Asâ-yı Musa

image_pdfimage_print

Asâ-yı Musa


Müellifi Bediüzzaman Said Nursi olan eser, iki ana kısımdan, bir mukaddemattan ve bir takriz (beğeni yazıları) bölümünden oluşur.
İşte kitabın bölümlerine göre genel muhtevasının izahı:

1. Mukaddemat (Giriş Yazıları)
Bu bölüm, eserin yazılış gayesini ve Risale-i Nur’un felsefeye bakış açısını izah eden kısa giriş yazılarından oluşur.
• Asâ-yı Musa’nın Ehemmiyeti: Bu asırda fen ehli ve mektep muallimlerinin “Asâ-yı Musa”ya, hafız ve hocaların ise “Zülfikar”a şiddetle muhtaç oldukları belirtilir.
• Felsefeye Bakış: Risale-i Nur’un hücum ettiği felsefenin mutlak olmadığı, sadece dalalete ve ilhada sevk eden “muzır kısmına” yönelik olduğu izah edilir. İnsanlığa hizmet eden ve Kur’an ile barışık olan felsefeye ise Risale-i Nur’un ilişmediği vurgulanır.
• İsm-i Te’lif (Kitabın Adlandırılması): Eserin “Asâ-yı Musa” (Musa’nın Asâsı) ismini almasının hikmeti, İmam-ı Ali’nin (R.A.) Celcelutiye’de bu esere işaret ettiğine dair bir tespite dayandırılır. Nasıl ki Hz. Musa’nın (A.S.) asâsı ile karanlıklar dağılmışsa, bu eserin de zulmetleri dağıtacağı belirtilir. Ayrıca eserin “Meyve” kısmının 11 mesele ve “Hüccetler” kısmının 11 hüccetten oluşmasının, Hz. Musa’nın (A.S.) 11 mu’cizesine benzediği ifade edilir.
2. Birinci Kısım: Meyve Risalesi
Eserin bu bölümü, “Denizli Hapsinin Bir Meyvesi” olarak adlandırılır ve zendeka (dinsizlik) ve küfr-ü mutlaka karşı bir müdafaaname niteliğindedir. Bu kısım On Bir “Mes’ele” başlığı altında iman hakikatlerini izah eder.
• İlk Beş Mes’ele (Hayatın Gayesi ve İmanın Lüzumu):
• 1. Mes’ele: Hayatı 24 saatlik bir sermayeye benzetir ve bu sermayenin en az bir saatini (beş farz namaza kâfi gelen) ebedî hayat için ayırmanın ne kadar kârlı bir imtihan olduğunu izah eder.
• 2. Mes’ele: Ölüm ve kabir hakikatini ele alır. Ölümün ya ebedî bir i’dam ya da saadet sarayına bir terhis tezkeresi olduğunu; kabrin ise ya dipsiz bir kuyu ya da bir bağistana açılan kapı olduğunu ispat eder.
• 3. Mes’ele: Eskişehir hapsinde şahit olunan bir hadiseden yola çıkarak, sefahet ve dalaletteki geçici lezzetin, geçmişin elemleri ve geleceğin endişeleriyle nasıl zîr ü zeber olduğunu anlatır. Hakikî ve elemsiz lezzetin ancak imanda ve iman ile olabileceğini ispat eder.
• 4. Mes’ele: Cihan harbi gibi dünyevî hadiselerden daha ehemmiyetli davanın, “iman mukabilinde ebedî bir mülkü kazanmak veya kaybetmek davası” olduğunu belirtir.
• 5. Mes’ele: Gençlik nimetinin, iffet ve istikamet dairesinde sarf edilirse ebedî bir gençliği kazandıracağını, sefahete sarf edilirse hastane, meyhane ve mezaristanla neticeleneceğini izah eder.
• Sonraki Altı Mes’ele (İman Esaslarının İspatları):
• 6. Mes’ele: Lise talebelerine verilen bir derstir. Okunan her fennin (tıp , makine , iaşe , askerî , elektrik vb.) kendi lisanıyla Hâlık’ı (Yaratıcı’yı) nasıl tanıttırdığını gösterir.
• 7. Mes’ele: Denizli hapsindeki mahpuslara verilen bir derstir. Ahiret rüknünü Allah’ın “Rab, Rahîm, Hakîm, Adl, Mücîb, Muhyî, Hafîz” gibi isimleriyle , ayrıca Peygamberlerin , Kur’an’ın ve meleklerin şehadetiyle ispat eder.
• 8. Mes’ele: Ahiret imanının hem şahsî hem de içtimaî hayata bakan faidelerini anlatır. Çocuklar , ihtiyarlar , gençler ve hastalar için nasıl bir teselli ve nizam kaynağı olduğunu gösterir. Ayrıca “Haşr-i Cismanî”nin (bedensel dirilişin) zaruretini kuvvetli delillerle ispat eder.
• 9. Mes’ele: İmanın altı rüknünün (esasının) “tefrik kabul etmez” (ayrılmaz) bir vahdanî hakikat olduğunu , birini inkâr edenin küfr-ü mutlaka düşeceğini ve her bir rüknün diğer rükünleri de ispat ettiğini izah eder.
• 10. Mes’ele (“Emirdağı Çiçeği”): Kur’an-ı Kerim’deki tekrarların hikmetini müdafaa eder. Kur’an’ın hem bir zikir, hem dua, hem davet kitabı olduğunu ; bu sebeple tekrarın, belâgat ve i’caz (mu’cizelik) gereği olduğunu delillendirir.
• 11. Mes’ele: İman rükünlerinin cüz’î meyvelerini (semerelerini) beyan eder. Bilhassa Meleklere İman (Azrail , Kiramen Kâtibîn , Münker ve Nekir ) ve Kadere İman rükünlerinin bu dünyada dahi hissedilen manevî lezzetlerini ve tesellilerini anlatır.
3. İkinci Kısım: Hüccetullahi’l-Bâliğa Risalesi
Eserin bu en hacimli kısmı, “On Bir Hüccet-i İmaniye” (İmanın On Bir Delili) başlığını taşır ve küfr-ü mutlakı kıran en kuvvetli delil (Hüccet-i Katıa) olarak takdim edilir. Bu bölümde, imanın esasları farklı ve daha derinlikli delillerle ispat edilir.
• 1. Hüccet (Âyet-ül Kübra): “Kâinattan Hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatı” olarak tarif edilir. Bu seyyah, kâinatın her bir mertebesini (Semavat , Cevv-i Sema , Küre-i Arz , denizler/nehirler , dağlar/sahralar , ağaçlar/bitkiler , hayvanlar/kuşlar ) gezerek onlardan Sâni’i (Sanatkârı) sorar. Devamında peygamberler , âlimler (asfiya) , veliler (evliya) , melekler , münevver akıllar , vahiyler , ilhamlar, Hz. Muhammed (A.S.M.) ve Kur’an-ı Kerim gibi kâinatın manevî mertebelerinden de deliller alır.
• 2. Hüccet (32. Söz’ün 1. Mevkıfı): “Lâ şerîke leh” (Onun ortağı yoktur) kelimesini ispat eden bir temsildir. Şirki (ortak koşmayı) savunan farazî bir müddeînin , kâinattan en küçük bir zerreye dahi sahip çıkamayacağını; zira bir zerreye Rab olmanın, bütün kan hücrelerine , bedendeki hücrelere , insana , yeryüzüne , dünyaya , güneşe ve yıldızlara Rab olmayı gerektirdiğini gösteren bir münazara tarzındadır.
• 3. Hüccet (Tabiat Risalesi – 23. Lem’a): Tabiat fikr-i küfrîsini temelden çürüten bir risaledir. Dinsizliğin dayandığı üç temel safsatayı (“Sebepler icad ediyor” , “Kendi kendine oluyor” , “Tabiat yapıyor” ) ele alır ve her birinin “üç zahir muhal” (imkânsızlık) ile bâtıl olduğunu ispat eder.
• 4. Hüccet (İsm-i Adl Nüktesi): İsm-i A’zam’ın nurlarından olan “Adl” isminin bir cilvesidir. Kâinattaki zerrelerden gezegenlere kadar her şeyde hükmeden hassas muvazene (denge) ve adaletin , bir tek Adl ve Kadîr olan Zât’ı ispat ettiğini ve bu dünyevî adaletin, Haşir’deki “Mizan-ı Azam-ı Adaleti” (Büyük Adalet Terazisi’ni) de zorunlu kıldığını gösterir.
• 5. Hüccet (İsm-i Hakem Nüktesi): “Hakem” isminin bir cilvesidir. Kâinatı, her bir harfinde yüzlerce mana olan bir Kitab-ı Kebir (Büyük Kitap) olarak tasvir eder. Tıp, kimya, makine, ziraat, askerlik gibi bütün fenlerin , bu kâinat kitabının hikmetlerini okuyan birer dil olduğunu; bu kadar hikmetli bir kitabın, onu ders verecek bir “Muallim-i Ekber” olan Resul-i Ekrem’i (A.S.M.) zorunlu kıldığını ispat eder.
• 6. Hüccet (10. Söz’ün 9. Hakikatı): “Muhyî” (Hayat Veren) ve “Mümit” (Öldüren) isimlerinin cilvesidir. Her baharda ölmüş yeryüzünü, 300 binden fazla türü dirilterek (Haşr-i Baharî) haşreden bir Kudretin, insanın Haşr-i Cismanî’sini (bedensel dirilişini) yapmaktan âciz olamayacağını ispat eder.
• 7. Hüccet (17. Pencere): Kâinatta zıtların bir arada, en yüksek mertebede bulunmasını (örn: hadsiz cömertlik ile hadsiz intizamın, hadsiz bolluk ile hadsiz sanatın, hadsiz kolaylık ile hadsiz ihtimamın bir arada bulunması ) delil göstererek, bunun ancak bir Kadîr-i Zülcelal’in kudretiyle olabileceğini anlatır.
• 8. Hüccet (Münâcât Risalesi): Tevhidin en geniş delilidir. Bir dua ve yakarış (Münâcât) üslubuyla semavatın , atmosferin , arzın , denizlerin , dağların , bitkilerin , hayvanların ve nihayet peygamberler ile evliyaların lisanıyla Allah’ın birliğini ve varlığını ispat eden bir tefekkürdür.
• 9. Hüccet (9. Şua’ın Mukaddemesi): Sure-i Rum’daki ayetlere dayanarak Haşir akidesini ispat eder. Mukaddimesinde, ahiret inancının içtimaî hayatın (çocuklar, ihtiyarlar, gençler, aile ) temeli olduğunu; ikinci kısmında ise imanın diğer beş rüknünün (Allah’a, Peygamberlere, Kitaplara, Meleklere ve Kadere iman) tamamının zorunlu olarak Haşir rüknünü de istilzam ettiğini (gerektirdiğini) ispat eder.
• 10. Hüccet (20. Mektup): Sabah ve akşam namazlarından sonra okunan meşhur “Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerîke leh…” tevhid cümlesinin on bir kelimesini tek tek şerh eder. Her bir kelimenin (örn: “Lehü’l-mülk”, “Lehü’l-hamd”, “Yuhyî ve Yümît”…) nasıl büyük bir müjde ve imanın ayrı bir mertebesi olduğunu izah eder.
• 11. Hüccet (22. Söz’ün 1. Makamı): Kâinatı muhteşem bir saraya benzeten meşhur “İki Adam” temsilidir. Bu saraya giren iki adamdan biri (mü’mini temsil eder) sarayın sahibini (Sâni’ini) arar; diğeri ise (münkiri temsil eder) her şeyi tesadüfe verir. Akıllı adam, diğerine bu sahibin varlığını “On İki Bürhan” (delil) ile ispat eder. Bu deliller arasında kâinattaki birlik (Vahdet sikkesi) 109, Peygamber Efendimizin (A.S.M.) şahsiyeti ve Kur’an-ı Kerim’in şehadetleri de bulunur.
4. Takrizler (Beğeni ve Takdim Yazıları)
Eserin son bölümü, kitaba ve müellifine yönelik takdim ve takdir yazılarından oluşur. Bu bölümde Risale-i Nur talebelerinin (Ankara Üniversitesi , İstanbul Üniversitesi ) ve Medine-i Münevvere’de bulunan Ali Ulvî Kurucu gibi mühim âlimlerin mektup ve değerlendirmeleri yer alır. Bu yazılarda Risale-i Nur, asrın manevî hastalıklarına bir şifa, dinsizliğe karşı en kuvvetli delil ve Kur’an’ın bir mu’cize-i maneviyesi olarak takdim edilir.

Loading

No ResponsesKasım 18th, 2025