Fani Dünyada Baki Hakikatler: İnsanın Misafirhanedeki Yolculuğu

Fani Dünyada Baki Hakikatler: İnsanın Misafirhanedeki Yolculuğu

İnsan, varoluşunun başlangıcından itibaren, içinde bulunduğu dünyanın mahiyetini, kendi varoluş gayesini ve nihai durağını sorgulamıştır. Bu kadim arayış, pek çok hakikati açığa çıkarmış, ancak en keskin ve doyurucu cevapları ilahi kelamda ve onun hikmetli tefsirlerinde bulmuştur.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan süzülen şu veciz ifade, dünya hayatına bakışımızı temelden değiştiren bir perspektif sunar:
“Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki: Dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz’an etsin ve ona göre hareket etsin.”

Bu benzetme, hayatın ağır yükümlülüklerini omuzlamaktan çekinen, dünyanın faniliğine takılıp hüzne düşen veya sadece dünyevi önemsiz meyvelere odaklanıp pişmanlık duyan insana rehberlik eder. Bir misafirhane-i askeri gibi, dünya da geçici bir durak, bir eğitim ve görev yeridir. Burada aslolan, konfor arayışı değil, vazifeleri ifa etmektir.

Zira “Külli halin yezûlü” yani her hal geçicidir. Bu fani dünya, kendiliğinden ne sanat yapabilir ne de sanatçı olabilir. Tıpkı tabiatın bir ilahi sanat, bir Rabbani kitabet, bir nakış, bir defter ve bir kanun olup da Sâni’, Kâtip, Nakkaş, Defterdar ve Kudret olamayacağı gibi (Lem’alar, sh. 342).

Her zerrede tecelli eden mana, varoluşun şahadetidir. Her şey, hususan zîhayat, gayet manidar bir kelime, bir mektup, bir kaside-i Rabbani’dir, bir ilanname-i ilâhîdir.

Nimetin Zevali Değil, Rahmetin Hazinesi

İnsan, fıtratı gereği nimetlere düşkün, onların zevalinden ise elem duyan bir varlıktır. Ancak Bediüzzaman Said Nursi, bu zaafa karşı şöyle bir teselli sunar:
“Ey İnsan! Ni’metin zevâlinden elem çekme. Çünkü rahmet hazînesi tükenmez.”
Bu, sonsuz rahmet sahibi bir Yaratıcı’nın varlığına olan kesin inancın bir yansımasıdır.
Hayr-ı mahzın vücudunu insana giydiren, rızkını veren, duygularını bir sofra gibi önüne seren Allah, elbette ki nimetlerini esirgemeyecektir.
Göz, kulak gibi bütün duygular ve eller gibidir ki, yeryüzünün her türlü nimeti, bu duyguların ve organların önüne bir sofra gibi serilmiştir.

“Size böyle nimet eden bir zât, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre garip kalmamak üzere yatasınız.” (Sözler – 360)
Bu ifade, nimetlerin ardındaki ilahi iradeyi ve ahiret inancının önemini anlatır.

Kainatın Ulvi Musikisi ve İmanın Gücü

Kainat, adeta ulvi bir musikidir; iman nuru ise bu musikinin ezgilerini ve tesbihlerini işitir. Hikmet, tesadüfün varlığını reddeder; nizam ise ittifak-ı evham-sâzı tardeder. Yani, bu mükemmel sistemde tesadüfe yer yoktur; her şey ilahi bir düzenin ve hikmetin eseridir. (Risale-i Nur, İman ve Küfür Muv. / 206).

Bu derin anlayış, insanın kainattaki yerini, varoluşun anlamını ve her zerrede tecelli eden ilahi sanatı idrak etmesini sağlar. Bu idrak, insana büyük bir manevi güç verir ve onu dünyevi endişelerden arındırır.

Sünnete Temessük ve Şehadet Bilinci

Fesat ve çalkantılarla dolu zamanlarda, insanlığın kurtuluşu için en sağlam yol, Resul-i Ekrem (aleyhissalatü vesselam)’ın sünnetine sarılmaktır.
Hadis-i Şerif’te buyrulduğu gibi: “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.”
Bu, sadece bir mükafat vaadi değil, aynı zamanda zor zamanlarda hakikate tutunmanın, fıtratın bozulmasına karşı direnmenin ne denli önemli olduğunu gösterir.

Bediüzzaman Said Nursi’nin “Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa ve her gün biri kesilse, zındıkaya ve dalâlete teslîm-i silâh edip vatan ve millet ve İslâmiyete hıyânet etmem. Kur’ân’a fedâ olan bu başımı zâlimlere eğmem!” sözü, bu sünnet bilincinin ve iman cesaretinin en somut örneklerinden biridir.
Bu, zulme ve haksızlığa karşı dimdik duruşun, ilahi hakikatlere olan bağlılığın ve milletine hizmet ruhunun abideleşmiş halidir.

Sonuç: Misafirhanede Mesul Bir Yolcu

Bu dünya bir misafirhanedir. Bizler de bu misafirhanede görevli ve sorumlu yolcularız. Nimetlerin geçici olduğunu bilmek, rahmetin tükenmez hazinesine güvenmek, kainattaki ilahi düzeni tefekkür etmek, Peygamber Efendimiz’in sünnetine sımsıkı sarılmak ve adaletsizliklere karşı durmak, bu yolculukta bahtiyarlığın anahtarıdır. Hayatın ağır tekâlifini omuzlamaktan çekinmemeli, faniliğe kapılıp hüzne düşmemeli, dünyevi önemsemeyen meyvelerinden dolayı pişmanlık göstermemeliyiz. Aksine, her hali geçici bilip, ilahi kudretin ve rahmetin sonsuzluğuna sığınarak, bu fani dünyada baki hakikatlerin peşinden gitmeliyiz. Zira en bahtiyar insan, dünyaya bir misafirhane-i askeri gibi bakan ve buna göre hareket eden kimsedir.

Makale Özeti:

Bu makale, Risale-i Nur’dan alıntılarla insanın dünya hayatındaki konumu ve sorumluluklarını ele almaktadır. Dünya, geçici bir misafirhane-i askeri olarak tanımlanır ve en bahtiyar kişinin bu idrakle yaşayan olduğu belirtilir. Nimetlerin geçiciliğine rağmen ilahi rahmetin sonsuz olduğu anlatılır ve insanın dünyevi kaygılardan arınarak ahiret odaklı bir yaşam sürmesi gerektiği ifade edilir. Kainattaki düzenin ve hikmetin tesadüfü reddettiği, her şeyin birer ilahi ayet olduğu nazara verilir. Fesat zamanında Peygamber sünnetine sarılmanın önemi ve bunun getireceği manevi mükafatlar açıklanırken, Bediüzzaman Said Nursi’nin zulme karşı dik duruşu örnek gösterilir.

Sonuç olarak, insanlığın bu fani dünyada birer mesul yolcu olduğu ve ilahi hakikatlere bağlı kalarak yaşamanın önemi anlatılır.

www.tesbitler.com

 

Loading

No ResponsesTemmuz 27th, 2025