Zerrelerdeki Zekâ: Kör Tesadüf mü, Kudret-i İlâhiye mi?
Zerrelerdeki Zekâ: Kör Tesadüf mü, Kudret-i İlâhiye mi?
“Demek bu bir avuçtaki hava zerreleri, yalnız ve yalnız bütün kâinatı ihata eden bir ilim ve iradenin, sem’ ve basarın sahibi bir zatın ve hiçbir şey ona ağır gelmeyen ve en büyük şey, en küçük şey gibi kudretine kolay gelen bir Kadîr-i Mutlak’ın kudreti ve iradesi ve ilmiyle bu mu’cizat-ı kudrete mazhar oluyorlar.
Yoksa temevvücat-ı havaiyede mevcudiyeti tevehhüm edilen serseri tesadüfün ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın icadına yer vermek; her bir zerreyi, bütün zemin yüzündeki küre-i havaiyede bulunan her şeyi görür, bilir ve yapar hâkim-i mutlak etmektir. Bu ise yüz bin derece akıldan uzak, muhal muhaller içinde bir hurafedir. Ehl-i dalalet gelsinler, mezhepleri ne kadar akıldan uzak ve hurafe olduklarını görsünler.”
Emirdağ Lâhikası 2
“Küçüğe bak, büyüğü gör. Zerreyi oku, Allah’a ulaş.”
Her şeyin hızla küçüldüğü bir çağdayız. Nano teknolojiler, atom altı parçacıklar, kuantum dalgalanmalar… Bilim, maddeyi bölüyor, parçalıyor, detaylandırıyor. Lakin bu küçültme işlemi bizi hakikate götürüyor mu? Zerreye kadar inen insanlık, zerredeki kudreti görebiliyor mu?
Bediüzzaman Said Nursî, bu sorunun tam merkezine şu cevabı yerleştiriyor:
> “Bu bir avuç hava zerresi, ancak kâinatı kuşatan bir ilim ve iradeyle hareket ediyor.”
Bir Avuç Hava Zerresi Ne Yapar ki?
Bugün bir cep telefonuyla dünyanın öbür ucuyla konuşabiliyoruz. Radyo dalgalarıyla ses, görüntü, hatta veri gönderiyoruz. Bu dalgaların taşıyıcısı hava zerreleri. Yani varlığı görülmeyen, sesi bile olmayan mikroskobik zerrecikler…
Ama bu zerreler:
Sesimizi taşıyor,
İnce tınıları ayırıyor,
Saniyede yüz binlerce frekansı yönetiyor,
Karmaşık sinyalleri sıraya koyuyor,
Radyo, televizyon, internet gibi sistemleri mümkün kılıyor.
Peki soralım:
Bu kadar akıllı faaliyetleri bu şuursuz zerreler kendi başına mı yapıyor?
Eğer öyle diyorsak, o zaman her bir hava zerresine:
Sonsuz bir ilim,
Mutlak bir irade,
Her şeyi gören bir basiret,
Her sesi ayıran bir kulak isnad etmemiz gerekir.
Bu ise aklın ve mantığın binlerce kat ötesinde batıl bir hurafedir.
Kör Tabiat mı, Kudret-i Mutlak mı?
Modern materyalist felsefe, tabiatı bir “yasa üreticisi” gibi takdim eder. Oysa tabiat, sadece yaratılan şeylerin tekrarlayan düzenidir. Kendi başına ne iradesi vardır, ne ilmi, ne kudreti…
Eğer biz hava zerrelerini tabiatın veya tesadüfün ürünü saysak, şu soruların cevabını nasıl veririz?
Hangi tesadüf, bir sesi alıp kilometrelerce uzağa aynı tınıyla taşır?
Hangi kör kuvvet, milyarlarca frekansı karıştırmadan organize eder?
Hangi sağır tabiat, milyonlarca radyoyu karıştırmadan yayınlatır?
Bediüzzaman bu meseleyi şöyle özetler:
> “Yoksa temevvücat-ı havaiyede tesadüfe yer vermek; her bir zerreyi, her şeyi bilen ve gören bir mutlak hâkim kabul etmektir. Bu ise akıldan yüz bin derece uzaktır.”
Zerrelerdeki Nizam, Allah’ın İlmine Delildir
Hava zerresi gibi küçücük bir şeyde görülen bu düzen, Allah’ın varlığına en güçlü delildir. Çünkü:
Bir zerre kendi başına bu işleri yapamaz.
Ama o zerre, bir emirle, bir kanunla, bir nizamla işliyorsa…
O zaman o düzenin arkasında bir İlâhî irade, bir sınırsız kudret var demektir.
Bu kudret, bütün zerreleri tek bir merkezden idare eden Allah’tır.
ÖZET:
Bir avuç hava zerresi, ses, görüntü ve iletişimi mümkün kılan olağanüstü fonksiyonlara sahiptir. Bu faaliyetler, onların kendi başlarına, tesadüfen veya tabiatla gerçekleşmesi mümkün değildir. Her bir zerrede görülen bu yüksek nizam ve hikmet, ancak kâinatı kuşatan bir ilim, irade ve kudretin eseri olabilir. Tesadüf ve kör kuvvet anlayışı, her bir zerreye ilâhlık vermek kadar saçmadır. Bu yüzden her zerre, Allah’ın birliğine ve büyüklüğüne açık birer şahit gibidir.