Büyük Kazanç Büyük Sadakat İster: Risale-i Nur’un Talebe Ahlakı
Büyük Kazanç Büyük Sadakat İster: Risale-i Nur’un Talebe Ahlakı
“Risale-i Nur kendi sadık ve sebatkâr şakirdlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sadakat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister. Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli iman-ı tahkikîyi, on beş haftada ve bazılara on beş günde kazandırdığına, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle şehadet ederler.”
Kastamonu Lâhikası
> “Risale-i Nur, on beş senede kazanılan tahkikî imanı, on beş günde kazandırır; fakat bunun bir bedeli vardır: Sarsılmaz sadakat ve daimî sebat.”
— Bediüzzaman Said Nursî
Zaman, ömür sermayesini israf ettiren bir girdap gibi dönüyor. Hakikate ulaşmak için yıllar harcamak bir fazilet iken, bu asırda insanlar saniyelik hazların peşinde koşarken, imanî istikametlerini kaybediyorlar. Böyle bir zamanda, hakiki bir iman-ı tahkikîyi on beş günde kazandıran bir yol, sadece bir nimet değil, aynı zamanda büyük bir sorumluluk da doğurur.
İşte Risale-i Nur, tam da bu noktada devreye giriyor. İnsanlığa Kur’ân-ı Kerim’in bu asırdaki bir tefsiri olarak, doğrudan kalplere hitap eden, şüpheleri izale eden, imanı ilimle kökleştiren bir irşad yoludur.
Ancak bu yolda yürümek kolay değildir. Çünkü bu yol, sıradan bir öğrenme değil, bir sadakat imtihanıdır.
- Tahkikî İman: Hızlı Fakat Derin
Bediüzzaman’ın ifadesiyle Risale-i Nur, on beş senede kazanılacak kuvvetli bir imanı, on beş günde kazandırabilir. Bu, akıl ve kalp üzerindeki tesirinin ne kadar derin olduğunu gösterir. Neden?
Çünkü Risale-i Nur:
İmanı kuru bir bilgi değil, yakînî bir marifet hâline getirir.
Ezber değil, idrak ister.
Taklit değil, tahkik temellidir.
Kur’ân’daki tefekkür ayetlerini sadece okumakla kalmaz, akla sindirir, kalbe nakşeder.
Fakat bu kadar kısa sürede kazanılan büyük bir imanın bedelsiz olması düşünülemez. Nitekim bu ilâhî bir kaidedir:
> “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını, cennet karşılığında satın almıştır.” (Tevbe, 111)
- Sadakat: Bilgiden Fazlası, Ahlaktan Derinidir
Risale-i Nur’un talebesinden istediği ilk şart tam ve hâlis sadakattir. Bu sadakat neye karşıdır?
Hakikate karşı,
Kur’ân’a karşı,
İman davasına karşı,
Ve elbette, bu hakikatleri nefsî, dünyevî menfaatlerine âlet etmemeye karşı.
Bediüzzaman bu noktada çok net konuşur:
> “Bu hizmet başka maksatlara âlet edilmemelidir.”
Zira Kur’ân hizmetiyle dünya kazanılmak istenirse, o hizmetin rûhu uçar. Sadakat ise, dünyayı değil, ahireti merkeze almakla mümkündür.
- Sebat: Nurlu Yolda Sarsılmadan Yürümek
Sebat, İslam ahlakında çok özel bir yere sahiptir. Çünkü insanın nefsi, sabırdan hoşlanmaz. Dünya sürekli değişirken, kalıcı olmak zorlaşır. Ama Kur’ân “Sabredenlerle beraberdir Allah” (Bakara, 153) diyerek bu yolda yürüyenlerin istikametle sabretmelerini ister.
Risale-i Nur’un talebeleri, zamanla karşılaşacakları:
Eleştirilere,
Dış baskılara,
Dalgınlıklara,
Dünyevî meşguliyetlere rağmen
duruşlarını korumalıdır. Çünkü bu iman hizmeti, mevsimlik değil, ömürlük bir hizmettir.
- Risale-i Nur’un Talebesi: Sadece Okuyan Değil, Yaşayan Kimsedir
Talebe kelimesi, sadece “öğrenci” demek değildir. Talebe demek, isteyen, arayan, kavuşmayı dileyen demektir. Risale-i Nur’un talebesi de:
Sadece okuyarak değil, yaşayarak,
Sadece öğrenerek değil, hizmet ederek,
Sadece bireysel değil, cemaatle beraber yürüyerek,
bu davaya sadakat ve sebat ile omuz verir. Bu da onu diğerlerinden ayıran temel farktır.
Özet:
Bu makalede, Risale-i Nur’un tahkikî iman kazandırma gücünü ve bu yüksek hakikate ulaşmak için gerekli olan sadakat ve sebat şartlarını ele aldık. Risale-i Nur, kısa sürede kuvvetli bir iman verir; ancak bu büyük kazancın bir bedeli vardır. O da, tam sadakat, ihlas, sarsılmaz bağlılık ve daimî hizmettir. Bu yolda yürüyenler, sadece bilen değil; yaşayan, sabreden ve hakikat yolunda dimdik duran kullardır.