Medeniyetin Maske Düşüren Yüzü: Meleklerin Endişesi Haklı mıydı?
Medeniyetin Maske Düşüren Yüzü: Meleklerin Endişesi Haklı mıydı?
“Medeniyet-i hâzıra itibariyle görüyoruz ki; şu medeniyet-i meş’ume öyle gaddar bir düstur-u zulüm beşerin eline vermiş ki, bütün mehasin-i medeniyeti sıfıra indiriyor. Melâike-i Kiram’ın
اَتَجْعَلُ فٖيهَا مَنْ يُفْسِدُ فٖيهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ
deki endişelerinin sırrını gösteriyor. ”
Sünuhat Tüluhat İşârat
Kur’ân-ı Kerîm’de, Hz. Âdem’in yaratılışının ilk haber verildiği sahnede meleklerin şu dikkat çekici sorusu yer alır:
> “Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar da: ‘Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Hâlbuki biz seni tesbih ve takdis ediyoruz’ dediler.”
(Bakara 2:30)
Bu soruda melekler, yaratılacak varlığın potansiyel olarak yeryüzünde bozgunculuk çıkaracağını ve kan dökeceğini hissedip bir “endişe” beyan ederler. Allah ise o meşhur cevabıyla, “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurarak onların endişesinin karşısında daha büyük bir hikmete işaret eder. Ancak bu sahne, insanlık tarihi boyunca tekrar tekrar doğrulanacak bir imtihan sahnesinin de başlangıcı olur.
Medeniyetin Cazibesi ve Zulüm Düsturu
Bediüzzaman Hazretleri’nin “medeniyet-i meş’ume” (uğursuz medeniyet) olarak nitelediği modern medeniyet, yüzeyde parıltılıdır: Teknoloji, şehirleşme, iletişim, tıp, bilimsel ilerlemeler… Ancak yüzeyin altı felaketle örülüdür. Bu medeniyet, beşerin eline öyle bir zulüm düsturu vermiştir ki, bütün güzelliklerini yok edecek şekilde çalışmaktadır. Güçlüyü haklı saymak, çıkarı kutsallaştırmak, merhameti zayıflık saymak ve menfaat için savaşı hak görmek gibi ilkeler bu düsturun temelidir.
Bu medeniyet, “medeniyet” adı altında;
Doğayı katletti,
Ahlâkı çürüttü,
Zayıfı ezdi,
Emperyalizmi meşrulaştırdı,
Kan dökmeyi sıradanlaştırdı.
Bugün Gazze’den Afrika’ya, Suriye’den Myanmar’a kadar dökülen kan, yıkılan haneler, aç bırakılan çocuklar, bir sistematik zulüm çarkının ürünüdür. İşte bu manzara, meleklerin o “kan dökücü” endişesini tekrar gözler önüne serer.
İnsanın İki Yüzü: Halifelik ile Fesat Arasında
İnsan, yeryüzünde halife kılınmıştır. Bu halifelik, sadece saltanat değil, emanet ve sorumluluk anlamı taşır. Meleklerin endişesini haksız çıkarmak, insanın kendi iradesiyle mümkündür. Eğer insan, adalet, merhamet, emanet, ihsan, takva gibi ilahi esasları yaşarsa meleklerin endişesi yersiz kalır. Ama insan, nefsin ve şeytanın düsturlarıyla hareket ederse, o zaman yeryüzü bir kan ve zulüm mahalli olur.
Bediüzzaman’ın dediği gibi, bugünkü medeniyetin verdiği bu “gaddar düstur”, insanın fıtratına ve ilahi emanetine zıttır. İnsan bu düstura teslim oldukça, yeryüzü bir cennet değil, cehenneme dönüşür.
İlahi Cevap: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim”
Allah’ın meleklere verdiği cevap, insanın içindeki potansiyel kemale işaret eder. Evet, insan kan döker ama aynı insan bir Peygamber, bir Sıddık, bir Şehit, bir Âlim, bir Arif, bir Salih Kul olabilir. Aynı insan, Halid bin Velid gibi savaşa da katılabilir, Yunus Emre gibi aşk ile yeryüzünü gezip barış da taşıyabilir. Yani insan, en alçağa da düşebilir, en yükseğe de çıkabilir. Medeniyet bu tercihin yönünü belirlemede güçlü bir etkendir. Eğer medeniyet, ilahi esaslara dayanmazsa; meleklerin endişesi her çağda haklı çıkar.
Özet:
Modern medeniyetin yüzeydeki cazibesi, altında büyük bir zulüm sistemini barındırmaktadır. Bu medeniyetin verdiği “gaddar düstur”, insanı adaletten uzaklaştırmakta, merhameti unutturmakta ve meleklerin insan hakkında ifade ettiği fesat ve kan dökme endişesini doğrulamaktadır. Ancak Kur’an, insanın hem bozgunculuğa hem halifeliğe meyyal olduğunu bildirir. Zulüm ve fesat yolunu seçen insan, yeryüzünü cehenneme çevirirken; hak ve adaleti seçen insan, yeryüzünü bir cennete çevirebilir. Bu tercih insanın elindedir.