İstikbal İslâm’ındır: Ümitsizliğe Kurşun Gibi Bir Cümle

İstikbal İslâm’ındır: Ümitsizliğe Kurşun Gibi Bir Cümle

Zaman zaman karanlıklar kalınlaşır, yollar daralır, sesler kısılır. Zulüm kuvvet kazanır, hakikatin sesi boğulmuş gibi görünür. Böyle anlarda insanlar ümitsizliğe düşmeye meyyaldir. Fakat bu ümitsizlik, aslında hakikatin değil; hakikate sırt çevirenlerin halidir. Bediüzzaman Said Nursî’nin yürekleri tutuşturan şu cümlesi, tarihin karanlık dönemlerine güneş gibi doğar:

> “Evet ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı olacaktır!”

Bu söz, yalnızca bir temenni değil, bir hakikate dayalı müjdedir. Ve bu müjde, tarihî, aklî, imanî, hatta sosyolojik dayanaklara sahiptir.

İnkılâplar Çağında Sönmeyen Bir Ses

Tarih boyunca nice inkılâplar, ihtilaller, dönüşümler yaşanmıştır. Kavimler, milletler, sistemler, ideolojiler birbirini takip etmiştir. Kimi zaman putperestlik hâkim olmuş, kimi zaman krallıklar, kimi zaman materyalizm, kimi zaman da modern sekülerizm. Ancak dikkat edilirse, bu inkılâplar geçici olmuş; biri diğerini silmiştir.

Oysa İslâmiyet, kalplerde bir iman inkılâbı, hayatta bir ahlâk inkılâbı, toplumda bir adalet inkılâbı, fikirde bir tevhid inkılâbı gerçekleştirmiştir. Ve bu inkılâp, sahabenin yüreğinde başlasa da, çağlar ötesine taşan bir yankıya dönüşmüştür. Çünkü İslâm, yalnızca bir inanç sistemi değil; aynı zamanda fıtrata uygun, insanlığa hitap eden, hakikatle örtüşen bir hayattır.

Gür Sadâ: İnkârın Gürültüsünü Boğacak

Bugün dünya gürültülü bir çağdan geçiyor. Dijital medya, propaganda, algı yönetimi gibi araçlarla hakikat sesinin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Ancak bu gürültü geçici, yıpratıcı ve sathîdir. Zira insan fıtratı, kalbî bir huzur arar. Bu huzur, ne parayla, ne şöhretle, ne teknolojiyle bulunur. Gerçek huzur, ancak Allah’ı tanımak, O’na kul olmakla mümkündür:

> “Kalpler, ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d, 28)

İşte İslâm’ın sesi, tam da bu tatmin arayan ruhlara hitap eder. Gür sadâ odur ki, kalbin en derin yerlerine ulaşır, fıtratı yankılandırır. İşte bu nedenle, istikbalin en yüksek sesi, hakkın sesi, Kur’ân’ın sesi, İslâm’ın sesi olacaktır.

Ümit, Mü’minin Özüdür

Bediüzzaman, bu müjdeyi verirken, zamanının karanlık atmosferine rağmen ümitvârlığı elden bırakmamıştır. Çünkü Kur’ân’ın, “La taknetû min rahmetillâh” (Zümer, 53) emriyle ümitsizlik yasaklanmıştır. Mü’min, her şartta umut taşır. Çünkü bilir ki:

Zulüm bâki kalmaz.

Gece gündüzü doğurur.

Kış, bahara gebedir.

Dolayısıyla, en koyu karanlık anlarda bile, bir sabahın müjdesini taşır yüreğinde.

İslâm’ın Sadâsı Neden Yükselecek?

  1. Çünkü hakikattir: Batıl geçicidir, hak ise daima kalıcıdır.
  2. Çünkü fıtrata uygundur: İslâm, insan doğasına hitap eder.
  3. Çünkü adaletlidir: Beşerî sistemlerin zulmüne karşı, adaleti esas alır.
  4. Çünkü tevhidi temellidir: Parçalanmış anlamları birleştirir, birliğe çağırır.
  5. Çünkü ilahîdir: İnsan ürünü değil, vahiy menşelidir.

Bugün İslâm’ın sesi zayıf gibi görünse de, o bir tohum gibi toprağa düşmüştür. Suskunluk zayıflık değil, sabırdır. Zamanı geldiğinde gür sadâ, öyle bir yankılanacaktır ki, hakikati bastırmak isteyen her gürültüyü susturacaktır.

Özet:

Bediüzzaman’ın “istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâm’ın sadâsı olacaktır” müjdesi, sadece bir teselli değil, ilahî bir hakikate dayalı bir inançtır. Dünya ne kadar bozulursa bozulsun, insan fıtratı hakikati arar. Ve hakikatin en berrak sadâsı, Kur’ân’dır, İslâm’dır. Geçici sistemlerin gürültüsüne rağmen, Allah’ın nuru tamam olacaktır. Mü’minin görevi ise, ümidi taşımak ve o sadâya kendi sesiyle katkıda bulunmaktır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 1st, 2025