İHTİLAFIN KÖKÜ: ŞİA’NIN EHL-İ SÜNNET’E BAKIŞI ve TENKİTLERİN ARDINDAKİ ZİHNİYET

İHTİLAFIN KÖKÜ: ŞİA’NIN EHL-İ SÜNNET’E BAKIŞI ve TENKİTLERİN ARDINDAKİ ZİHNİYET

İslam dünyası içinde asırlardır süren mezhebî ihtilafların başında, Ehl-i Sünnet ile Şiîlik arasındaki ayrılıklar gelir. Bu ihtilaf, basit bir mezhep farklılığından öte, tarih, siyaset, imamet anlayışı ve sahâbe tasavvurunda derin ayrışmalara dayanır. Bu ayrışmalar, zamanla karşılıklı ithamlara, hatta tekfir seviyesine kadar varan çatışmalara dönüşmüştür. Şia’nın Ehl-i Sünnet’e yönelik tenkitleri de işte bu zeminden doğmuştur.

  1. İmamet ve Hilafet Anlayışı: Kopuşun Temel Sebebi

Şiîliğin Ehl-i Sünnet’ten en belirgin ayrıldığı nokta imametin mahiyeti ve kim tarafından hak edildiğidir. Şia’ya göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), hilafeti açıkça Hz. Ali’ye bırakmıştır. Bu mesele onlarca rivayetle desteklenmeye çalışılır. Bu konuda Şiî kaynaklarda en sık başvurulan delil: Gadir-i Hum Hadisidir.

> 🔹 “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.” (Gadir-i Hum, Şiî kaynaklarda: el-Meclisî, Bihârü’l-Envâr, c. 37)

Şiî bakış açısına göre, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’ın hilafeti gasp ettikleri, hak sahibinin Hz. Ali olduğu savunulur. Bu sebeple bu üç halifeye karşı ciddi bir eleştiri ve reddiye geliştirilmiştir.

  1. Sahabe Tasavvuru: Saygı mı, Suçlama mı?

Ehl-i Sünnet, sahabenin büyük çoğunluğunu adil ve muteber kabul ederken; Şia, birçok sahabeyi açıkça eleştirir, hatta “fasık”, “münafık” ve “hâin” olarak nitelendirir.

Özellikle şu isimler Şiî tenkitlerinin hedefindedir:

Hz. Ebû Bekir: Hilafeti gasp etmekle suçlanır.

Hz. Ömer: Hz. Fatıma’ya karşı sert ve kaba olduğu iddiasıyla yerilir.

Hz. Osman: Emevîlerle yakınlığı nedeniyle eleştirilir.

Hz. Âişe: Cemel Vakası nedeniyle ağır şekilde tenkit edilir.

Şiî literatürde yer alan ağır ithamlardan bazıları:

> 🔹 “Eğer Allah’ın hükmüyle amel eden bir imamımız olsaydı, Ebû Bekir ve Ömer’in kabrini çıkarır, yakar, küllerini rüzgârla savururduk.”
(el-Mufîd, Evailu’l-Makâlât, s. 30)

Bu tür ifadeler, sadece tarihî değil, itikadî bir kopuşun da göstergesidir.

  1. Takiyye, Masumiyet ve Mehdi İnancı:

Taqiyye (takıyye): Şia, inançlarını gizlemeyi caiz hatta gerekli görür. Bu, Ehl-i Sünnet’e göre samimiyeti zedeleyici bir unsurdur.

İmamların masumiyeti: Şia, imamları sadece rehber değil, masum (günahsız) kabul eder. Onlara hata isnadı küfür sayılır. Bu anlayış, Ehl-i Sünnet’in “beşer olan imam” anlayışıyla çakışır.

Gaybî Mehdi: Şia’nın On İki İmam anlayışına göre, son imam Muhammed Mehdi gayba girmiştir ve kıyamete yakın ortaya çıkacaktır. Bu da ciddi bir itikadî ayrışmadır.

  1. Sünnî Ulemâya Yönelik Tavır:

Şiî kaynaklarda, Ehl-i Sünnet âlimlerine karşı da alaycı ve dışlayıcı ifadeler yer alır. Ehl-i Sünnet’in hadis kitapları, fıkıh anlayışı, içtihat usulü sıkça eleştirilir. Buhari ve Müslim gibi muhaddisler Şia nazarında güvenilir değildir. Hatta şu tür ibarelere rastlanır:

> 🔹 “Onların dinleri, sahabenin uydurduğu hadisler üzerine kuruludur.”
(Kuleynî, el-Kâfî, c.1, s. 52)

Bu ithamlar, mezhepler arası bir yorum farkının ötesine geçmekte; köklü bir reddediş ve tekfir anlayışı sergilemektedir.

  1. Siyasi ve Tarihî Rövanşçılık:

Şia’nın Ehl-i Sünnet’e yönelik tenkitlerinin büyük bölümü, Kerbelâ olayı, Hz. Hüseyin’in şehadeti, Emevî baskısı gibi tarihî olaylara dayalı duygusal ve tepkisel bir yön taşır. Bu tarihî kırılmalar, teolojik tezlerin beslendiği birer kaynak hâline gelmiştir.
Temeli siyasete dayalıdır.

Ehl-i Sünnet Ne Yapmalı?

Ehl-i Sünnet, bu ithamlar karşısında hamasetle değil, hikmetle yaklaşmalı; sahabe sevgisini bilgiyle savunmalı; ayrılığı körüklemeden ama kendi inanç çizgisini de koruyarak hareket etmelidir. Mezhepler arası saygı, inançların tahkir edilmesiyle değil, ilmin ve edebin diliyle tesis edilebilir. Aksi hâlde, ihtilaflar birlik değil, fitne doğurur.

Özet:

Şia’nın Ehl-i Sünnet’e yönelik eleştirileri, esasen imametin kimde olduğu, sahabenin değeri, imamların masumiyeti, gaybî Mehdi inancı ve tarihî hesaplaşmalar gibi konulara dayanır. Şia, bazı sahabeyi ve sünnî ulemâyı ağır ithamlarla suçlamakta, hatta tekfir etmektedir. Bu görüşler, Şiî temel kaynaklardan beslenmekte ve tarihsel kırgınlıklarla derinleşmektedir. Ehl-i Sünnet ise bu ithamlar karşısında vakarla, bilgiyle ve hikmetle durmalı; itikadını sarsmadan, edebi elden bırakmadan hakikat mücadelesini sürdürmelidir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 2nd, 2025