Tatlı Açlık ve Acı Neticeler: Harplerin ve Musibetlerin Hikmet Boyutu
Tatlı Açlık ve Acı Neticeler: Harplerin ve Musibetlerin Hikmet Boyutu
“Evet âlem-i İslâm’ın, bu asrın en büyük hasareti olan bu dehşetli İkinci Harb-i Umumî’den kurtulmasının sebebi: Kur’an’dan gelen iman ve a’mal-i saliha olduğu gibi; fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi dahi orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasaret ve zayiatın sebebi de zekât yerinde ihtikâr etmeleridir. Ve Anadolu’nun bir meydan-ı harp olmamasının sebebi;
اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا
kelime-i kudsiyesinin hakikatini fevkalâde bir surette yüz bin insanın kalplerine tahkikî bir tarzda ders veren Risale-i Nur olduğunu, pek çok emareler ve şakirdlerinden binler ehl-i hakikat ve dikkatin kanaatleri ispat eder. ”
Kastamonu Lâhikası
⚖️ Kur’ân’a Yabancılaşmanın Bedeli, Risale-i Nur’un Rahmet Vesilesi Oluşu
🎯 Giriş: Harp Neden Bizden Uzak Kaldı?
- yüzyılın en büyük facialarından biri olan İkinci Dünya Savaşı, sadece maddî değil, aynı zamanda manevî bir felaket olarak da tarihe geçti. Milyonlarca insanın can verdiği, şehirlerin yok olduğu, nesillerin mahvolduğu bu savaş, dünya tarihine kan ve ateşle kazındı.
Ancak ilginç bir istisna vardı: Anadolu toprakları bu dehşetli savaşın fiilî meydanı olmadı.
Peki neden? Bu salt bir coğrafya meselesi miydi? Yoksa bu korunmuşluğun ardında manevî bir sır mı gizliydi?
Bediüzzaman Said Nursî bu soruya Kur’ânî ve imanî bir perspektifle cevap veriyor.
📉 Açlık ve Hasaretin Asıl Sebebi: Orucun ve Zekâtın Terkidir
Bediüzzaman, savaşın doğrudan fizikî sebeplerine değil, ahlakî ve dinî köklerine işaret eder:
> “Fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi, orucun tatlı açlığını çekmedikleri içindir.
Zenginlere gelen hasaretin sebebi de zekât yerinde ihtikâr etmeleridir.”
Bu ifadeyle adeta şunu der:
Fakir, Allah için aç kalmayı öğrenmeyince, zorla aç bırakılır.
Zengin, Allah için vermeyi öğrenmeyince, servetiyle sınanır.
Yani maddî felaketler, çoğu zaman manevî tembelliklerin tokadıdır.
İbadetin ihmali, musibetin davetçisidir.
🛑 Harbin Anadolu’ya Uğramayışının Hikmeti
Peki ya Türkiye? Neden savaşın merkez üssü olmadı?
> “Anadolu’nun bir meydan-ı harp olmamasının sebebi;
اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ayetinin hakikatini yüz bin insanın kalbine tahkikî olarak ders veren Risale-i Nur’dur.”
Bu çok çarpıcı bir iddiadır. Bediüzzaman’a göre, Anadolu’ya gelen bu manevî koruma, coğrafi konumdan değil, Kur’ân’a sarılan bir avuç insanın samimiyetinden doğmuştur.
İşte bu nokta, “Bir cemaatin ihlası, bir memleketi beladan korur” hakikatini akla getirir.
🌿 Risale-i Nur: Sadece Kitap Değil, Manevî Kalkan
Risale-i Nur sadece yazılmış bir eser değil; yaşanmış bir Kur’ân tefsiridir.
O, kalpleri imanla tahkim eder, nefsi disipline sokar, dünyevî ve uhrevî felaketlere karşı bir siper oluşturur.
> “اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا”
Yani “Ancak iman edenler müstesnadır” ayetinin fiilî bir tefsiridir Risale-i Nur.
Savaşın, yoklukların ve kaosun ortasında Kur’ân’a sarılanlar, görünmeyen bir rahmet şemsiyesi altına girerler. Tıpkı Hz. Lut’un kavminden iman edenlerin kurtulması gibi…
🧭 Ders: Sosyal Felaketler, Ruhî Bozulmanın Neticesidir
Bu değerlendirmeler bize çok net bir ölçü verir:
Toplumsal açlık, oruçsuzluğun cezasıdır.
Ekonomik çöküş, zekâtsızlığın sonucudur.
Savaş ve yıkım ise, imanı terk eden toplumlara gönderilen uyarıdır.
Dolayısıyla çözüm; siyasi değil, ahlakîdir.
Çare; maddî silahlarda değil, manevî kalkınmadadır.
🌟 Sonuç: Tatlı Açlık, Acıdan Korur
Bugün dünyada hâlâ açlık, savaş, fitne ve yıkım sürüyorsa, bu sadece politik sebeplerle izah edilemez. Asıl neden, imanın zayıflaması, ibadetlerin terk edilmesi, merhametin unutulmasıdır.
Oruç tutulmazsa zorla aç bırakılırız.
Zekât verilmezse malımız elimizden alınır.
İman zayıflarsa coğrafya da daralır.
Ve bu zamanda, Risale-i Nur gibi Kur’ânî bir kalkan, sadece bireyleri değil, toplumları da korur. Yeter ki onu yaşamakla, yaymakla ve anlamakla meşgul olalım.
📌 Özet:
Fakirlere gelen açlık, orucun terkinden; zenginlere gelen zarar ise zekâtın ihmalinden doğar.
İkinci Dünya Savaşı’nda Anadolu’nun savaş meydanı olmaması, Risale-i Nur’un imanî hizmetinin neticesidir.
Sosyal musibetlerin asıl sebebi, ibadetlerin terkidir; oruç ve zekât gibi kulluk vazifeleri toplumsal huzurun teminatıdır.
Risale-i Nur, bu asırda “iman edenler müstesnadır” ayetinin hakikatini fiilî olarak göstererek Anadolu’yu manevî korumaya almıştır.
Çare, Kur’ân’a ve onun bu asırdaki tefsirine sarılmaktır.