Kalbin Dirilişi ve İman Nurunun Tezahürü
Kalbin Dirilişi ve İman Nurunun Tezahürü
Kainatın her bir zerresi, Hakk’ın varlığına ve birliğine dair sayısız deliller sunarken, insan denilen bu küçük alemin kalbi, tüm bu delillerin en parlak tecelligahıdır. Gözümüzün önüne serilen muazzam kudret ve azamet karşısında, akıl ve kalp sahibi bir varlık olarak, “Bismillâhirrahmânirrahîm” diyerek bu evrensel destanı anlamaya çalışırız. Şairlerin kalemiyle, âlimlerin idrakiyle, peygamberlerin rehberliğiyle kuşaktan kuşağa aktarılan bu hikmetli miras, bizi kendimize ve hakikate çağırır.
Kudret kalemiyle yazılan bu varlık kitabında, her bir mevcudat, kendi özel diliyle Yaradan’ının vahdaniyetine ve rububiyetine dair manevi sözler fısıldar.
Bir kuşun cıvıltısı, bir çiçeğin açılışı, dağların heybeti, denizin enginliği… Hepsi, bir Yaratıcı’nın eseri olduğunu ilan eder. İşte bu evrensel dil, kalplerimizi uyandırır, ruhlarımıza hikmet pınarlarından su serper.
********
“İnsanların diriltileceği gün ve Allah’a temiz bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!” (Şuara Sûresi, 87-89) ayeti, bizlere asıl kurtuluşun ve saadetin sırrını fısıldar.
Dünya malı, evlat sevgisi, makam ve mevki… Bunların hepsi fani ve geçicidir. Asıl sermaye, Allah’a yönelmiş, şirkten arınmış, samimi ve ihlaslı bir kalptir. Bu ayet, insanın ahiret endişesini, mahşer gününün dehşetini ve o günkü tek kurtuluş reçetesini ne de güzel dile getiriyor. Kalbin dirilişi, ancak bu temizlik ve teslimiyetle mümkündür.
********
Mesnevi-i Nuriye’den süzülen hikmet damlaları, bize kalbin tabiatını ve dirilişini anlatır: “Tohum olacak bir habbenin kalbi, yani içi delindiği zaman, elbette sünbüllenip neşv ü nema bulamaz; ölür gider. Kezalik ene ile tabir edilen enaniyetin kalbi, Allah Allah zikrinin şua ve hararetiyle yanıp delinirse, büyüyüp firavunlaşamaz. Ve Hâlık-ı Semavat ve Arz’a isyan edemez. O zikr-i ilâhî sayesinde, ene mahvolur.”
Bu satırlar, nefsin terbiye edilmesi, enaniyetin (benlik davasının) kırılması gerektiğini anlatır. Enaniyet, kalbi bir tohum gibi işlemez kılan, onu büyümeden alıkoyan bir hastalıktır. Ancak Allah’ı anmak, O’nun adını zikretmek, kalbi bu hastalıktan arındırır, onu yeşertir ve semavî hakikatlere doğru yükseltir.
*********
Yine Mesnevi-i Nuriye’de geçen “Şu esasata dikkat lâzımdır:
Allah’a abd olana her şey müsahhardır. Olmayana her şey düşmandır.” ilkesi, kulluğun yüceliğini ve önemini çarpıcı bir şekilde ifade eder.
Kâinat, Allah’ın emrine amade olanlara boyun eğer, onlara hizmet eder. Bu, sadece maddi değil, manevi bir boyun eğmedir. Allah’a kul olan, kainatın efendisi olur. Aksine, Allah’a kulluktan yüz çeviren ise, her şeyin ona düşman kesildiğini görür, çünkü kâinatın düzenine aykırı hareket etmiştir.
**********
İmam Gazâlî’nin “Çocuktaki utanma hali ondaki akıl nurunun alametidir” sözü, fıtratın güzelliğine ve insanın içindeki safiyete dikkat çeker.
Utanma, bir insanda var olan ilahi bir ışıktır. Bu nur, kişiyi kötülüklerden alıkoyar, iyiliğe sevk eder. Akıl ve irade ile birleştiğinde, insanı kemale erdirir.
**********
Risale-i Nur’un Sözler kısmından iktibas edilen bir başka hikmet ise adalet mekanizmasını ve ilahi takdiri açıklar: “Büyük hatalar ve cinayetler tehir ile büyük merkezlerde ve küçücük cinayetler tacil ile küçük merkezlerde verildiği gibi; mühim bir hikmete binaen ehl-i küfrün cinayetlerinin kısm-ı a’zamı, mahkeme-i kübra-yı haşre tehir edilerek ehl-i imanın hataları, kısmen bu dünyada cezası verilir.”
Bu ifade, dünyadaki adaletsizliklerin görünürdeki çelişkisini çözüme kavuşturur. Ahiret inancı olmayanlar, büyük günahlarının cezasını bu dünyada görmezken, iman ehli, günahlarından arınmak ve derecelerini yükseltmek için bu dünyada küçük çaplı musibetlerle karşılaşır. Bu, ilahi adaletin tecelli şekillerinden biridir ve bir müminin günahlarından arınması için bir fırsattır.
***********
Son olarak, Risale-i Nur’un Asâr-ı Bediiyye’sinden yankılanan “İttihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir” çağrısı, günümüz dünyasında Müslümanlar arasındaki birliğin ve beraberliğin önemini anlatır. Kişisel kusurlar üzerinde durmak yerine, ümmetin ortak paydası olan iman ve İslâm kardeşliği etrafında kenetlenmek, hem dünya hem de ahiret saadetimiz için elzemdir. Bu birlik, ancak karşılıklı anlayış, hoşgörü ve samimiyetle tesis edilebilir.
***********
Öyleyse, “Allah’ım bize hayır kapılarını aç.
Allah’ım bize geçim kapılarını aç. Allah’ım bize bereket kapılarını aç. Allah’ım bize mutluluk kapılarını aç.
Allah’ım bize kurtuluş kapılarını aç. Allah’ım bize rahmetinin kapılarını aç.
Allah’ım bize cennetin kapılarını aç.” dualarıyla Rabbimize yönelmeli, kalplerimizi temizlemeli, enaniyetimizi kırmalı ve hakikate sarılmalıyız. Zira kurtuluşumuz, ancak O’na tam bir teslimiyetle mümkündür.
Özet:
Bu makale, Risale-i Nur’dan ve Kur’an ayetlerinden ilham alarak kalbin dirilişi, imanın önemi ve ilahi adaletin tecellileri üzerine odaklanmaktadır.
İnsanın dünyaya geliş gayesi ve ahiret yolculuğundaki sermayesinin temiz bir kalp olduğu anlatılırken, nefsin terbiye edilmesinin ve enaniyetin kırılmasının gerekliliği Mesnevi-i Nuriye’den örneklerle açıklanmıştır.
Makale, Allah’a kul olmanın kainatla olan ilişkimizi nasıl şekillendirdiğini ve Müslümanlar arasındaki birliğin önemini de ele almaktadır.
Sonuç olarak, ilahi rahmete ve cennet kapılarına ulaşmanın yolu, kalbin temizliği ve Allah’a tam teslimiyetten geçtiği belirtilmiştir.