Kâmil Babaların Nâkıs Evlatları: İradenin ve İmtihanın İnce Hesabı
Kâmil Babaların Nâkıs Evlatları: İradenin ve İmtihanın İnce Hesabı
“İki âlim; bâzen nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nâkıs oluyor. Güya bâkiye-i iştihayı şevki, tevarüsle velede geçiyor. Öteki kaza-i vatar ettiğinden, veledinde ilme karşı açlık hissini uyandırmıyor.Şu emsilelerdeki sırr-ı düstur şudur:
Beşerde meyl-i teceddüd var. Halef, selefi kâmil görse, tezyid eylemese; meylinin tatminini başka tarzda arar, bâzen aksü’l-amel yapar. ”
Sünuhat Tüluhat İşârat
Tarih boyunca, birçok büyük âlimin, arifin, fazilet timsali zatların izini süren insanlar, onların evlatlarında aynı kemali aramış ama bazen hayal kırıklığına uğramıştır. Zira her kâmil babanın evladı, onun mirasını aynı kuvvetle taşıyamamış; bazen o mirası zayıflatmış, hatta inkâr etmiş, karşı kutba savrulmuştur. Bu çelişkili durumu anlamaya çalışanlar, çoğu zaman bu meselenin sadece eğitimle, çevreyle veya genetikle izah edilemeyeceğini fark etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri’nin işaret ettiği gibi, burada daha derin bir psikolojik, sosyolojik ve fıtrî sır saklıdır.
Şevk Mirası mı, Tokluk Felaketi mi?
“Bâzen nâkısın oğlu kâmil, kâmilin oğlu nâkıs oluyor.” Çünkü eksik ve yetersiz bir babanın oğlu, eksikliğin acısını duyar. Onun içinde bir şevk, bir tamamlama arzusu, bir kemale erişme açlığı vardır. Bu açlık, onu gayrete sevk eder. Eksiği tamamlamak, hatayı telafi etmek, babasından daha iyi olmak arzusu, onda bir teceddüt meyli doğurur. Ve o teceddüt, yeni bir kemal doğurabilir.
Buna karşılık kâmil bir babanın evladında “açlık” yoktur. Her şey hazır, sistemli ve dolu gibidir. Baba her sahada zirvededir, söz söylenmiş, fikir serdedilmiştir, kemal tamamdır. Bu durumda evladın içinde bir “yenilik ihtiyacı” hâsıl olur. Ancak bu yenilik çoğu zaman “kemale kemal katmak” şeklinde değil, “yıkıp yeniden yapmak” veya “aksine yönelmek” suretinde tezahür eder. Bediüzzaman buna “aksü’l-amel” der. Yani ters yönde tepki üretme refleksi.
Meyl-i Teceddüd: Değişim Arzusu ve Tehlikesi
İnsanda fıtrî olarak bulunan meyl-i teceddüt (yenilik arzusu), durmadan bir değişim, farklılık, başkalık arar. Bu meyil, eğer yüksek bir kemalin üstüne bina edilirse, mükemmelliği yeni bir zirveye taşıyabilir. Ancak bu meyil doyurulmazsa ya da yanlış yönlendirilirse, kişi hakikate değil, hevesine uyar. Halef, selefi (öncekini) yeterince “yeni” bulmazsa, “daha farklıyı” başka yerlerde arar. Bazen sırf farklılık adına yanlışın peşine düşer, sırf “ben de varım” diyebilmek için hakikate yüz çevirir.
Tarihte birçok inkılapçının, reformcunun ya da isyancının temel motivasyonunda bu meyli görmek mümkündür. Babasına muhalefet ederek kendini inşa etmeye çalışan bir evlat, çoğu zaman mevcudu yıkmakla işe başlar.
İlim Açlığı mı, Şöhret Tokluğu mu?
“Öteki kaza-i vatar ettiğinden, veledinde ilme karşı açlık hissini uyandırmıyor.” Yani baba, ilim yolculuğunu kemale erdirmiştir; dolayısıyla çocuk, hazır bir ilim ortamında büyür ama o ortamın zahmetini çekmediği için şevkini de taşımaz. Baba “ilim açlığı” çekmiş, o açlıkla gayret etmiş ama çocuk hazır sofrada doğmuş, dolayısıyla o lezzetin değerini anlamamıştır. Bu da, evladın o ilme karşı sathî ve ilgisiz kalmasına sebep olur.
Bazen de bu durum, mirasçılık rehaveti doğurur. “Ben filanca âlimin oğluyum,” demek, “Ben de âlimim,” demek değildir. Lakin bu anlayış, çocuğu bir içi boş şekle, kalıba hapseder. Oysa ilimde esas olan açlık, arayış, talep ve tevazudur.
Kaza-i Vatar ve Tevarüs Efsanesi
Sünuhat’taki bu ifadeler, aynı zamanda irade ve imtihan gerçeğini de ortaya koyar. Her insan kendi yolculuğundan sorumludur. Babasının kâmilliği bir evlat için örnek olabilir ama teminat değildir. Kimin kâmil, kimin nâkıs olacağı sadece nesebe değil, niyete ve gayrete bağlıdır. Kimi babasının kemalini tamamlarken, kimi onun gölgesinde silikleşir. Kimiyse eksik bir gölgeden çıkar, tam bir şahsiyet haline gelir.
Özet:
Kâmil babaların evlatlarının bazen nâkıs, nâkıs babaların evlatlarının ise bazen kâmil olmasının ardında derin psikolojik ve fıtrî sebepler vardır. İnsan fıtratındaki teceddüt (yenilik) meyli, tatmin edilmediğinde aksü’l-amel (ters tepki) doğurabilir. Hazır sofraya doğan evlat, ilme karşı açlık duymazken; eksiklik içinde büyüyen çocukta gayret ve şevk gelişebilir. Bu durum, kemalin mirasla değil, irade ve şahsî çabayla mümkün olduğunu gösterir.