Hizmetin Değeri Âhirette Ölçülür – Sabır, İhlas ve Beklenti Üzerine Bir Muhasebe
Hizmetin Değeri Âhirette Ölçülür – Sabır, İhlas ve Beklenti Üzerine Bir Muhasebe
“Bizlerle pek çok alâkadar bir zat çok defa dehşetli şekva ediyor ki: “Ben adam olamıyorum, gittikçe fenalaşıyorum, manevî hizmetlerimin neticelerini göremiyorum.” diye meded istiyor. Ona yazıyoruz ki:
“Bu dünya dârü’l-hizmettir, ücret almak yeri değildir. A’mal-i salihanın ücretleri, meyveleri, nurları berzahta, âhirettedir. O bâki meyveleri bu dünyaya çekmek ve bu dünyada onları istemek, âhireti dünyaya tabi etmek demektir. O amel-i salihin ihlası kırılır, nuru gider. Evet o meyveler istenilmez, niyet edilmez. Verilse teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.”
Kastamonu Lâhikası
Giriş:
Zamanın hızla aktığı, sabırsızlığın marifet zannedildiği, netice odaklı hayat anlayışının neredeyse her şeye sirayet ettiği bir çağda, manevî hizmetlerde bulunanların da bu telakkiden etkilenmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Nice mü’minler, “Hizmet ediyorum ama karşılık görmüyorum”, “Bu kadar gayrete rağmen hâlâ değişmiyorum” gibi serzenişlerde bulunmakta; içten içe ümitsizlik ve yılgınlığa düşmektedir.
Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası’nda bu hissiyatları yaşayan bir kimseye hitaben verdiği cevapla hem teselli eder hem de hizmetin mahiyetine dair derin bir ders verir:
“Bu dünya dârü’l-hizmettir, ücret almak yeri değildir.”
- Dünya: Hizmet Mahalli, Ücret Değil İmtihan Yurdudur
İnsan, fıtraten karşılık görmeyi arzular. Ancak bu arzunun hizmet-i imaniyeye taşınması, niyetleri karartabilir. Çünkü dünya, hakikatte bir hizmet ve sabır yurdudur; karşılık ve ücret yurdu değil.
Bir mü’minin yaptığı salih amellerin hakiki neticesi, berzahta ve âhirette tahakkuk eder. Bu dünyada hizmet eden, tohum eken gibidir. Tohumun çiçeğe dönüşmesi, meyve vermesi zaman ister. Ve o meyveler çoğu zaman bu dünyada değil, ebedî âlemde toplanacaktır.
Bu bakış açısı, hizmet ehlinin hem sabrını arttırır hem de beklenti zaafını ortadan kaldırır. Çünkü insan, hemen netice alma arzusu içinde kalırsa, ihlası kırılır; yaptığı hizmetin ruhu söner.
- Netice Beklentisinin Tehlikesi: İhlasın Zedelenmesi
Amel-i salih, yani salih fiil; sadece şekil itibariyle değil, niyet ve istikamet itibariyle de değer kazanır. Eğer kişi yaptığı hizmetten hemen dünyevî sonuçlar beklerse, o amelin ihlası bozulur. Çünkü artık Allah rızası için değil, netice için çalışmaya başlamıştır.
Bediüzzaman, bu beklentiyi “âhireti dünyaya tâbi kılmak” olarak tanımlar ki, bu çok ciddi bir uyarıdır. Zira dinin esası olan uhrevî saadet, dünya menfaatlerine feda edilemez. Eğer hizmetlerimize karşı hemen feyiz, huzur, makbuliyet, maddî kolaylık ve sosyal kabuliyet bekliyorsak; bu, amelin ruhunu kaybettiğinin işaretidir.
- Hizmetin Hakkı: Şikâyet Değil Şükürdür
Hizmet ehli bir insanın görevi, neticeyi görmek değil; vazifeyi yapmak, şikâyet değil; şükür etmektir. Neticeleri görememek, hizmetin boşa gittiği anlamına gelmez. Zira Allah katında niyet, sebat, ihlas ve istikamet asıldır. Neticeler ise, zamanın ve kaderin takdirine tabidir.
Ayrıca bazen neticelerin gizlenmesi, kişinin daha fazla gayret etmesi ve daha derin ihlasla çalışması için bir rahmettir. Çünkü netice görünse, nefis pay ister. Görünmese, kişi kendi nefsinden ümidi kesip Allah’a yönelir. İşte bu yöneliş, hizmetin en makbul meyvesidir.
- Verilen Bazı Hissiyatlar: Teşvik Mahiyetindedir
Bediüzzaman, “verilse de, teşvik için verildiği düşünülüp şükredilir” diyerek, hizmet sırasında bazen hissedilen huzur, sevinç, feyiz gibi hâllerin hakiki netice olmadığını, teşvik kabilinden bir lütuf olduğunu ifade eder.
Bunlara dayanarak “artık ben kamil bir kul oldum” demek gaflettir. Zira hizmetin lezzeti, hizmetin kendisindedir; görünürdeki neticelerde değil. Hakkıyla hizmet edenler, çoğu zaman bu dünyada değil, kabirde ve mahkeme-i kübrada anlaşılacaktır.
Sonuç:
İman hizmeti, bir yarış değil; bir ibadet, bir kulluk vazifesidir. Bu vazifenin karşılığı da, bu fânî dünyada değil, ebedî ahirettedir. Hizmet eden kişi sabırla, beklentisiz bir şekilde, sırf Allah rızası için çalışmalıdır. Zira neticeyi görmek istemek, nefsin bir hilesi olabilir. Asıl olan niyetin doğruluğu, ihlasın devamı ve hizmetin devamlılığıdır.
Özet:
Bu makalede, Kastamonu Lâhikası’ndan alınan bir parça üzerinden, hizmetin hakiki değerinin bu dünyada değil, âhirette ortaya çıkacağı anlatılmıştır. Dünya, ücret değil hizmet yeridir. Salih amellere karşı hemen netice beklemek, ihlası zedeler. Mü’minin görevi şikâyet etmek değil, şükürle çalışmaktır. Hizmet sırasında hissedilen feyiz ve huzur gibi hâller ise hakiki ücret değil, teşvik mahiyetindedir. Gerçek neticeler ise berzah ve ahirette ortaya çıkacaktır.