Bir Milletin İstikbaline Atılan Sessiz Darbe: Eğitimde Dil ve İhmalin Bedeli
Bir Milletin İstikbaline Atılan Sessiz Darbe: Eğitimde Dil ve İhmalin Bedeli
“Şu cihan-ı medeniyette ve şu asr-ı terakki ve müsabakatta sair ihvan gibi yekâheng-i terakki olmak için, himmet-i hükûmetle Kürdistanın kasaba ve kurasında mekatib te’sis ve inşa’ buyrulmuş olduğu ayn-ı şükranla meşhûd ise de, bundan yalnız lisan-ı Türkîye âşina etfal istifade ediyor.
– Lisana âşina olmayan evlâd-ı Ekrad yalnız medaris-i ilmiyeyi mâden-i kemâlat bilmeleri ve mekatib muallimlerinin lisan-ı mahalliye adem-i vukufiyetleri cihetiyle maariften mahrum kalmaktadır. Bu ise; vahşeti, keşmekeşi, dolayısıyla garbın şematetini davet ediyor.
– Hem de ahalinin vahşet ve taklid, hâl-i ibtidaisinde kalmaları cihetiyle evham ve şükûkun te’siratına hedef oluyor.
– Eskiden beri herbir vecihle Ekradın madûnunda bulunanlar, bu gün onların hâl-ı tevakkufta kalmalarından istifade ediliyor. Bu ise ehl-i hamiyyeti düşündürüyor. Ve bu üç nokta Kürtler için müstakbelde bir darbe-i müthişe hazırlıyor gibi ehl-i bâsîreti dağdar etmiştir. ”
Âsâr-ı Bediiye
“Cehalet, sadece bir eksiklik değil; bazen bir milletin geleceğini zehirleyen en sinsi tuzaktır.”
Bir milletin yükselişi, onun ilim ve irfanla kurduğu bağ kadar sağlamdır. Bediüzzaman Said Nursî’nin yukarıdaki ifadeleri, Kürt toplumu özelinde, ama bütün ümmeti ilgilendiren bir sosyal gerçeği dile getirir: Eğitimin, kültürel kimliği dikkate almadan uygulanması; cehaleti, keşmekeşi ve geri kalmışlığı besleyen bir tuzaktır.
Bu yazı; dil, eğitim, kültür ve medeniyet arasındaki derin ilişkiyi; tarihî, sosyolojik, ilmî ve hikmetli yönleriyle ele alacak; ihmallerin nelere mal olduğunu, çözüm yollarıyla birlikte ortaya koyacaktır.
- Eğitimde Tek Lisan Dayatması: Fırsat mı, Engel mi?
Bediüzzaman, bu pasajında şikayetini açıkça dile getirir: Hükûmet, eğitim yatırımı yapıyor ama yalnızca lisan-ı Türkî bilen çocuklar bundan istifade edebiliyor. Oysa Kürt çocukları, yerel dillerini anlayamayan öğretmenlerle karşılaştıklarında, o bilgiye ulaşamıyorlar.
Sonuç:
Eğitim yabancılaşıyor.
Öğrenci öğrenemiyor.
Cahil kalıyor.
Cehalet de yeni sorunların kaynağı oluyor.
Bu durum sadece bireysel kayıp değil, bir milletin potansiyelinin heba olması demektir.
Eğitimin asıl hedefi, bireyi dönüştürmek ve toplumu ileriye taşımaktır. Ama bu hedef, öğrenciyle dili, kültürü ve kalbi arasında bağ kurulmadan başarılamaz.
- Maariften Mahrumiyetin Faturası: Vahşet, Keşmekeş ve Garbın Şemâteti
Bediüzzaman’ın kullandığı “vahşet” ve “keşmekeş” kelimeleri yalnız bir dağlık coğrafyayı değil; içtimâî dağınıklığı, ahlâkî çözülmeyi ve kültürel dağınıklığı da ifade eder. Eğitimden mahrum kalan bir toplum:
Kendi kimliğini koruyamaz,
Batının kınayıcı bakışına hedef olur,
Modernleşme yarışında geri kalır,
Cehaletle şekillenen hurafelerin kurbanı olur.
Buradaki “Garbın şemâteti” vurgusu oldukça çarpıcıdır: Batı, geri kalan Müslüman toplumlara sadece acımıyor, onlarla alay ediyor. Bu da, İslâm ümmetinin izzetine ağır bir darbedir.
- Taklit ve Evhamla Yoğrulmuş Bir Toplum: İbtilâya Açık Hedef
Maariften uzak kalan toplumlar, fikrî ve ahlâkî gelişme sağlayamadıkları için:
Taklitçiliğe meyleder,
Evham ve şüphelere açık hale gelir,
Bâtıl ideolojilere kolayca kanar.
Eğitim, bir toplumun bağışıklık sistemi gibidir. Onu zayıf bırakırsanız, dış müdahalelere açık hale gelir. Bugün hâlâ bazı bölgelerde yaygın olan dış tesirler, ideolojik dağınıklıklar, “bizden olmayanın bizim üzerimizdeki etkisi”, tam da bu boşluğun sonucudur.
- Tevakkufta Kalan Kürt Halkı ve İstismar Gerçeği
Bediüzzaman, çok hassas bir noktaya daha temas eder: Eskiden her yönden Kürtlerin altında kalan unsurlar, bugün onların yerinde saymasından istifade etmektedir.
Bu; içten içe büyüyen bir sosyal eşitsizlik demektir. Eğitimle desteklenmeyen topluluklar, sadece geri kalmaz; aynı zamanda başka grupların rekabeti karşısında yenik ve mahkûm hale gelir.
Bu ise, bir bakıma sessiz bir sosyal soykırımdır: Fiziksel değil ama zihinsel, kültürel ve ekonomik olarak eritme ve dışlama anlamına gelir.
- Çözüm: Mekatibin Dili Değil, Ruhudur Mühim Olan
Çözüm, tek tipleştirmede değil, çoğulculukta;
asimilasyonda değil, aidiyetle eğitimde gizlidir.
Eğitim sistemi, bir milletin farklı unsurlarını birlik içinde geliştirecek esneklikte olmalıdır. Mahalli lisanlar, öğretimin aracı haline getirilebilir. Bu, sadece bir kolaylık değil; aynı zamanda bir saygı ve aidiyet inşasıdır.
Bugün dünyada birçok gelişmiş ülke, çok dilli eğitim politikalarını uygulamakta; bu sayede hem etnik bütünlüğü korumakta, hem de eğitimin verimliliğini artırmaktadır.
Sonuç: Maariften Mahrum Bırakmak, Bir Milleti Sıfırlamaktır
Eğitim, bir milletin istikbalinin temelidir. Lisan ve kültür gözetilmeden yapılan eğitim politikaları, yalnız verimsiz olmakla kalmaz; aynı zamanda bir toplum mühendisliği aracı haline gelir. Bu da milletin parçalanmasına, değerlerin erozyonuna ve istismarların çoğalmasına yol açar.
Bediüzzaman’ın uyarısı, bugüne de ışık tutar: Eğer Kürt toplumu (ve genel olarak geri bırakılmış halklar) eğitimle bütünleştirilmezse; cehalet, dış etkilere açık hale getirir. Ve bu, sadece o toplumun değil; ümmetin tamamının kaybı olur.
Özet:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin Kürt halkı özelinde yaptığı bir eğitim eleştirisini esas alarak, dil, kültür ve eğitim ilişkisini tarihî, ilmî ve sosyolojik yönleriyle değerlendirmiştir. Eğitim, yerel kültür ve dil gözetilmeden yapıldığında cehalet doğar; cehalet de vahşeti, keşmekeşi ve istismarı beraberinde getirir. Bu durumdan yalnızca Kürtler değil, ümmetin tamamı zarar görür. Çözüm; farklılıkları yok etmek değil, onları ilimle birleştiren adil bir eğitim modelidir.