Varlığın İki Yüzü: Eserden Müessir’e Küllî Bir Nazar

image_pdfimage_print

Varlığın İki Yüzü: Eserden Müessir’e Küllî Bir Nazar

Kâinatta varlık sahasına çıkan her bir mevcud, ister bir zîhayat (hayat sahibi) olsun, ister bir zerre; iki temel cihete (yöne) sahiptir. Bu cihetlerden biri, onun kendi zâtına, fânî yapısına ve maddî suretine bakan “zahirî” yüzüdür. Diğeri ise, onu var edene, terbiye edene, binbir hikmetle donatana bakan “derûnî” ve sonsuzluklara açılan yüzüdür.
Varlığın kendisine bakan ciheti “bir” ise, yani sınırlı, geçici ve tek bir suretten ibaretse; onu Yaratıcı’sına, Sâni’ine bağlayan cihetler “binler”, hattâ nihayetsizdir.
Bu makale, kâinata ve mevcudata bakıştaki (nazardaki) bu iki farklı ciheti ve “bir”den “binlere” geçişin hikmetini tahlil etme gayretidir.
Bir Cihet: “O” (Mana-yı İsmî / Zahirî Bakış)
Varlığa sadece kendine bakan cihetiyle, yani “mana-yı ismî” ile baktığımızda, gördüğümüz şey fânî bir suretten ibarettir. Bu bakış açısı, bir çiçeğe baktığında sadece onun renklerini, yapraklarını ve fânî güzelliğini görür. Bir insana baktığında onun et ve kemikten müteşekkil maddî yapısını ve bu dünyadaki geçici faaliyetlerini müşahede eder.
Bu nazar, eseri görür ama Müessir’i göremez. Sanatı takdir eder ama Sanatkâr’ı tanıyamaz. Bu, kâinatı mânâsız, tesadüfî ve karanlık bir “tabiat” yığını olarak görmektir. Bu “bir” cihet, varlığın hakikatini tasvir etmekten o kadar uzaktır ki, en güzel sanatı bir “tuval” ve en hikmetli kitabı bir “kâğıt” mertebesine indirir. Bu bakış, varlığın sadece “nefsine” bakan cihetidir ve ekseriya aldatıcıdır.
Binler Cihet: “O’ndan” (Mana-yı Harfi / Derûnî Bakış)
İbret ve hikmet nazarı ise, mevcudatın “kendine bakan” cihetinden sıyrılıp, “Yaratıcı’sına bakan” binler cihetine odaklanır. Bu, “mana-yı harfi” ile bakmaktır; yani varlığa “O’nun eseri”, “O’nun sanatı”, “O’nun mektubu” olarak nazar etmektir.
Bu bakış açısı devreye girdiğinde, o “bir” cihet, “binler” cihetin kapısını açan bir anahtar olur:
* O “bir” çiçek, sadece bir bitki değildir.
* Üzerindeki muntazam nizamıyla Âdil ve Nazîm olan Sâni’i bildirir.
* Göz alıcı renkleri ve estetiğiyle Cemîl ve Musavvir olan Sanatkâr’ı tanıtır.
* Kuru topraktan o lâtif suretin çıkmasıyla Kâdir ve Hakîm olan Yaratıcı’nın kudretini ilan eder.
* Yaydığı güzel koku ve sunduğu şifayla Rahmân ve Rahîm olan Rabb’in lütfunu gösterir.
Görüldüğü gibi, çiçeğin “kendine bakan” fânî sureti “bir” iken; o suretin gösterdiği, işaret ettiği Esmâ-i İlâhiyye (İlahî İsimler) ve sıfatlar ciheti “binler”dir.
Teşbihin Hikmeti: Sanat ve Sanatkâr
“teşbihte hata olmasın” kaydıyla sunulduğu sanat-sanatkâr misali, bu hakikatin anlaşılmasında pek lâtif bir ölçüdür.
Bir ressamın tablosu, evet, bir tuval ve boyadır (kendine bakan ciheti). Lâkin o tablo, ressamın hayal dünyasını, ilmini, hissiyatını, kabiliyetini ve dünyaya bakışını (sanatkâra bakan cihetleri) yansıtır. Sınırlı bir beşerî sanat dahi, sanatkârının pek çok vasfını bize bildirir.
Şimdi bu misali kâinatın bütününe, yani bu küllî sergiye tatbik edelim:
Eğer fânî ve âciz bir insanın eseri, onun bu kadar çok vasfını gösterirse; elbette bu muhteşem kâinat sarayının Sâni-i Zülcelâl’i, bu kâinattaki her bir atomdan her bir galaksiye kadar sergilediği nihayetsiz sanat eserleriyle, kendi sonsuz İlim, Kudret, Hikmet, Rahmet ve Cemâl’ini tanıttırmaktadır.
Beşerî sanatkâr, eseriyle sınırlı özelliklerini gösterir. Kâinatın Sanatkârı ise, her bir eseriyle sonsuz sıfatlarının tecellilerini, binbir isminin pırıltılarını göstermektedir. Bu sebeple O’na bakan cihet “binler” değil, hakikatte “nihayetsiz”dir.

Netice: İbret ve Tefekkür
Hayatın ve varlığın esası, bu “bir” cihetten ibaret olan fânî surete takılıp kalmak değil, o “bir” kapıdan geçerek “binler” cihetin açıldığı marifet (tanıma) meydanına dâhil olmaktır.
İbret şudur: Varlığa “mana-yı ismî” ile, yani “Ne güzel!” diyerek bakmak, o güzelliği varlığın zâtına verip boğmaktır.
Hikmet şudur: Varlığa “mana-yı harfi” ile, yani “Ne güzel yapılmış!” ve “Ne güzel bildiriyor!” nazarıyla bakmak, o güzelliği asıl Sahibi’ne, Sanatkârı’na iade etmektir.
Cenâb-ı Hak, bizlere kâinata “bir” cihetle bakan fânî gözü değil, “binler” cihetle bakan ve her şeyde Sanatkârı’nın izini süren “ibret nazarı” ihsan eylesin. Tâ ki, her bir varlık, gözümüz önünde Sâni’ini tanıtan binlerce lisan ile konuşan bir dellâl (tellal) ve O’ndan haber getiren hikmetli bir mektup olsun.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
17/11/2025

Loading

No ResponsesKasım 17th, 2025