ALİ KIRAN BAŞ KESENLER

ALİ KIRAN BAŞ KESENLER

1923 yılı itibarıyla başlayan,Sultanlık döneminin istibdat olarak gösterilmesiyle devam eden tek kişi,tek lider,tek kanun koyup planlayıcısını 1938’den sonra uygulamaya koyan tek Şef dönemi takib etmiştir. Devrim adına çok şeyler,geçmişe ait her şey,başta din ve onun tabileri,mensubları teker teker devrilmiş,ortadan kaldırılmış,susturucularla susturulmuştur.

Yine bu partinin içinden çıkan,ancak o şekilde var olup bir sürede olsa varlığına müsaade edilen Adnan Menderes dönemi kapatılan tüm kapıların içerisinden birisinin aralanmasıyla millete nefes aldırmıştır. Çeşitli filizlerin bir sınırlama içerisindeki gelişimi ile bazı tavizler koparılmıştır,alacağımız ve hakkımız olanları taviz olarak almak zorunda bırakılmışız. Söz milletin denilmiş,birazda olsun millet itibar kazandırılma yoluna çekilmiş. Millet biraz kendisinin tanımış,varlığından haberdar olmuş. Her ne kadar bu küçük bir gelişmede olsa,baştaki bir santimlik açı,kilometreler sonrasında büyük açılar oluşturacaktı. Öyle de oldu.

Buna da ancak on yıl tahammül edildi. Çünki iktidarda olanlar,hükümet olanlara fazla tahammül edemez,varlığına müsaade edemezdi. Bu aynı zamanda ileride olacak ihtilallerinde kapısını açmış oluyordu. 1960 ihtilali…

Menderes ve arkadaşlarının keyfi idamından sonra yerini alan Adalet partisi,eskinin yerini doldurmasa da sadece parmak kesiyordu. Kol kesene karşı buna katlanılabilirdi. Devamıyla bağlamak ve yeni tavizler koparmak amacıyla Süleyman Demirel alkışlandı. Mutlak hayır kabul edilmeksizin. Kendisi için söylenilen Masonluk söylentilerine rağmen. Çünkü milletin önüne sunulan alternatifler millet tarafından belirlenmiyordu. Ölümle sıtma arasında bir tercih karşısında bırakılıyordu. Millette sıtmayı tercih etti,iyileşirim düşüncesiyle… Haklarıma kavuşma yollarını açma düşüncesiyle önemsenecek derecede tavizler koparıldı.

Varlığına müsaade edilen Menderes’den de önemli bağlayıcı bağlara imza atması kabul ettirilmişti. 163. madde. Manevi hayatı zapt-u rabt altına alan karar.. maneviyatı bitirme kararı. Düşünmeyi,yaşamayı engelleyen karar. Artık tarassudlar dönemi başlamıştı. Müslümanlara nefes aldırılmıyor,hapishaneler Allah diyen insanlarla dolduruluyor,iman ve Kur’an tefsiri okuyanlar mahkemelere celbediliyordu.

İşte Demirel dönemi bunu ortadan kaldırmamış ancak ferdi ağırlıklarla frenleme yoluna gitmişti. İmam-Hatibler milletin gayret ve fedakârlığıyla bu dönemlerle filizlenmeye başlamıştı. Dini gurup ve kurumlar kendi çaplarındaki hizmetlerini yavaşçada olsa yürütüyorlardı. Böylece Demirel zatı yönüyle değil,kendisini oraya getiren ve makamını koruma sevdasıyla kendisinden istenilenleri sınırlıda olsa yerine getiriyor veya ona ve onun kanalıyla getirttiriliyordu. Az mesafe alınmamıştı.

CHP veya İsmet İnönü’nün tek şeflik ve despot,baskıcı döneminden sonra yerine gelen Bülent Ecevit;solcu zihniyetini sürdürüyor,sosyalistlik ve koministlik tohumlarının ekilip yeşermesine zemin hazırlıyordu. Onun bu tutumu da Demirel’e puan kazandırıp adeta onu göstererek; işte bakın ben gelmezsem o gelir korkusu ancak bununla beraber bu gerçek Demirelin kırk yıla yakın padişah gibi hüküm sürmesine,siyasette kalmasına sebeb teşkil ediyordu.

26-Ocak-1970’de 16 kişilik bir grup Milli nizam partisini kurdu.12-Mart-1971 muhtırasıyla partinin kapatılmasından sonra Necmettin Erbakan İsviçreye yerleşmek üzere gitti.Sağın başa gelmesinden korkan CHP yönetimi generallerden Muhsin Batur ve Turgut Sunalp aracılığıyla Erbakanı tekrar siyasete sokmak üzere getirip,14-Ekim-1973 yılına kadar Milli Selamet Partisinin başkanlığını yürüten Süleyman Arif Emre’nin yerine partiye başkan olarak getirildi.Demirelin parçalanması gerekti.Gerçekten de oyların parçalanmasında önemli rol oynamış oldu. Çoğunun Samimi olarak dile getirdiği İslâmî hassasiyet Adalet partisinin parçalanmasına ve solun yolunun açılmasına sebeb oldu. Bu sebebledir ki;Bülent Ecevit’in lise mezunu ve gazeteci kimliği olmasına rağmen önünün açılmasında önemli rol oynadı. 1974’deki MSP ile yapılan koalisyonda Kıbrıs meselesi ve çıkartması üzerine güvercinini uçurttu,kendini kabul ettirtti. Dürüstlük imajını öne çıkartması kendisini biraz daha yerini pekiştirmeye sebeb oldu.

Deniz Baykal’ın ve İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’nün sahneye çıkmaları Ecevit’in çıkışını engellemedi belki onların parlayıp sönmelerinden öte gitmedi. Çünkü onlar parlatılmaya çalışılıyor bu ise kâfi gelmiyordu.

1960’da ordu tarafından sağa vurulan darbe,1971’de sola vuruluyordu. Âdeta işin rövanşı alınıyordu. Sıradaki gelsin,hazır olsun! Darbelerde devamlı garanti olması için ordu öne sürülüyordu. Geri plandakiler pusuda beklemekte idiler.

1971’deki sola vurulan darbe onları bitirmiyor,solun iktidar olmasıyla gün yüzüne çıkıyorlardı.

Milliyetçiliği terennüm eden Alparslan Türkeş ise;Bediüzzaman Said Nursi’nin Urfa’da bulunan kabrine tahammül edemeyip kaldırılıp,uçakla başka bir yere götürülmesinde görevlendirilenlerden olması,İ. İnönü tarafından tırnaklarının çekilmesi kendisinin farklı bir mecra açmasına sebeb oluyordu. Dünyadaki milliyetçilik rüzgarlarının da bu yöndeki esintisinin de etkisi vardı. Vatanperverlik seslendiriliyor,Koministlerin Türkiyeyi Rusyaya bağlamalarına karşı,vatanı müdafaa adeta meşru bir gerekçe olarak ortaya çıkıyordu. Oda o dönemde böyle bir misyonu üstlenmiş veya üstlendirilmişti.

Solcu,sağcı,aşırı dinci derken şimdi de milliyetçi bir grub oluşturulmuş oluyordu.

İşin garib tarafı nedense bunların hepside az veya çok birbirleriyle uğraşıyorlardı. Problem çözümünden ziyade,problem üreten gurublar oluşturuyorlardı.

Hepside hele biz bir iktidara gelelim,görürsünüz neler neler yapacağız! diyorlardı. Ancak basiretli bakış hiçte öyle göstermiyor ve görünmüyordu.

1970 -1980 arasını solcu ve milliyetçi grubun kavgası almıştı.

1980 ihtilali herkesin içte ve dışta planlarını alt üst etmişti. Çünki siyasetin ileri gelenleri siyasetten men edilmiş,siyaset yapamıyacaklardı. Bir nevi kavgada önlenmiş olacaktı. Kenan Evren’in bu askeri çıkışı,kendilerinin de hesab edemedikleri yeni bir dönemi açıyordu. Aslında bu Menderes döneminden geri kalan,ara verilen ,sekteye uğrayan,yarım kalmış dönemin devamını da oluşturuyordu. 1950’de aralanan kapı bir daha açılıyordu.

1983 Turgut Özal dönemi.Bütün eyilimleri toplama çabaları. Fikir ve düşüncede,inançta ve serbest piyasada tam bir serbestliğin yaşandığı dönem.

Mutlak istibdattan mutlak serbestliğe ani bir geçiş. Bu geçiş bir çok yeniliklerle beraber bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiş oldu. Taviz vererek. İnançtaki serbestiyet ile beraber,sefâhette de tam bir serbestlik zuhur etmiş,sefâhetin kapısı açılmıştı.

1980 öncesi ateizm olan kominizmin yerini sefâhet almıştı. Fuhuş yükselme seyri göstermekteydi. Zenginliğinde beraber olması işi daha da arttırmaktaydı. Maddi zenginlik,ekonomide gelişme,dünyaya açılma,teknolojide ilerlemeye adım atılmıştı.

Manevi alanda da büyük ilerlemeler kaydedildi. Çünkü en azından destek olunmasa bile,gölge edilmiyordu.

Millet yarım kalan kendi varlığından haberdar olma eksikliğini bu dönemde tamamlamaya ve kendisini tanıtmaya yöneliyordu.

Yetişen güllerin yanında ayrık otları da çıkıyordu.

Özalın şahsi gayreti milleti bir yere getirmişti. Her ne kadar seyyiatı olsa da,hasenatı seyyiâtına galib idi. Çünki her alanda çıkış trendi devam ediyordu.

Eski Siyasilerin önünü açması,piyasayı yine dalgalandırmaya başladı.

1989 Rusyanın ve kominizmin yıkılması,siyasetlerin ve siyasetçilerin taktiğinde değişikliğe sebeb oldu.

1990’da inişe doğru yavaş yavaş geçilmeye başlandı. İhmaller ve kayıbların birikimi artma yönünde inişe başladı.

Turgut Özal’ın 1993’deki vefatı değişik simaların sahneye çıkmasına sebeb oldu. Mesut Yılmaz’dan memnun olunmamıştı. Ancak memnuniyetsizler memnun edilirken,Yılmazda bazı değişikliklere gidildi. Radikal,Özal döneminin devamı,muhafazakâr,milliyetçi kimliğini korumaya devam edeceğini dillendirdi. Zoraki de olsa devam etti veya ettirildi. 28 Şubat 1997 kansız darbeye imza attı,taşıdığı kimliğine ve millete darbeyi kendisi vurmuş oldu. Mazeret mi?

Alparslan Türkeş’in son dönemlerinde milliyetçi kimliğinden öte Atatürkçü kimliği öne çıkarma düşünce ve uygulamasına geçemeden ölmesi,yeni arayışlara ve liderler bulmaya sevketti.

Biz bir lider olalım da,siz bizi görün,diye seslendiren Refah partisi bir yıllık Doğru Yol’la olan ortaklıklarında 30 yıllık rüyalarını gerçekleştirmekle karşı karşıya idiler. Bu amaçla işe koyuldular. Bir yıl boyunca planladıklarını ve yapmak istediklerini onaylatmak için Cumhurbaşkanı olan Demirele gönderiyorlar,ancak köşkte bekliyor,bir netice çıkmıyordu. Demirel veya onun arkasındaki güç müsaade etmiyordu. Sonuçta 28 Şubat’ı hazırlayan senaryo ile beraber hükümetten çekiliyor veya çektiriliyorlardı.

Bütün menfiliklere rağmen 30 yıldan sonra bunun bir hayrı oluyordu;bu iş siyaset yoluyla,hükümet olmakla çözülecek bir iş değilmiş…

28 maddi-manevi çöküş darbesini hazırlayanlar topu Erbakana atıyor,bu kararnameyi onun imzaladığını savunuyorlardı.

Artık yeni bir dönem başlamıştı. İflas dönemi. Yıllardır milleti aldatanların,bir şey yapmayanların,yapamayanların kendilerini isbat edememe ve edemediği bir dönem.

Bunlar;KURT,GÜVERCİN,ARI dönemi…

Isıran,gagalayan ve sokanların dönemi…

MHP yıllardır savunduğu ve vadettiği milliyetçiliğini;Abdullah Öcalan’ı idam etmemek,Tesettür meselesini çözmek bir yana daha da alanını genişleterek,adeta Ecevit’in bir sekreteri,Padişahım çok yaşa,uysal çocuk,koyun postuna girmiş kurt,yani ortaklarına koyun,başkalarına,içindekilere kurt rolünü oynuyordu. Öyleki,İstiklal marşının dinlenilmesinde velilerin baş örtülerini çıkartmaları mecbur kılınıyordu. 3 yıl önce 40 milyara satılacak olan,kendisini üç yılda amorti eden,milletin mahremiyetini ifade eden Telekom 3 milyara batılılara peşkeş çekiliyordu. Hem maddi hemde manevi bitişin eşiğindeydiler.

Kısacası Devlet Bahçeli,devlet stajını Ecevit’in yanında itaatkar bir konumda bitiriyordu,kendisini ve partisini bitirme uğruna. Kurda da zavallılık hiçte yakışmıyordu.

Amerikaya yıllardır hayır diyen Ecevit’in solculuğu,millete vadettiğini yapmamakla ve milliyetçiliği uysallığının gerisine atmakla MHP’nin milliyetçiliği,ANAP’ın muhafazakârlara vurduğu darbeyle üçü de tarihe gömülüyordu.

Bir asırdır vaadlerle harcanan millet olmuştu. Millet her şeyi kaybetmişti. Kaybettirenlerin sayesinde…

Kaybedenler de kaybettirenlerle beraber kaybetmekteydi…

Asır yeni milletle beraber,yeni liderlere muhtaçtı…

Asrın çamurunun kendilerine,kendilerini çamurlarının yanlarındakilere bulaştığı şu kavgacı insanların kendi bulundukları yerlerini;ileri ve geniş görüşlü insanlara bırakmaları,bu millete yapacakları en büyük iyilik olacaktır.

13-5-2001

MEHMET ÖZÇELİK

Loading

No ResponsesOcak 1st, 2015