Hırs, Kalbin Delicisidir: Fıtrata Zıt Gidenin Akıbeti
Hırs, Kalbin Delicisidir: Fıtrata Zıt Gidenin Akıbeti
“Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zira müretteb basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden harîs, muvaffak olamaz. Olsa da tertib-i ca’lîsi bir basamak kadar seyr-i fıtrîden kısa olduğundan ye’se düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır. Allah kalbin bâtınını îman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zâhirini, sâir şeylere müheyyâ etmiştir. Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücâzat eder. ”
Hutbe-i Şamiye
İnsan, yaratılışı itibariyle arayış ve ilerleyiş halindedir. Fakat bu yolculuk sabır, sükûnet ve hikmetle yürünmesi gereken bir yoldur. Her şeyin bir vakti, bir basamağı, bir terbiye süreci vardır. Bu süreci bozmak, yani tabiatın tertip ve tanzimine karşı hırsla, aceleyle yürümek; neticede hem başarısızlık hem de manevî çöküntü getirir. Nitekim Bediüzzaman ne güzel buyurur:
> “Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir.”
İnsan acelecidir; hemen olsun, hemen gelsin ister. Hırs, bu acul tabiatın ateşidir. Fakat bu ateş, sadece elde etmeyi değil; aynı zamanda fıtratı delip geçmeyi, hakikatin düzenini bozmayı da beraberinde getirir. Hırs, fıtratın merdivenlerini iki üçer atlamaya çalışan sabırsız bir tırmanıcı gibidir. Halbuki:
> “Fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden harîs, muvaffak olamaz.”
Tabiatta her şey bir sırayla işler: Tohum filizlenir, sonra fidan olur, sonra ağaç. Yağmur damlası toprağa düşer, sonra nebat biter. Kalp, önce imanla dolar, sonra marifetle genişler, sonra muhabbetle nurlanır. Bu ilahî tertibe uymadan, bir adım atlayarak hedefe koşmak isteyen hırslı insan, ya yolda kalır ya da düşer. Ve ne zaman ki sabırsızlıkla ilerleyemeyince umudunu kaybeder:
> “Ye’se düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır.”
Bu cümlede büyük bir sır saklıdır: Hırsla, aceleyle açılmayan kapılar; sabırla, tevekkülle, aczini fark eden bir kalple açılır. Çünkü insan nefsine güvenip saldırdıkça değil, Rabbine yönelip bekledikçe rahmete kavuşur.
Kalbin İçini Ne İle Dolduruyorsun?
İkinci ve daha derin bir noktaya geçer Bediüzzaman:
> “Allah kalbin bâtınını îman ve mârifet ve muhabbeti için yaratmıştır.”
Kalp, sadece bir et parçası değil, ilahî nazarın konduğu yerdir. Onun iç âlemi, imanla, Allah’ı tanımakla (marifetullah) ve O’nu sevmekle (muhabbetullah) doldurulmalıdır. Fakat hırs, bu mukaddes mekâna hançer gibi saplanır:
> “Cinayetkâr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder.”
Yani hırs, kalpte Allah’a mahsus olması gereken yere putlar sokar: Mal hırsı, makam sevgisi, şöhret arzusu, nefsin tutkuları… Bu sanemler yerleştiğinde, kalp artık Allah’a değil, o sahte ilahlara kulluk eder. Bu da Allah’ın gazabını çeker:
> “Allah darılır, maksudunun aksiyle mücâzat eder.”
Yani kişi ne için hırsla koşturduysa, tam tersine mahkûm olur. Mal için hırslandıysa bereketsizlikle cezalandırılır; makam için saldırdıysa zelil olur; şöhret için yırtındıysa unutulmaya mahkûm kalır. Çünkü hırs, insanın elindeki nimeti de, kalbindeki huzuru da çalar.
Sonuç ve Özet
Bediüzzaman bu ifadeleriyle insana üç önemli hayat dersini verir:
- Fıtrata aykırı hırs ve acelecilik, başarı değil hezimet getirir. Yaratılışın düzenine uymadan netice beklemek, hem hayal kırıklığı hem de gaflet üretir.
- Kalbin iç âlemi Allah için yaratılmıştır. İman, marifet ve muhabbetle dolmalıdır. Dünyevî hırslar, bu mukaddes yapıyı bozar.
- Hırs, insanı maksadına ulaştırmaz; aksine tersine çevirip cezalandırır. Çünkü kul, Allah’ın koyduğu düzene karşı geldiğinde netice hayır olmaz.
Özet:
Bu makale, hırsın ve aceleciliğin insan hayatında nasıl hayal kırıklıklarına, gafletlere ve manevî bozulmalara yol açtığını açıklamaktadır. Kalbin bâtını Allah’a mahsustur; onu hırsla delmek, içeri sanemleri sokmaktır. Bu da ilahî gazabı ve başarısızlığı doğurur. İnsan, sabırla, tevekkülle ve hikmetle hareket ettiğinde, hem kalbini korur hem de fıtratla barış içinde yürür.