İNSAN BU DÜNYAYA NİÇİN GELMİŞTİR? KEYİF SÜRMEK İÇİN Mİ?
İNSAN BU DÜNYAYA NİÇİN GELMİŞTİR? KEYİF SÜRMEK İÇİN Mİ?
“İnsan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir…”
Risale-i Nur Külliyatı’ndan alınan bu metin, insanın varoluş amacına dair temel bir sorgulama sunar. Modern dünyanın bize dayattığı “haz odaklı” ve “tüketimci” yaşam felsefesinin aksine, insanın bu dünyaya sadece “zevk ve sefa” için gelmediğini anlatır. Hayat, sadece bir eğlence yeri değil, aynı zamanda manevi bir “ticaret” yeridir. “Azîm bir sermaye” olarak tanımlanan ömür, doğru kullanıldığında “ebedî daimî bir hayatın saadetine” dönüşebilir. Bu metin, bizi, hayatın geçici zevklerinden uzak durarak, ömrümüzü daha anlamlı ve kalıcı değerlerle doldurmaya davet eder. İnsanlık tarihi, bu gerçeği unutup, sadece dünyevi zevklerin peşinden koşan nice medeniyetlerin ve bireylerin, sonunda büyük bir hüsrana uğradığına dair ibretlik örneklerle doludur.
********
“Ayette Yalanlayanlara Gelince…” ve “Ben Onlara Mühlet Veririm. Şüphesiz Benim Tuzağım Çetindir.”
Araf Suresi’nden alınan bu ayetler, ilahi adaletin ve zamanın yavaş ama emin adımlarla işlediğini anlatır.
“Ayeti yalanlayanlar”, ilahi hakikatlere sırtını dönenler ve bu hakikatleri inkâr edenlerdir. “Yavaş yavaş felakete götürülecekler” ifadesi, ilahi adaletin bir anda değil, belirli bir süreç içinde işleyeceğini ve bu sürecin, “bileyemeyecekleri bir yerden” geleceğini ifade eder. Bu, ilahi takdirin ve stratejinin ne kadar derin olduğunu gösterir.
“Mühlet veririm” ve “tuzağım çetindir” ifadeleri ise, Allah’ın, kullarına tevbe etmeleri için fırsat tanıdığını, ancak bu fırsatı iyi kullanamayanların, ilahi adaletin kaçınılmaz tuzağına düşeceğini anlatır. Tarih, bu ayetlerin doğruluğuna dair sayısız örnek sunar. Kendini her şeyden üstün gören, ilahi hakikatleri inkâr eden nice zalimlerin, bir süre sonra hiç ummadıkları bir yerden gelen felaketlerle yıkıldığını görürüz.
*********
“Onlar, ahireti vermek karşılığında dünyâ hayatını satın almış kimselerdir.”
Bakara Suresi’nden alınan bu ayet, insanlık dramının en trajik manzaralarından birini, yani ahiret hayatı karşılığında dünya hayatını tercih etmenin sonuçlarını gözler önüne serer.
“Onların, azâbları hafifletilmez ve onlara, yardım da edilmez” ifadesi, bu seçimin geri dönüşü olmayan bir hata olduğunu anlatır.
Bu, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda edebi ve ahlaki bir sorgulamadır. İnsan, hayatı boyunca, kalıcı olanı (ahireti) geçici olan (dünyayı) ile takas etme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tarih, bu takası yapan ve eninde sonunda her şeyini kaybeden nice insanların hikayeleriyle doludur. Bu ayet, bize, hayatımızdaki öncelikleri doğru belirlememiz gerektiğini, dünyevi zevklerin ve kazanımların, ahiret saadetinin yanında ne kadar değersiz kaldığını hatırlatan, derin bir ibrettir.
*********
“Kavganız ve Davanız Nedir? diye Sorarlarsa…”
“Tanrı Uludur Diyenler” ile “Allahu Ekber Diyenler” arasındaki ayrım, bir inanç farkından çok, bu inancın nasıl anlaşıldığı ve siyasete nasıl yansıdığına dair bir yorumdur.
Bu metnin en dikkat çekici metaforu ise “Olimpos Dağının Çocukları” ile “Hira Dağının Çocukları” arasındaki çatışmadır. Olimpos Dağı, Antik Yunan mitolojisinde tanrıların yaşadığı yerdir ve dünyevi iktidarı, fani otoriteyi simgeler.
Hira Dağı ise, Hz. Muhammed’e ilk vahyin geldiği yerdir ve ilahi otoriteyi, manevi gücü temsil eder. Bu metafor, siyasi mücadeleyi, din ile laiklik, dünyevi iktidar ile ilahi otorite arasındaki kadim bir mücadele olarak sunar.
Bu metin, bize, tarihteki tüm siyasi ve toplumsal çatışmaların altında yatan asıl sebebin, bu iki farklı dünya görüşü arasındaki çekişme olduğunu düşündürür.
**********
“Atatürk Devrimi Dine Karşı Yaptı” ve “Belgeler Konuşuyor”
Bu gazete manşeti, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine dair tarihi ve ideolojik bir tartışmayı yeniden gündeme getirir.
“Atatürk devrimi dine karşı yaptı” başlığı, cumhuriyetin laiklik anlayışını, doğrudan dine karşı bir mücadele olarak yorumlar.
Lozan anlaşması bunun teminatıdır.
Bu metin, cumhuriyetin laiklik anlayışının, “İslam’ın getirdiği nizama karşı ideolojik bir mücadele” olduğunu iddia eder. Bu, tarihin, farklı ideolojiler tarafından nasıl yeniden yorumlanabildiğinin bir göstergesidir.
Bir taraftan cumhuriyet devrimlerini, ülkeyi çağdaşlaştıran bir hareket olarak görenler varken, diğer taraftan bu devrimleri dine karşı bir “düşmanlık” olarak yorumlayanlar vardır.
Bu metin, bize, tarihi olaylara tek bir pencereden bakmanın ne kadar yanıltıcı olabileceğini ve tarihin, her zaman farklı ideolojik yorumlara açık olduğunu hatırlatan bir ibrettir.
***********
“CIA Eski Direktörü Graham Fuller…”
CIA eski direktörünün, “Sünni Müslümanların” ABD’nin dünya hakimiyeti önündeki tek engel olduğunu, bu yüzden “Sünniliğin kalesi olan Türkiye’nin yıkılması” gerektiğini söylediği sözdür.
Toplumsal gerilimleri ve siyasi huzursuzlukları artırmak için, belirli bir etnik veya dini grubun, bir “dış güç” tarafından sürekli devreye konulmuştur
Toplumsal tartışmalarda, bu tür kutuplaştırıcı ve komplolar kaçınılmaz bir gerçek olarak uygulanmıştır
Özet: Bu makalede incelenen metinler ve görseller, bireyin manevi yolculuğundan küresel siyasi çekişmelere kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. “Güzel yaşamak için değil” metni, hayatın amacının dünyevi zevkler değil, manevi olgunluk olduğunu anlatır.
Araf Suresi’nden ayetler, ilahi adaletin kaçınılmazlığını;
Bakara Suresi’nden ayetler ise, dünyayı ahirete tercih etmenin trajik sonuçlarını gösterir.
“Kavganız ve davanız” metni, siyasi mücadeleyi, ilahi ve dünyevi otorite arasındaki kadim bir çatışma olarak yorumlar.
“Atatürk devrimi dine karşı yaptı” manşeti, tarihin ideolojik ideolojik mücadelesini gösterirken, “Graham Fuller” alıntısı, siyasi entrikaların tehlikelerine işaret eder.
Tüm bu metinler, bize, bireysel ve toplumsal hayatımızı, daha derin bir hikmet ve ibretle sorgulamamız gerektiğini, böylece daha anlamlı ve bilinçli kararlar alabileceğimizi anlatan düşündürücü derslerdir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com