BAB-I SULTANİYET VE RUBUBİYET: HAŞMETLİ SALTANATIN İKTİZASI

image_pdfimage_print

BAB-I SULTANİYET VE RUBUBİYET: HAŞMETLİ SALTANATIN İKTİZASI

Kâinata ibret nazarıyla baktığımızda, zerrelerden yıldızlara kadar her şeyin harika bir itaat ve intizam içinde hareket ettiğini görürüz. Bu muazzam düzen, perde arkasında hükmeden, her şeye sözünü geçiren mutlak bir “Rububiyet” (Terbiye edicilik ve Efendilik) ve “Sultaniyet” (Hükümdarlık) olduğunu isbat eder.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, bu hakikati Haşir Risalesi’nde şöyle bir mantık silsilesiyle açıklar:

1. Haşmetli Bir Saltanat Yok Olamaz
Nasıl ki bir padişahın saltanatının şanı; kendisine sığınanları korumayı, isyan edenleri cezalandırmayı ve ikram ettiği misafirlerini ağırlayacağı daimi bir sarayı gerektirir. Aynen öyle de, Ezel ve Ebed Sultanı olan Cenab-ı Hakk’ın rububiyeti, şu fani dünyada göründüğü gibi yarım kalamaz.
Bu dünyada gördüğümüz saltanat, sadece bir numunedir. Asıl büyük saltanatın tezahürü için başka bir diyara ihtiyaç vardır. Üstad bu durumu şöyle ifade eder:
> “Hiç mümkün müdür ki: Şe’n-i rububiyet ve saltanat-ı uluhiyet, bâhusus böyle bir kâinatı, kemalâtını göstermek için gayet âlî gayeler ve yüksek maksatlar ile icad etsin, onun gayat ve makasıdına karşı iman ve ubudiyetle mukabele eden mü’minlere mükâfatı bulunmasın ve o makasıdı red ve tahkir ile mukabele eden ehl-i dalalete mücazat etmesin?”
Sözler
>
Bu muhteşem ifade, kâinatın her köşesinin İlahi bir sanatla süslendiğini ve bu sanatın seyircisi olan insanın asla ihmal edilmeyeceğini vurgular.

2. Dünya, O Haşmete Layık Bir Mekân Değildir
Bu dünyadaki hayat, o muazzam saltanatın tam manasıyla zuhur etmesi için çok dar ve kısadır. Zulümler cezasız, iyilikler tam mükâfatsız kalıyor gibi görünür. Halbuki saltanatın izzeti ve adaleti, tam bir karşılık verilmesini ister.
Eğer ahiret gelmezse, ölüm her şeyi hiçliğe atarsa; bu durum, kâinatta görünen o kusursuz “Hikmet” ve “Adalet” ile taban tabana zıt ve aykırı olur. O mutlak Sultan’ın şanına, mahlukatını yokluğa atarak acizliğini göstermek yakışmaz.
Risale-i Nur’da bu husus şu şekilde vurgulanır:
> “Hiç mümkün müdür ki: Zerrelerden güneşlere kadar cereyan eden hikmet ve intizam, adalet ve mizanla rububiyetin saltanatını gösteren Zat-ı Zülcelal, rububiyetin cenah-ı himayesine iltica eden ve hikmet ve adalete, iman ve ubudiyetle tevfik-i hareket eden mü’minleri taltif etmesin ve o hikmet ve adalete küfür ve tuğyan ile isyan eden edepsizleri te’dib etmesin?”Sözler
>
3. İdam Değil, Terhis ve Tebdil-i Mekân

İnsanın ölümü, zahiri nazarda bir yok oluş gibi görünse de, Bab-ı Sultaniyet penceresinden bakıldığında, vazifeden terhis edilmek ve padişahın has dairesine alınmaktır. Çünkü Sultan, sevdiği ve kendine muhatap kabul ettiği (insan gibi) kıymetli bir sanatını ebediyen yok etmez. Onu, bu geçici çalışma sahasından, ebedi bir istirahat ve ücret alma yurduna nakleder.
Netice: Saltanat, Ebedi Bir Yurdu Zorunlu Kılar

Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, mülkün ve saltanatın sadece Kendisine ait olduğunu ve dönüşün O’na olacağını defalarca beyan eder. Mülk Suresi’nin başındaki ayet, bu hakikati cihan şümul bir dille haykırır:
> “Mülk elinde bulunan Allah ne yücedir! O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk Suresi, 67/1-2)
>
Netice olarak; kâinattaki bu muazzam düzen ve saltanat (Rububiyet), eğer arkasında “Dâr-ı Saadet” (Cennet) ve “Dâr-ı Ceza” (Cehennem) bulunmazsa, manasız kalır. Haşmetli bir saltanat, sönük bir sonu kabul etmez. Demek ki, bu dünyanın Sultanı, bizi ebedi bir diyara davet etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025

 

 

Loading

No ResponsesKasım 15th, 2025