz ve düstursuzluğundan yanlış yola sapabilir,zikzaklar çizebilir. Ancak o durum hedefe gitmesine ve varmasına mani olmamalıdır. Aynı çizginin üzerinden gidip gelmemeli ve ısrarda bulunmamalıdır. Hatadan vaz geçmek suretiyle geri dönerek yoluna revan olmalıdır. Zira dünya ve güneş durmuyor ve dönüyor,kervan gidiyor,yolculuk devam ediyor,bizlerde beraber gidiyoruz. Bu hatayı tecrübe ile kemaline vasıta yapmalıdır.

Öyle menfilikler,bozukluklar çok ki,şaşmak gerekir. Bu insanlar nasıl oluyor da bu kadar bozulmuşluklara rağmen,bozulmamışları da bozmaya çalışıyorlar. Yetmiyor mu? Yoksa onların bozulmamış olmaları,kendilerinin bozulmuşluklarını rahatsız mı ediyor?

Anlatılır:Bir köyde bulunan sudan içen herkes deli olmaktadır. O sudan herkes içtiği halde biri içmemiş. O akıllı,delilerin içerisinde deli kalmış. Delilerce deliliğine hükmedilmiş. Buna dayanamıyan akıllı kişi,tutar oda akıllılığı bırakıp,deliliği tercih eder. Onlar gibi deli olup,delice hareket etmeye başlar. İçtiği suyun etkisiyle onların deliliğini hoş görmeye başlar.

Acaba bizlerde kimden ve nereden tarafayız? Akıllı ve akılsızlıktan mı? Yoksa deli ve delilikten yana mıyız?

Hiç olmazsa bırakalım akıllılar ve akıllıca hareket edenler hallerine devam etsinler. Onları da deli yapmayalım. Varsa bir marifetimiz,akıllı olmayanları akıllı yapmaya çalışalım!

Kural gereği,yolculukta namaz için olsa beş dakika da duramazsınız. Ama bir tuvalet,çay ve sigara ihtiyacı için yarım saat durulur. kural böyle…

Kurallar kapanmada işler,soyunmada değil! Soyun soyuna bildiğin kadar. Çünkü kurallar böyle…

Yaptığınız düğünle koca bir ilçeyi çalgıyla bangır bangır inletebilirsiniz! Ama ezan sesini fazla açamazsınız! Çünkü kurallar böyle.

İstediğiniz dinin propağandasını yapabilirsiniz. Dinde zorlama yok. Ama İslâmiyetinkini asla. Çünki irtica olur. Vicdan özgürlüğü kalkar. kurallar gereği…

Kısaca;menfilik ve bozukluklarda kurallar işlemez. Fakat tüm müsbet ve faydalı şeylerde kuralları işletin işletebildiğiniz kadar. Çünkü kurallar bunu gerektirmektedir…

Helâle kurallar işlerken,harama yol açık…

Yarım asır öncesine kadar Kur’an yasaklandı,şimdilerde de olduğu gibi,ezan susturuldu ve Türkçe okutuldu,camiler kapatıldı,din tedrisatı verenler,bir araya gelerek dinini öğrenmeye çalışanlar idam,sürgün ve hapishanelerde çürütüldü. Tüm devrim ve kanunlarla dini ve maneviyatı söndürüldü. kısaca;tarihlerin yazmakla bitiremiyeceği tüm işler,hep kurallar gereği perdesi altında yapıldı. Kurallar gereği zehir üretmek serbest,bal yapmak ise yasak! Oda Yüzde doksan dokuzunun müslüman olması göz önünde bulundurulmadan ve kale alınmadan!..

Gerçekten biz ne kadar akıllı,müslüman ve insanız? Her halde kuralların gereği ve müsaadesi kadar?

Bütün bu İslâmi şuursuzluklara rağmen Bediüzzamanın ifadesiyle diyoruz ki:”üzülmeyin,İslamiyet incelir ama kopmaz.”

2-8-1993

MEHMET ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015