Kalbin İlâhi Yolda Yürüyüşü: İman, Ümit ve Sebat
Kalbin İlâhi Yolda Yürüyüşü: İman, Ümit ve Sebat
İnsanoğlunun varoluş serüveninde, ruhunu besleyen, kalbini doyuran ve varoluşuna anlam katan en temel unsurlardan biri hiç şüphesiz imandır.
“Allah sana yar ise, kim sana bar ve dar olabilir?” Bu mübarek söz, imanın karanlıkları aydınlatan, zorlukları kolaylaştıran ve insana sarsılmaz bir dayanak sağlayan kudretini ne güzel ifade etmektedir. Tarihin her döneminde, en zorlu sınavlarla karşılaşanlar bile, kalplerinde taşıdıkları bu ilahi nur ile ayakta kalmayı başarmışlardır. Peygamberler, evliyalar ve sıddıklar, dünya denen fani handa, yalnızca Allah’a dayanarak, en çetin imtihanları dahi birer fethi mübine çevirmişlerdir.
Tıpkı “Kimin için Allah var, ona her şey var ve kimin için yoksa, her şey ona yoktur, hiçtir” diyen hikmetli sözde olduğu gibi, varlık âlemi ve içindeki her bir zerre, Allah’ı tanıyan için sonsuz bir hazine, O’ndan gafil olan için ise bir hiçtir.
Risale-i Nur Külliyatı’nın bizlere öğrettiği üzere, kainat bir kitab-ı kebîr gibi, her bir sayfasıyla, her bir satırıyla bize Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini ve rahmetini ilan eder. Çiçeklerin rengarenk desenleri, kuşların ahenkli cıvıltıları, dağların heybeti, denizlerin derinliği; hepsi birer ayet, birer tefsir niteliğindedir. Bu derin tefekkür, kalbe huzur, ruha genişlik bahşeder.
Ancak insan fıtratı, bazen gaflete düşmeye, dünyanın geçici cazibesine kapılmaya meyillidir.
“İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuza yaralar açar.” Bu acı gerçek, manevi dünyamızın hassasiyetini gözler önüne serer. Günahlar, kalbimizi karartan perdeler, şüpheler ise zihnimizi bulandıran fırtınalar gibidir. Bu yaraları iyileştirmenin yegane yolu ise tövbe, istiğfar ve imanı tazelemektir. Risale-i Nur, bu noktada bizlere bir manevi reçete sunar; imanın hakikatlerini delilleriyle açıklayarak kalpleri şüphelerden arındırır ve ruhlara ferahlık verir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz” düsturu, asrımızın en büyük hakikatlerinden biridir. Cehaletle ilimle, zaruretle çalışkanlıkla, ihtilafla ise birlik ve beraberlikle mücadele etmek, bu ulvi cihadda başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Teknoloji ve program alanındaki gelişmeler de bu cihadda birer araç olarak kullanılabilir, zira ilmin ve marifetin yayılmasına vesile olabilirler.
Makalede yer alan “Madem Allah var, elbette âhiret vardır…” sözü, imanın temel direklerinden biri olan ahiret inancını ifade eder. Ahiret inancı, dünya hayatına anlam katan, insana sorumluluk bilinci kazandıran ve adalet duygusunu pekiştiren bir hakikattir. Bu inanç sayesinde, yapılan her hayrın karşılığı, her şerrin cezası olduğu bilinir ve bu da insanı salih amellere yöneltir.
Son olarak, “Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun.” Bu söz, dünya hayatının fani oluşunu ve insanın ahirete doğru bir yolcu olduğunu idrak etmenin önemini hatırlatır. Dünya, bir durak, bir imtihan meydanıdır. Gerçek hedef, ebedi yurt olan ahirettir. Bu bilinçle yaşamak, insanın gönlünü dünyevi hırs ve endişelerden arındırarak, ahiret için hazırlık yapmasını sağlar.
Özet:
Bu makale, hikmetli sözlerden yola çıkarak imanın gücünü, Allah’a tevekkülün önemini, günahların ve şüphelerin kalp ve ruh üzerindeki olumsuz etkilerini ele almaktadır. Aynı zamanda Risale-i Nur’un manevi rehberliğini, Bediüzzaman Said Nursi’nin cehalet, zaruret ve ihtilafa karşı mücadele düsturunu ve ahiret inancının hayattaki yerini anlatmaktadır. Makale, dünya hayatının geçici olduğunu ve insanın bir yolcu olduğunu hatırlatarak, okuyucuyu tefekkür etmeye, imanını güçlendirmeye ve ahiret için hazırlık yapmaya davet etmektedir.