Hayatın Kıymeti: Fâniden Bâkiye Uzanan Bir Yolculuk
Hayatın Kıymeti: Fâniden Bâkiye Uzanan Bir Yolculuk
“Biliniz ki mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir. Ve hidemat-ı hayatiye içinde en kıymettarı, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılab etmesi için sa’y etmektir. Şu hayatın bütün kıymeti ve ehemmiyeti ise hayat-ı bâkiyeye çekirdek ve mebde ve menşe olması cihetindedir. Yoksa hayat-ı ebediyeyi zehirleyecek ve bozacak bir tarzda şu hayat-ı fâniyeye hasr-ı nazar etmek; âni bir şimşeği, sermedî bir güneşe tercih etmek gibi bir divaneliktir.”
Barla Lâhikası
İnsanın en temel sorularından biri şudur: “Niçin yaşıyorum?” Bu soru, sadece biyolojik bir varlığın işleyişini değil, ruhun, aklın ve kalbin anlam arayışını da içinde barındırır. İşte bu derin soruya Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lahikası’nda yer alan şu cümlelerle veciz bir cevap verir:
> “Biliniz ki mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir. Ve hidemat-ı hayatiye içinde en kıymettarı, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılab etmesi için sa’y etmektir.”
Bu cümle, hayatın anlamına dair üç ana hakikati önümüze koyar:
- Hayat: Kâinatın En Kıymetli Cevheri
Kâinatta her şey bir maksada hizmet eder. Fakat hayat, sadece bir netice değil; aynı zamanda birçok hikmetin merkezi ve taşıyıcısıdır. Cansız varlıklar, hayat sahipleri için bir zemin ve araçtır. Bitkiler, hayvanlar, insanlar… Hepsi hayat nimetiyle kıymet kazanır. Çünkü hayat, eşyanın idrakini, maksadını ve Rabbini tanımasını mümkün kılar.
Hayatın bu yüksek kıymeti, onun geçici oluşuna değil, ebedî âleme açılan bir kapı oluşuna dayanır. Hayat, yalnızca dünya ile sınırlı kalırsa bir gün sönmeye mahkûmdur. Ama ebedî âleme yönlendirilirse, o zaman gerçek anlamına ulaşır.
- Hayata Hizmet: En Büyük Vazife
Hayata hizmet, sadece insanların geçimini sağlamak değildir. Asıl hizmet; insanın kendisine, ailesine, toplumuna ve en önemlisi Rabbine karşı sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmesidir. Yani hayatı boşa geçirmemek, onu ebedî yurdu kazanmak için bir sermaye olarak kullanmaktır.
Bu açıdan bakıldığında, bir hastaya bakmak, bir yetimi doyurmak, bir cahile ilim öğretmek ya da bir kalbi Allah’a yönlendirmek gibi her hizmet, kıymet kazanır. Çünkü bunlar hayata değil, hayatın ebedî istikbaline hizmettir.
- Fâniden Bâkiye: Hayatın Asıl Yönü
En büyük hizmet ise “hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılab etmesi için sa’y etmektir.” Yani geçici dünya hayatını, ebedî ahiret hayatı için bir tarlaya çevirmektir. Bu, insana düşen en büyük sorumluluktur. Çünkü sadece ahiret hesabına yaşanmış bir dünya hayatı, anlamlı ve kalıcı olabilir.
Hayatı yalnız dünya için yaşamak, Nursî’nin ifadesiyle “âni bir şimşeği, sermedî bir güneşe tercih etmek” gibidir. Geçici ve aldatıcı bir zevki, sonsuz ve gerçek bir saadete değişmek; akla, vicdana ve fıtrata zıttır.
Sonuç: Hayatı Yaşamak mı, Hayatı Yaşatmak mı?
İnsana verilen bu ömür sermayesi, bir oyun ve eğlence için değil; ebedî bir saadetin kazanılması içindir. Bu yüzden hayatı ebediyetle anlamlandırmak gerekir. Bir anlık heveslere dalarak bu kıymetli sermayeyi ziyan etmek, telafisi mümkün olmayan bir ziyandır.
Her bir nefes, ebediyet için atılan bir adım olabilir. Yeter ki insan, hayatını gafletle değil hikmetle yaşasın. Çünkü hayatı sadece yaşamak değil; onu ebediyet için yaşatmak marifettir.
Özet:
Bu makalede Bediüzzaman’ın “hayat” hakkındaki veciz beyanı esas alınarak hayatın kıymeti, ona hizmetin önemi ve en yüce gayenin fânî hayatı bâkî hayata inkılap ettirmek olduğu anlatılmıştır. Hayat; kâinatın en kıymetli cevheri, insanın en büyük sermayesi ve ahiret için bir vesiledir. Onu sadece dünya lezzetlerine hasretmek, geçici bir parıltıya aldanmak gibidir. Gerçek saadet, hayatı ebedî hayata yönlendirmekte gizlidir.