KAİNAT KİTABINDAN HAKİKAT DERSLERİ: ACZİYETTEN MARİFETE YOLCULUK
KAİNAT KİTABINDAN HAKİKAT DERSLERİ: ACZİYETTEN MARİFETE YOLCULUK
1. Levha: Hakikatin İzleti ve Dünyaya Tenezzül Etmemek
Metin: “Biz Risale-i Nur şakirdleri, Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına, belki kâinata da âlet edemeyiz.”
Kaynak: Risale-i Nur – Şuâlar (14. Şua) –
İzah ve Araştırma:
Bu ifade, İslam tarihinin en nazik meselelerinden biri olan “dini siyasete veya şahsi menfaate alet etme” tehlikesine karşı sedd-i Zülkarneyn gibi duran bir düsturdur. Bediüzzaman, imanı “elmas”, dünyevi makam ve cereyanları ise “şişe” parçalarına benzetir. Elmas, şişe parçaları toplamak için bir araç yapılamaz.
Buradaki hikmet şudur: Hakikat o kadar ulvi ve mukaddestir ki, değil geçici dünya siyasetine, kâinatın tamamına dahi basamak yapılmaz. İnsanların teveccühünü kazanmak veya dünyevi bir hakimiyet kurmak için dini kullanmak, o mukaddes hakikatin kıymetini düşürmektir. Risale-i Nur talebeleri, rıza-yı İlahi haricinde hiçbir gaye gütmeyerek, tarihteki “hasbîlik” (karşılıksız fedakarlık) geleneğinin en parlak temsilcileri olmuşlardır. Bu duruş, zahiri bir mağlubiyet gibi görünse de, manen en büyük kuvvettir; zira kimseye minneti olmayan, hakikati eğip bükmez.
2. Levha: Sanat ve Sanatkâr İlişkisi (Mantık ve Tevhid)
Metin: “San’atlı bir eser, SAN’ATKÂRI icâb eder.”
Kaynak: Risale-i Nur – Sözler –
İzah ve Araştırma:
Bu vecize, kelam ve felsefe tarihinde “Hudûs” ve “Nizam” delillerinin en veciz, en avamın dahi anlayacağı şekilde özetlenmiş halidir. Mantık ilminin temel kaidesi olan nedensellik (illiyet) prensibine dayanır: “Fiil failsiz olmaz, eser müessirsiz olmaz.”
Bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz olamazken; atomdan galaksilere kadar muazzam bir nizam ve ince bir sanatla yaratılan bu kâinatın sahipsiz olması, kör tesadüflere havale edilmesi mümkün değildir. Ördek gibi basit görünen bir canlının tüylerindeki su tutmayan yapı, renklerindeki ahenk ve biyolojik donanımı, külli bir ilmi ve iradeyi gösterir. Bediüzzaman bu isbat metoduyla, modern fenlerin tasvir ettiği harika yapıların arkasındaki “Sâni-i Zülcelal”i (Celal sahibi Sanatkârı) nazara verir. Eser, Sanatkârını şahit gösterir.
3. Levha: Manevi Tıbb-ı Nebevî: İman İlacı
Metin: “Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi’ ve her derde deva ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz… O tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz.”
Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (Hastalar Risalesi) –
İzah ve Araştırma:
İnsanlık tarihi boyunca hekimler bedensel yaralara merhem aramışlardır. Ancak ruhun ızdırabı, bedenin acısından daha derin olabilir. Bediüzzaman, burada “Tiryak” (panzehir/ilaç) kavramını kullanarak, hastalığın zahiri acısının ötesinde, ruhun ümitsizlik hastalığına dikkat çeker.
Hastalık, imansız bir gözle bakıldığında yok oluşa, hiçliğe ve karanlığa bir gidiştir. Bu bakış açısı ruhu ezer. Ancak iman gözlüğüyle bakıldığında hastalık; günahları temizleyen bir sabun, ömür dakikalarını ibadet hükmüne geçiren bir iksir ve Rahman’ın dergâhına iltica etmeye bir davetiyedir. Namaz ve istiğfar (tövbe), ruhun üzerindeki ağırlıkları atarak, bedendeki hastalığın verdiği elemi, manevi bir huzura dönüştürür. Bu, tıbbın ötesinde bir “şifa-i sadır” (göğüs ferahlığı) tedavisidir.
4. Levha: Vücudun Faniliği ve İlahi İhtar
Metin: “Evet hastalık bu manayı bize ihtar edip der ki: ‘Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsaid muhtelif maddelerden terkib edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla…'”
Kaynak: Risale-i Nur – Lem’alar (25. Lem’a) –
İzah ve Araştırma:
İnsanın enaniyetini (egosunu) besleyen en büyük yanılma, kendini ebedi ve sarsılmaz zannetmesidir. Nemrutları ve Firavunları ilahlık iddiasına kadar götüren his, sıhhat ve afiyetin verdiği sarhoşluktur.
Hastalık ise ilahi bir mürebbi (eğitici) gibi gelir ve kula der ki: “Sen bir ‘terkip’sin (bileşim).” Felsefi manada, parçalardan oluşan her şey dağılmaya mahkumdur. Taştan ve demirden olmayan, et, kemik ve kandan oluşan bu narin yapı, her an bozulabilir. Bu tasvir, insanı aczini bilmeye ve asıl Mâlikini (Sahibini) tanımaya sevk eder. Hastalık, insanın tabiatındaki gurur putunu kıran, onu Rabbi karşısında secdeye götüren rahmetli bir tokat gibidir. Aczini bilen, Kudret-i Sonsuz’a dayanır.
5. Levha: Zamanın Akışı ve Fena Hakikati
Metin: “Ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider.”
Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı
İzah ve Araştırma:
Edebiyatta “ömür”, çoğu zaman bir suyun akışına veya bir rüzgarın esişine benzetilir. Bu benzetme, zamanın tutulamaz, durdurulamaz ve geri döndürülemez yapısını ifade eder. İnsan, “şimdi” dediği anda bile o an maziye karışır.
Bu vecize, gaflet uykusundaki insanı sarsar. Dün geçmiştir, yarın ise meçhuldür; elde sadece şu an vardır. Ömrün rüzgar gibi geçmesi, dünya lezzetlerinin de kalıcı olmadığını, fani olduğunu hatırlatır. Tarih, “ebediyen yaşayacağım” zannederek saraylar kuran, ancak bugün isimleri bile unutulmuş krallarla doludur. Bu hakikat, insanı ebedi olan ahiret yurduna hazırlık yapmaya, rüzgar gibi geçen zamanı ibadet ve hayırla “baki” (kalıcı) elmaslara dönüştürmeye davet eder.
6. Levha: Her Gün Yeni Bir Alem
Metin: “Her yeni gün, sana hem herkese, bir yeni âlemin kapısıdır.”
Kaynak: Risale-i Nur (21. Söz / Namaz Bahsi)
İzah ve Araştırma:
Bediüzzaman’ın zaman anlayışında, kainat statik (durağan) bir yapı değildir; sürekli bir “teceddüt” (yenilenme) halindedir. Her gün güneşin doğuşuyla, aslında yeni bir alem yaratılır.
Bu bakış açısı, insana muazzam bir ümit ve fırsat penceresi açar. Dün hatalarla kirlenmiş olabilir, fakat bugün bembeyaz bir sayfadır. “Her yeni gün, yeni bir alemin kapısıdır” sözü, psikolojik olarak da insanı geçmişin travmalarından kurtarıp, “şimdi”nin inşasına odaklar. Mümin, her sabah uyandığında, kendisine bahşedilen bu yeni alemi, namazla, duayla ve güzel amellerle nurlandırma imkanına sahiptir. Eğer o gün gafletle geçirilirse, o alem karanlık bir şekilde maziye gömülür; eğer ibadetle geçirilirse, ahirette seyredilecek nurani bir manzara olur.
Müradif Ayet-i Kerimeler
Risale-i Nur’daki bu hakikatlerin dayandığı Kur’an-ı Kerim ayetlerinden bazıları şunlardır:
• (İhlas ve Dünyaya Alet Etmeme) – En’am Suresi, 162. Ayet: “De ki: ‘Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.'”
• (Sanat ve Sanatkâr) – Al-i İmran Suresi, 191. Ayet: “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız; bizi ateş azabından koru’ derler.”
• (İman ve Şifa) – Şuarâ Suresi, 80. Ayet: “Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.”
• (Acz ve Yaratılış) – Fatır Suresi, 15. Ayet: “Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz. Allah ise; O, her bakımdan zengindir, övgüye lâyık olandır.”
• (Ömrün Kısalığı) – Kehf Suresi, 45. Ayet: “Onlara dünya hayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurduğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir.”
Özet
İncelenen bu altı levha, Risale-i Nur’un insana ve kâinata bakışını özetleyen birer pusula niteliğindedir. Birinci levha, iman hizmetinin hiçbir dünyevi menfaate alet edilemeyecek kadar yüce olduğunu vurgular. İkinci levha, kâinattaki sanat eserlerinden yola çıkarak Sanatkâr’ın varlığını aklen isbat eder. Üçüncü ve Dördüncü levhalar, hastalık ve musibetlerin, insanın gururunu kırıp aczini bildiren ve onu hakiki şifa kaynağı olan imana ve dua kapısına yönlendiren ilahi birer ihtar olduğunu ders verir. Beşinci levha, ömrün rüzgar gibi geçtiğini hatırlatarak dünyevileşmeye karşı uyarırken; Altıncı levha her yeni günün, insan için taze bir başlangıç ve ahiret hesabına işlenecek yeni bir fırsat olduğunu müjdeler. Bu vecizeler bütünü, insanı gafletten uyandırıp, tabiat perdesini yırtarak marifetullaha ulaşmaya davet eder.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
19/11/2025
![]()

