Kalp Penceresinden İhlas Işığına: İnsan, İman ve Hakikat Yolculuğu
Kalp Penceresinden İhlas Işığına: İnsan, İman ve Hakikat Yolculuğu
Varlık sahası, tefekkür eden bir akıl için ucu bucağı olmayan bir dershane, idrak eden bir kalp için ise sırlarla dolu bir kitaptır. Her bir zerresi, Cenâb-ı Hakk’ın varlığını, birliğini ve sonsuz kudretini fısıldar. İnsanın bu muazzam evrende nefsine tutsak olmadan, kalbinin ebediyete açılan penceresinden hakikati görebilmesi, ancak iman ve ihlasla mümkündür.
Kalbin Ebediyete Açılan Penceresi ve Dünya Hayatının Perişanlığı
“Kalp, ebedü’l-âbâda müteveccih açılmış bir penceredir. Bu fani dünyaya razı değildir.”
Mesnevî-i Nuriye’den süzülen bu derin mana, insanın ruhunda ebediyete duyulan bitmek bilmez bir özlemin bulunduğunu ortaya koyar. Fani dünya, kalbin derinliklerindeki bu sonsuzluk arayışını tatmin edemez. İnsan, yaratılışındaki bu ilahi fıtrat gereği, bir sahibe, bir mâlike muhtaçtır.
Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle, “İşte bu âvâre nev-i beşer içinde, bu perişan fani dünyada; insan, sahibini tanımazsa, Mâlikini bulmazsa ne kadar bîçare sergerdan olduğunu herkes anlar.”
Sahipsiz sanılan bir dünyanın getirdiği vahşet ve perişanlık, Rabbini tanıyan bir kalp için bir tenezzühgâha, bir ticaretgâha dönüşür. Zira o zaman insan, O’nun rahmetine sığınır, kudretine istinad eder ve her şeyi O’nun rızası için yapar.
İmanın Nuru ve İhlasın Zerresi
İman, yalnızca kuru bir tasdik değil, “Cenab-ı Hakk’ın istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur.” (İşarât-ül İ’câz – 42)
Bu nur, insanın iradesiyle kazanılan bir lütuftur ve kalbi aydınlatarak ona doğru yolu gösterir. Ancak bu nurun parlaması, ihlasla mümkündür. Lem’alar’ın 133. sayfasında belirtildiği gibi:
“Her şeyde bir ihlas var. Hattâ muhabbetin de ihlas ile bir zerresi, batmanlarla resmî ve ücretli muhabbete tereccuh eder.”
İhlas, bir işi veya ibadeti sadece Allah rızası için yapmaktır. Bir zerresi bile, resmi ve gösterişli nice amellere bedeldir.
Hz. Ali’nin (ra) bir kafirle yaşadığı ibretli hadise, ihlasın bu eşsiz kıymetini gözler önüne serer. Kılıcını çekmişken, kafirin yüzüne tükürmesiyle nefsine pay karıştığını fark edip onu bırakması ve kafirin bu saf ve halis dine hayran kalması, ihlasın kalplere nasıl nüfuz ettiğinin en güzel örneklerindendir.
**********
Şeytanın Desiseleri ve Kur’an ile Sünnetin Rehberliği
İnsan, şeytanın desiselerine karşı savunmasız kalabilir. Hayat-ı diniyenin, hayat-ı şahsiyenin ve hayat-ı içtimaiyenin selameti, sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar ve selamet-i kalp için Bediüzzaman, Kur’an-ı Kerim’in muhkematının ve Sünnet-i Seniyye’nin terazileriyle amelleri ve hatıratları tartmayı öğütler.
“Ve Kur’ân’ı ve Sünnet-i Seniyye’yi daima rehber yap. Ve Eûzü billâhi mine’ş-şeytânirracîm de, Cenâb-ı Hakka ilticada bulun.” (Lem’alar, sh: 89)
Bu, her türlü vesvese ve şer düşüncesine karşı en büyük sığınaktır.
**********
Kainatın Şükür Dilimi ve İlahi Sanat
Bu muazzam kainat, her köşesiyle bir şükür tablosudur.
Risale-i Nur – Lem’alar’ın 59. sayfasında ifade edildiği üzere:
“Bu kâinatı bu derece in’amat ile dolduran Zat-ı Kerîm-i Zülcemal, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir.”
İncir ağacının kendi çamurunu yiyerek meyvelerine “halis süt” misali tat vermesi (Risale-i Nur – Haşir – 40), sonsuz rahmet, kerem ve şefkat sahibi bir Zat’ın eseridir.
Kör olmayana gösterilen bu mucizeler, şükrün ve hamdin en temel gerekliliğini ortaya koyar.
*********
Hâlık-ı Semavat ve Arz’dan Başka Kurtarıcı Yoktur
“Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz’dan başka hangi sebeb var ki, en ince ve en gizli hatırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak?” (Lem’alar – 6)
Bu soru, insanı derinden düşündürmeli ve tek hakiki sığınak olan Yaratıcı’ya yöneltmelidir. Zât-ı Vâcibü’l-Vücud’dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette O’nun izni ve iradesi olmadan yardım edemez ve kurtarıcı olamaz.
Muzır kafirler ve onların yolunda giden sefihler, Cenab-ı Hakk’ın hayvanatından bir nevi habîslerdir (Lem’alar 121). Bu ifade, iman ve küfür arasındaki derin farkı ve yanlış yolun sapkınlığını gösterir.
Sonuç:
İnsanın bu fani dünyadaki asıl amacı, kalbinin ebediyete açılan penceresinden hakikati görüp, Rabbini tanımak ve O’na ihlasla bağlanmaktır. Şeytanın desiselerine karşı Kur’an ve Sünnetle korunmak, nimetlere şükretmek ve her anımızı O’nun rızası doğrultusunda yaşamak, bizleri perişanlıktan kurtarıp, dünyayı bir tenezzühgâha, ahireti ise ebedi saadet yurduna çevirecektir. İhlas, her şeyin özü ve kurtuluşun anahtarıdır.
Makale Özeti:
Bu makale, insanın kalbindeki ebediyet arayışından başlayarak, dünya hayatının geçiciliğini ve sahibini tanımanın önemini ele almaktadır.
İmanın kalbe ilka edilen bir nur olduğunu ve ihlasın amellerdeki kıymetini Hz. Ali’nin (ra) ibretlik kıssasıyla örneklendirmektedir.
Şeytanın vesveselerine karşı Kur’an ve Sünnetin rehberliğinin altı çizilerek, tüm nimetlerin Allah’tan geldiği ve şükrün zaruriyeti anlatılmaktadır.
Makale, Hâlık-ı Semavat ve Arz’dan başka hiçbir kurtarıcının olmadığını belirterek, imanın ve ihlasın insanı hem dünyevi perişanlıktan hem de uhrevi azaptan kurtaracağını ifade etmiştir.