İman ve Küfür Muvazeneleri

image_pdfimage_print

İman ve Küfür Muvazeneleri

Eserin umumî muhtevası, adından da anlaşıldığı üzere, iman ile küfrün; hidayet ile dalaletin mahiyetlerini, dünyaya ve hayata bakış açılarını ve hem bu dünyada hem de ahirette netice verdikleri halleri karşılaştırmalı bir surette (muvazene ederek) izah etmektir.
Kitabın muhtevası, bölümlerinin kapsamına göre şu şekilde tasvir edilebilir:
1. Mukaddime: Muvazene Metodunun Sebebi
Kitabın girişi (Mukaddime), Risale-i Nur’un neden bu muvazene (karşılaştırma) metodunu tercih ettiğini izah eder.
• Temel Usûl: Bu bölümde, Risale-i Nur’un, imanın bu dünyada dahi manevî bir Cennet bulunduğunu ve dalaletin içinde de manevî bir Cehennem olduğunu isbat ettiği belirtilir.
• Gayesi: Sadece Cenab-ı Hakk’ı tanıttırmak ve Cehennem azabını ihtar etmekle değil, aynı zamanda sefahet ve günahların içinde bulunan manevî ve elîm elemleri ve gayr-ı meşru lezzetlerdeki acıyı göstererek, aklı başında olanları dalaletten kurtarmayı hedefler.
• Seyahat-ı Hayaliye: Bu metodun bir misali olarak, Müellif’in hayalî bir seyahatle kâinata iman ve dalalet gözlükleriyle nasıl baktığı anlatılır. İman nazarıyla bakıldığında (hayvanat, yavrular, insanlar, küre-i arz âlemleri) Rahman, Rahîm, Adil, Hakîm gibi isimlerin tecellileriyle parlak ve manidar görünürken ; dalalet ve felsefe nazarıyla bakıldığında aynı âlemler karanlıklı, acıklı ve dehşetli görünür.
2. Temsilî Hikâyecikler: İman ve Küfrün Temsillerle İzahı (Sözler 1-8)
Kitabın ilk ve en temel bölümü, “Sözler” risalesinden alınan ilk sekiz “Söz”ü ihtiva eder. Bu bölümlerin her biri, iman ve küfür arasındaki farkı temsilî hikâyecikler yoluyla anlatır:
• Birinci Söz: Allah namına (Bismillah) başlamanın ehemmiyetini, bir kabile reisinin ismini alarak çölde emniyetle gezen mütevazi seyyah ile reisin ismini almayan mağrur seyyahın perişanlığı üzerinden muvazene eder.
• İkinci Söz: İmanın bir saadet, küfrün ise bir matem olduğunu; biri Hüdabîn (Allah’ı gören) diğeri hodbin (kendini gören) iki adamın seyahatiyle anlatır. Mü’min, dünyayı bir “Zikirhane-i Rahman” olarak görürken, kâfir dünyayı bir “matemhane-i umumî” suretinde görür. İmanın, manevî bir Cennet çekirdeği; küfrün ise manevî bir Cehennem tohumu olduğu vurgulanır.
• Üçüncü Söz: İbadetin ehemmiyetini, biri muti-i kanun (kanuna itaatkâr) diğeri âsi (isyankâr) iki askerin yolculuğuyla izah eder. İtaatkâr asker, çanta ve silâh (ibadet ve takva) taşımanın zahirî ağırlığına mukabil, kalben binler batman minnet ve korkudan kurtulur. Âsi nefer ise, cismanî bir ağırlıktan kurtulur fakat kalbi binler minnet ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir.
• Dördüncü Söz: Namazın kıymetini, 24 altın (24 saat ömür) verilen iki hizmetkârın misaliyle anlatır. Bahtiyar olan, o altunlardan pek azını bir “bilete” (namaz) vererek uzun bir seyahati selâmetle kat eder. Bedbaht olan ise, 23 altını kumara (sefahate) sarf edip tek altını bilete vermeyerek dehşetli bir yolculuğa ve azaba müstehak olur.
• Beşinci Söz: İnsanın vazife-i asliyesinin ibadet ve derd-i maişet için farzları terk etmemek olduğunu, biri vazifeperver (talim ve cihada dikkat eden) diğeri şikemperver (midesine düşkün) iki askerin misaliyle muvazene eder.
• Altıncı Söz: Nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmanın (iman ve ubudiyetin) kârlı bir ticaret olduğunu, padişahın emaneten verdiği çiftlikleri fırtınalı bir muharebe zamanında (fâni dünyada) padişaha geri satan (iman eden) ile satmayan (küfreden) iki adamın misaliyle izah eder. Satan, beş mertebe kâr içinde kâr ederken; satmayan, beş derece hasaret içinde hasarete düşer.
• Yedinci Söz: İmanın iki tılsım olduğunu (Allah’a ve Ahirete iman) , bir askerin karşısındaki darağacı (zeval ve firak) , arslan (ecel) ve iki yara (acz ve fakr) misaliyle anlatır. İman, bu dehşetli vaziyeti nuranî bir hale çevirir.
• Sekizinci Söz: Bu, en teferruatlı muvazenelerden biridir. İki kardeşin yolculuğunu anlatır. Sol yolu (isyan ve küfran) seçen, bir kuyuya (insan bedeni/zaman-ı hayat) düşer. Kuyunun ipi olan ağacı (müddet-i ömür) , iki fare (gece ve gündüz) kesmektedir. Aşağıda bir ejderha (kabir) , yukarıda bir arslan (ecel) bekler. O, bu dehşet içinde ağaçtaki zehirli-tatlı meyvelerle (dünyevî nimetler) oyalanır. Sağ yolu (Kur’an ve iman) seçen mübarek zât ise, aynı manzarada bir tılsım olduğunu anlar ve “Ey bu yerlerin Hâkimi!” diye niyaz eder. O anda ejderha ağzı (kabir), bir bahçe kapısına (Cennet’e) inkılab eder ve arslan (mevt), musahhar bir ata (Burak’a) dönüşür.
3. Felsefe ve Kur’an Hikmetinin Mukayesesi (Sözler 12, 25)
Bu bölümler, muvazeneyi ferdî hayattan içtimaî ve fikrî hayata taşır:
• Hayat-ı Şahsiye (Onikinci Söz): Felsefenin hâlis bir tilmizi (talebesi) “firavun-u zelil” olarak tasvir edilir; menfaati için en hasis şeye ibadet eden, lezzet için zilleti kabul eden, kalbinde istinad noktası bulamadığı için âciz bir cebbar suretindedir. Kur’an’ın hâlis tilmizi ise “Abd-i Aziz” olarak tasvir edilir; azamî mahlukata ibadete tenezzül etmez, Fâtır’ının gayrına tezellül etmez , fakrını bilir ama Mâlik-i Kerim’inin servetiyle müstağnidir.
• Hayat-ı İçtimaiye (Yirmibeşinci Söz): Bu muvazene daha da genişletilir:
• Felsefe ve Medeniyet-i Hâzıra: Nokta-i istinadı (dayanağı) kuvvet , hedefi menfaat , düstur-u hayatı cidal (mücadele) , cemaat rabıtası unsuriyet ve menfî milliyettir. Bu esaslar (tecavüz, boğuşma, çarpışma) beşerin sefaletine sebep olmuştur.
• Hikmet-i Kur’aniye: Nokta-i istinadı Hakk , gayesi Fazilet ve Rıza-yı İlahî , düsturu teavün (yardımlaşma) , rabıtası dinî, sınıfî ve vatanî bağlardır. Bu esaslar (ittifak, tesanüd, uhuvvet) saadet-i dâreyne (iki cihan saadetine) sevk eder.
4. İnsanın Mahiyeti: Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilîn (Yirmiüçüncü Söz)
Kitaptaki en mühim muvazenelerden biri bu sözde yer alır. İnsanın Tîn Suresi’nde işaret edilen “en güzel biçim” ve “aşağıların aşağısı” olma istidadı iman ve küfür açısından tahlil edilir:
• İman: İnsanı Sâni’-i Zülcelal’ine nisbet eder, bir intisabdır. Bu intisab ile insan, Allah’ın antika bir san’atı ve Mu’cize-i Kudreti olarak kıymet alır. İman nuruyla, üstündeki bütün manidar nakışlar okunur.
• Küfür: Bu nisbeti ve intisabı kat’eder (keser). O İlâhî san’at gizlenir. İnsanın kıymeti yalnız fâni, zâil ve muvakkat bir hayvanî maddeye iner ve kıymeti “hiç” hükmüne düşer. Küfür, mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elması kömüre kalbeder.
• İman ve Nazar: İman, kâinatı ışıklandırır ; maziyi (geçmişi) bir “mezar-ı ekber” (büyük mezar) olmaktan çıkarıp, vazifesini bitirenlerin nuranî meclisleri olarak gösterir. Müstakbeli (geleceği) ise dehşetli bir boşluk değil, “Cennet bağlarındaki Saadet Sarayları” olarak gösterir. Küfür ise, enaniyet feneriyle her şeyi karanlık, dehşetli ve manasız canavarlar olarak gösterir.
5. Fıtratın Kökü: “Ene”nin (Benliğin) İki Vech (Otuzuncu Söz)
Bu bölüm, dalalet ve hidayet silsilelerinin kökünün, insana emanet olarak verilen “ene” (benlik) çekirdeğinde olduğunu izah eder:
• Vech-i Hidayet (Nübüvvet Yolu): Ene, kendini mana-yı harfî (başkasına işaret eden) bilir. Kendini Abd (kul) , vücudunu tebeî (başkasıyla kaim) , mâlikiyetini vehmî (geçici) anlar. Vazifesi, Hâlık’ın sıfatlarına bir vâhid-i kıyasî (karşılaştırma birimi) olmaktır. Bu anlayış, “Şecere-i Tûbâ-i Ubudiyeti” netice verir.
• Vech-i Dalalet (Felsefe Yolu): Ene, kendine mana-yı ismî (kendine delalet eden) ile bakar. Vücudunu aslî ve zâtî zanneder, kendini hakikî mâlik sayar. Bu ene, kalınlaşıp sahibini yutar , şeytan gibi Allah’ın emirlerine mübareze eder ve “şirk-i azîme” düşer. Bu da “Şecere-i Zakkum”u netice verir.
6. Amelî Hayattaki Muvazeneler (Lem’alar, Mektublar, Rehberler)
Kitabın kalan kısmı, bu temel muvazenelerin hayatın farklı sahalarındaki (gençlik, tesettür, dünyaya bakış, musibetler) tezahürlerini gösterir:
• Gençlik ve Sefahet (Onüçüncü Söz’ün Zeyilleri, Meyve Risalesi): Bu bölümler, bilhassa gençlere hitap eder. Gençliğin sefahette gitmesinin neticesinin hem dünyada (hastahaneler, hapishaneler, meyhaneler) hem ahirette elem olduğunu belirtir. Buna mukabil, gençliği iffet ve taatte sarf etmenin , fâni gençliği manen bâki kılacağını izah eder. Eskişehir hapsindeki meşhur müşahede ile raks eden kızların elli sene sonraki çirkin ve azab içindeki hallerini göstererek sefahetteki elemi tasvir eder.
• Tesettür (Yirmidördüncü Lem’a): Kur’an’ın tesettür emri ile “medeniyet-i sefihe”nin (sefih medeniyetin) açık-saçıklık anlayışını muvazene eder. Tesettürün, kadınlar için fıtrî olduğunu , onları zilletten, manevî esaretten , hıyanet töhmetinden ve kocasının nazarında emniyeti kaybetmekten koruduğunu belirtir. Açık-saçıklığın ise aile hayatındaki samimi hürmet ve muhabbeti kırdığını ve izdivacı azalttığını savunur.
• Musibetler ve Bakış Açısı (Yirmidokuzuncu Lem’a): İnsanın “cihat-ı sitte”ye (altı yöne) bakışını muvazene eder.
• Felsefe Gözlüğü: Maziyi (sağ cihet) karanlıklı bir mezaristan , müstakbeli (sol cihet) korkunç bir kabir , semavatı (üst cihet) sonsuz, dehşetli bir boşluk , arzı (alt cihet) kaptansız bir kayık gibi gösterir.
• İman Gözlüğü: Maziyi, sâkinleri daha güzel bir âleme nakledilmiş bir yer; müstakbeli, Sofra-i Rahmanî ; semavatı, ziyadar kandiller ; arzı ise Rahmanî bir sefine olarak gösterir.
• Dünya Muhabbeti (Birinci ve Dokuzuncu Mektub): Dünyaya karşı olan mecazî aşkın , Aşk-ı Hakikîye inkılab edebileceğini anlatır. Eğer insan, dünyanın fâni yüzüne değil de , onun “Âyine-i Esma-i İlahiye” ve “Mezraa-i Âhiret” olan bâki yüzlerine bakarsa, o muhabbet doğru mecrayı bulur. Aksi halde, gafletle âfâka dalan, tabiat bataklığında boğulur.
• Hülâsa (Lemeat’tan Son Kısım): Kitabın sonundaki “Hakikî Bütün Elem Dalalette, Bütün Lezzet İmandadır” başlıklı manzume, bütün bu muhtevanın bir özetidir. Dalalet yolunu (mağdub ve dâllîn) , altı cihetten de (ön, arka, sağ, sol, üst, alt) elem, korku, vahşet ve yeis getiren bir yol olarak tasvir eder. İman yolunu (Sırat-ı Müstakim) ise, aynı kâinatı ünsiyetli, mütebessim, dost ve zikreden bir âlem olarak gösteren bir nur yolu olarak izah eder.
Netice
Bu eser, Risale-i Nur’un temel gayesini, yani imanın sadece bir ahiret kurtuluşu değil, aynı zamanda bu dünya hayatının da yegâne saadet ve lezzet kaynağı olduğunu ; küfrün ise sadece bir ahiret azabı değil, bu dünyada dahi vicdanî ve ruhî bir Cehennem azabı olduğunu aklî, kalbî ve ruhî delillerle isbat etmek için en mühim muvazene ve mukayeseleri bir araya toplayan bir muhtevaya sahiptir.

 

 

Loading

No ResponsesKasım 18th, 2025