BAB-I RİSALET VE VAHİY: AHİRETİN EN SADIK ŞAHİTLERİ
BAB-I RİSALET VE VAHİY: AHİRETİN EN SADIK ŞAHİTLERİ
Şimdiye kadar incelediğimiz delillerde (nizam, rahmet, adalet), kâinatın işleyişine bakarak “Bu muazzam sistem ahireti gerektirir” demiştik. Şimdi ise bizzat bu sistemin Sahibinin (Celle Celalühü) sözüne ve O’nun en has hizmetkarının şehadetine kulak veriyoruz. Bir sarayın varlığını binlerce kilometre uzaktan dumanına bakarak anlamak başkadır; o saraydan gelen sadık bir elçinin ve padişahın fermanının “Saray vardır ve sizi bekliyor” demesi bambaşkadır.
1. Burhan-ı Natık: Doğru Sözlü Şahit
Kâinatın Yaratıcısı, bu muazzam eserini manasız bırakmamış, onun manasını ders verecek bir “Muallim” ve O’nun saltanatını ilan edecek bir “Dellal” göndermiştir. O Zat (a.s.m.), bütün ömrü boyunca “sıdk” (doğruluk) ile tanınmış, dost ve düşmanının ittifakıyla yalan söylememiş bir zattır.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Onuncu Söz olan Haşir Risalesi’nin “Beşinci Hakikat”inde, Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) şahadetinin gücünü şöyle nazara verir:
> “Acaba hiç mümkün müdür ki bütün akılları hayrette bırakan şu intizam-ı âlem ve geniş rahmet içinde kusursuz hüsn-ü sanat, misilsiz cemal-i rububiyet; o duaya icabet etmemekle böyle bir çirkinliği, böyle bir merhametsizliği, böyle bir intizamsızlığı kabul etsin? Yani en cüz’î, en ehemmiyetsiz arzuları, sesleri ehemmiyetle işitip îfa etsin, yerine getirsin; en ehemmiyetli, lüzumlu arzuları ehemmiyetsiz görüp işitmesin, anlamasın, yapmasın? Hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ! Böyle bir cemal, böyle bir çirkinliği kabul edip çirkin olamaz.
Demek, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi ubudiyetiyle de âhiretin kapısını açar. “Sözler
>
Peygamber Efendimiz (a.s.m.), bin mucizenin tasdikiyle ve bütün peygamberlerin ittifakıyla “Ahiret vardır, ebedi saadet gelecektir” diye müjde vermiştir. Asla yalan söylemeyen bir Zat’ın, “görüyorum” dediği ve Rabbinden naklettiği bir hakikati inkar etmek, güneşin varlığını inkar etmekten daha zordur.
2. Vahyin Israrı: Kur’an’ın Ebediyet Davası
Peygamber Efendimiz’in (a.s.m.) şahadetiyle beraber, Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in en büyük davası “Tevhid”den sonra “Haşir”dir (Diriliş). Kur’an, yüzlerce ayetiyle, binlerce işaretiyle ahireti haber verir, isbat eder ve insanları o güne hazırlar.
Bir padişahın “Sizi ödüllendireceğim” diye defalarca söz vermesi ve fermanlar yayınlaması karşısında, “Acaba yapar mı?” demek, o padişahın kudretine iftira ve vaadine itimatsızlık olur. Kâinatın Sahibi, Kur’an lisanıyla ebediyeti vaad etmiştir.
Üstad Hazretleri bu vaadin kesinliğini şöyle vurgular:
> “Hiç mümkün müdür ki: En edna bir hâceti, en edna bir mahlukundan görüp kemal-i şefkatle ummadığı yerden is’af eden ve en gizli bir sesi, en gizli bir mahlukundan işitip imdat eden, lisan-ı hal ve kāl ile istenilen her şeye icabet eden nihayetsiz bir şefkat ve bir merhamet sahibi bir Rab; en büyük bir abdinden (Hâşiye) ,en sevgili bir mahlukundan en büyük hâcetini görüp bitirmesin, is’af etmesin; en yüksek duayı işitip kabul etmesin? “Sözler.
“”İşte, eğer saadet-i ebediye olmazsa, şu esaslı nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır. Yalancı, esassız bir nizam olur. Nizam ve intizamın ruhu olan maneviyat ve revâbıt ve niseb, heba olup gider.
Demek, nizamı nizam eden, saadet-i ebediyedir. Öyle ise, nizam-ı âlem, saadet-i ebediyeye işaret ediyor.” (Sözler, 29. Söz, İkinci Maksat)
>
3. Duanın Gücü: Sebebi Hilkat-i Eflak
Risale-i Nur’da çok orijinal ve derûnî bir bakış açısı daha sunulur: Peygamber Efendimiz (a.s.m.), sadece ahireti haber veren bir elçi değildir; aynı zamanda yaptığı muazzam dua ile ahiretin yaratılmasına bir “sebep”tir.
Nasıl ki bir padişah, çok sevdiği bir yaverinin hatırı için bir şehri inşa eder veya bir ziyafet tertip eder; aynen öyle de Cenab-ı Hak, “Habibim” dediği Hz. Muhammed’in (a.s.m.) ve onun arkasındaki milyonlarca müminin “Bize ebedi saadet ver, bizi yokluğa atma!” şeklindeki ısrarlı dualarını geri çevirmez.
Metinde geçen şu hakikat çok çarpıcıdır:
> “”Şu Zat’ın tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu cennetin binasına sebebiyet verecekti.”
>
Netice: Söz Veren, Sözünü Tutar
Kur’an-ı Kerim, bu vaadin kesinliğini Tegabün Suresi’nde şöyle ilan eder:
> “İnkâr edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini iddia ettiler. De ki: Hayır! Rabbime andolsun ki, mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır.” (Tegabün Suresi, 64/7″
>
Hülasa; Kâinatın Hâlık’ı, en sevdiği kulunu (a.s.m.) yanıltmaz ve mahcup etmez; en büyük kitabı olan Kur’an’ı yalanlamaz. Madem O (c.c.) “Var” diyor ve Resulü (a.s.m.) “Görüyorum” diyor; öyleyse ahiret, dünya kadar kesin bir hakikattir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025
![]()

