DUA: KULUN ACZİYET İTİRAFI VE KÂİNATIN SESİ

image_pdfimage_print

DUA: KULUN ACZİYET İTİRAFI VE KÂİNATIN SESİ

İnsan, mahiyeti itibarıyla son derece aciz ve fakirdir; ancak arzuları ve ihtiyaçları kâinatı kuşatacak kadar geniştir. Eli kısa, ama emelleri uzundur. İşte bu tezat, insanı “Dua” kapısına mecbur bırakır. Dua, insanın kendi gücünün bittiği yerde, Allah’ın kudretinin başladığını ilan etmesidir.

1. Duanın Sırrı: Bir Sırr-ı Azîm-i Ubudiyet

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, duayı tarif ederken onun sadece bir talep değil, bir ibadet ve bir duruş olduğunu vurgular. Dua eden insan, lisan-ı haliyle der ki: “Ben yapamıyorum, elim yetişmiyor, ama Sen her şeye kadirsin ve her şeyi işitiyorsun.”
Risale-i Nur’da 24. Mektup’da bu hakikat şu muazzam cümlelerle ifade edilir:
“Dua, ubudiyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü dua eden adam, duası ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir, en uzak maksatlarımı yapabilir, benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki benim sesimi de işitiyor. Bütün o şeyleri o yapıyor ki en küçük işlerimi de ondan bekliyorum, ondan istiyorum.” Ve;
> “Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhudur. Nasıl ki bir çocuk, eli yetişmediği bir meramını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar ya ister. Yani, acz-i fiilî veya kavlî lisanıyla bir nevi dua eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de, insan bütün zîhayat âlemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir.” (Sözler, Yirmi Üçüncü Söz).
>
Demek ki dua, insanın Allah karşısındaki çocuksu acziyetini kabul etmesi ve O’nun rahmet kucağına sığınmasıdır.

2. Cevap Vermek Başka, Kabul Etmek Başkadır
Müminlerin zihnini en çok meşgul eden sorulardan biri şudur: “Dua ediyorum ama kabul olmuyor, neden?” Bediüzzaman Hazretleri, Yirmi Dördüncü Mektupta bu meseleyi “Hikmet” penceresinden harika bir surette çözer.
Üstad’a göre, cevapsız kalan hiçbir dua yoktur. Cenab-ı Hak, “Bana dua edin, size cevap vereyim” buyurmuştur. Ancak “cevap vermek” ile “kabul etmek” (aynen istenileni vermek) farklı şeylerdir.
Metinde geçen meşhur doktor temsili bu konuyu zihinlere nakşeder:
> “Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: ‘Ya Hekim! Bana bak.’
> Hekim: ‘Lebbeyk,’ der. ‘Ne istersin?’ cevap verir.
> Çocuk: ‘Şu ilacı ver bana’ der.
> Hekim: ‘Ya aynen istediğini verir, yahut hastalığına maslahatlı (faydalı) olduğunu bildiği başka bir ilacı verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bildiği için hiç vermez.’
> İşte Cenab-ı Hak, Hakîm-i Mutlak’tır; hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevap verir… Fakat insanın heveskârane ve harisane tehakkümüyle (zorlamasıyla) değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla (gereğiyle) ya istediğini veya daha evlâsını (iyisini) verir veya hiç vermez.” (Sözler).
>
Bu pencereden bakınca; kabul olmadı zannedilen dualar, ya “henüz vakti gelmemiştir” ya “daha iyisi verilmiştir” ya da “ahirete tehir edilmiştir” demektir. Dua bir ibadettir; neticesi ahirete bakar. Dünyevi istekler ise o ibadetin vaktidir.

3. Kâinatın Umumi Duası
Sadece insan değil, bütün mevcudat dua halindedir. Risale-i Nur, kâinattaki duaları üç ana sınıfa ayırır:
* İstidat Lisanıyla Dua: Tohumların ağaç olmak istemesi, kabiliyetlerin inkişaf etme arzusu.
* İhtiyac-ı Fıtri Lisanıyla Dua: Canlıların rızık ve yaşam ihtiyaçlarını, dilleriyle söyleyemeseler bile halleriyle istemeleri (Yavruların acziyeti gibi).
* Iztırar Lisanıyla Dua: Darda kalan, çaresiz olanın (ister mümin ister kâfir) o anki samimiyetle sığınması.
İşte insan da bu kâinat korosuna katılıp, şuurlu bir şekilde Rabbine yöneldiğinde, kâinatın en gür sesi olur.
Netice: Duanız Olmasa Ne Ehemmiyetiniz Var?
Dua, insanın Allah katındaki değerini belirleyen en mühim ölçüdür. Dua etmeyen insan, kendini kendine malik zanneder, kibrine yenilir ve Rabbinden kopar.
Kur’an-ı Kerim, Furkan Suresi’nde bu hakikati insanlığın yüzüne çarparcasına ilan eder:
> “(Resûlüm!) De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?..” (Furkan Suresi, 25/77)
>
Hülasa; Dua, müminin en güçlü silahı, en latif ibadeti ve Rabbiyle olan en samimi diyaloğudur. Kabul edilip edilmemesi değil, o kapıyı çalmış olmak asıl kazançtır.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025

Loading

No ResponsesKasım 15th, 2025