Tefekkür yolculuğu – Kâinatı ve İnsanı anlama.
Tefekkür yolculuğu – Kâinatı ve İnsanı anlama.
Bu yeni ufukta, Âfâk (dış âlem) ve Enfüs (iç âlem) dengesi üzerine bina edilen tefekkür ile ilgili Âyet-i Kerime, Kur’an-ı Kerim’in muhtevasındaki hakikatin, hem dış dünyada (kâinat) hem de insanın derûnî dünyasında (vicdan/ene) tasdik edildiğini beyan eder.
1. Âyet-i Kerime’nin Meali
Fussilet Suresi 53. Ayet şöyledir:
> “Varlığımızın delillerini, (kâinattaki) uçsuz bucaksız ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şahit olması yetmez mi?” (Fussilet, 41/53)
>
2. Âfâkî Tefekkür: Kâinatın Şehadeti (Dış Dünya)
Âfâk; ufuklar, dış dünya ve bizden hariç olan kâinatın tamamıdır. Bu dairede tefekkür, cihan şümul bir nazarla, kâinat kitabını okumayı gerektirir.
* Külli Nazar: Âfâkî tefekkürde, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellileri külli (bütüncül) olarak görünür. Bir çiçekte cemal isminin nakşını gören insan, bahar mevsimindeki bütün çiçeklerde o ismin ihtişamlı tecellisini müşahede eder.
* Tabiatın Dili: Tabiat dediğimiz bu muazzam sanat eseri, tesadüf ve karmaşadan uzak, tam bir nizam içindedir. Her bir mevcudat, Hâlık’ının varlığına ve birliğine bir isbat ve burhandır.
* Büyük İnsan (İnsan-ı Ekber): İslâm düşünce geleneğinde kâinat, “Büyük İnsan” olarak tavsif edilir. Zira kâinatta dağınık halde bulunan bütün hakikatler, insanda toplanmıştır.
3. Enfüsî Tefekkür: Nefsin Şehadeti (İç Âlem)
Enfüs; insanın nefsi, derûnî dünyası, mahiyeti ve manevi cephesidir. Bu dairedeki tefekkür, insanın kendi varlığı üzerinden Rabbini tanımasıdır.
* Ene ve Enaniyetin Sırrı: İnsandaki “Ene” (benlik), Cenab-ı Hakk’ın mutlak sıfatlarını anlamak için verilmiş bir vahid-i kıyasîdir (kıyas birimi). İnsan, kendi cüz’i ilmiyle Allah’ın külli ilmini, kendi cüz’i kudretiyle O’nun mutlak kudretini idrak eder.
* Küçük Âlem (Âlem-i Asgar): İnsan, kâinatın bir misal-i musağğarıdır (küçültülmüş örneği). Kâinatta ne varsa, numunesi insanda mevcuttur.
* Vicdanın Sesi: İnsanın derûnî yapısında, yalan söylemeyen bir vicdan vardır. Bu vicdan, daima bir Yaratıcı’ya olan ihtiyacı haykırır ve hakikati arar.
4. Risale-i Nur’dan İktibas: Hakikatin İki Yüzü
Bediüzzaman Hazretleri, bu iki tefekkür metodunun (Enfüs ve Âfâk) birbirini nasıl tamamlaması gerektiğini, insanın mahiyetindeki “Ene”nin (Benlik) anahtar rolü üzerinden şöyle tasvir eder:
> “İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın bir ferdi, ihata-i fikriyesiyle, aklıyla, kalbinin vüs’atiyle bir nevi külliyet kesbeder. Ve keza insanın bir ferdi, hilafet hususunda âlemin eczasıyla şuurca alâkadar olduğundan nebatî olsun hayvanî olsun pek çok nevilerde tasarruf sahibi bulunduğundan nev’i gibidir. Ve bu itibarla insanın bir ferdi neviler sırasına geçer.”
“Binaenaleyh gerek hayvanatın, gerek semeratın nevilerinde vukua gelen mükerrer kıyametler, hevam ve haşeratta vücuda gelen senevî haşir ve neşirler, insanın da her bir ferdinde caridir.” Mesnevi-i Nuriye.
>
5. Netice ve Tefekkürün Meyvesi
Bu yolculukta “Enfüs” ve “Âfâk” birbirine zıt değil, bilakis birbirini tamamlayan iki tasvir alanıdır. Kur’an-ı Kerim, bu âyetiyle bizleri:
* Dış dünyadaki (Âfâk) ilahi sanatları ibretle temaşa etmeye,
* İç dünyamıza (Enfüs) dönüp, acizliğimizi ve Rabbimize olan ihtiyacımızı idrak etmeye,
* Neticede, her iki dairede de parlayan “Tevhid” nurunu görmeye davet eder.
Dışarıda (Zahirde) gördüğümüz nizam, içeride (Dahilde) hissettiğimiz manayla birleşince iman, “tahkiki” bir mertebeye ulaşır.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
16/11/2025
![]()

