Sultan-ı Kâinat: Her Şeyin Sahibine Dayanan Kurtulur
Sultan-ı Kâinat: Her Şeyin Sahibine Dayanan Kurtulur
Giriş: Çoklukta Boğulmak mı, Bir’e Dayanmak mı?
Dünya hayatı, karmaşık ihtiyaçlarla ve bitmek bilmeyen korkularla örülü bir yolculuktur. İnsanoğlu her an bir şey ister, her an bir şeyden korkar. Kimi zaman rızık derdine düşer, kimi zaman hastalıktan endişelenir. Kimi zaman insanlardan medet umar, kimi zaman da olayların altında ezilir. Bu dağınıklık ve çaresizlik içinde hakiki bir dayanak, sarsılmaz bir dayı arar durur. İşte Bediüzzaman, bu noktada bize kainatın en temel gerçeğini fısıldar:
> “Sultan-ı kâinat birdir. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir. Her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”
Tevhid: Dağınıklıktan Birliğe
Bu cümlelerin özü “tevhid”dir; yani Allah’ın birliği ve her şeyin doğrudan O’nun tasarrufunda olduğu hakikati. İnsan, eğer kainattaki her şeyi sebeplere bağlarsa, sayısız güç merkezinin, tesadüflerin, kuvvetlerin esiri olur. Halbuki gerçek şudur: Her şeyin hakiki sahibi ve hâkimi Allah’tır.
Bir çiçek açarken Allah’ın emriyle açar. Güneş O’nun izniyle doğar. Kalbin atışı, rızkın gelişi, ölümün gelişi hep O’nun takdiriyle olur. Sebepler sadece birer perdedir; işin aslı “Sultan-ı Kâinat”ın iradesindedir.
Mantık: Anahtarı Elinde Olanı Bulmak Yeterlidir
Düşünün: Koca bir saraya girmek için bin kapıyı tek tek zorlamaktansa, anahtarı elinde tutan tek kişiyi bulmak daha kolay ve mantıklıdır. İşte hayat da böyledir. Her kapının anahtarı ayrı kişideymiş gibi dağınık bir zihinle yaşamak insana ağır gelir. Fakat her şeyin anahtarının bir elde olduğunu bilmek ve o Zât’a yönelmek; insanı derin bir huzura ve güvene taşır.
İnsan, Allah’ı bulduğunda;
Korkularına siper bulur.
Minnetlere karşı izzet kazanır.
Kaygılara karşı tevekkül silahını kuşanır.
Belirsizliklere karşı ebedî bir rehber edinir.
İbret: Minnetlerin Köleliğinden Kurtulmak
İnsan, ihtiyaçlarını gidermek için bazen insanların kapısında eğilir, izzetini zedeler. Çoğu zaman karşılık bile göremez. Hâlbuki Bediüzzaman der ki:
> “Onu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden kurtuldun.”
Allah’a yönelen, insanların rızasına değil, Allah’ın rızasına talip olur. Kalbinin kıblesi değişince, kimseye boyun eğmeye, kimsenin gönlünü hoş etmeye çalışmaya muhtaç kalmaz. Böylece izzetli bir kulluk, hür bir hayat başlar.
Hikmet: Korkuların Yerini Güven Alır
Hayat, bilinmezliklerle dolu olduğu için insan korkularla yaşar. Geleceğin meçhullüğü, hastalıklar, afetler, fakirlik ve ölüm korkusu… Bu korkulara karşı hangi kapıdan medet umacağız?
> “Her şey onun emriyle halledilir.”
Bu cümle, kalbi Allah’a dayayan bir mü’minin hiçbir şeyden korkmaması gerektiğini öğretir. Çünkü bir Zât var ki, kainattaki her şey O’nun emriyle işler. O dilemeden yaprak bile kıpırdamaz.
Sonuç: Bir’i Bulan, Her Şeyi Bulur
İnsan ne zaman Allah’ı tanırsa, dünya da ahiret de ona hizmetkâr olur. Çünkü artık karanlık içinde yolunu el yordamıyla bulan biri değil, ilahi bir Nur’a sarılan biridir. Allah’ı bilen, her şeyin sahibini bilmiştir. Her kapıyı açacak anahtarı bulmuştur. Ve o anahtarla bütün korkuların, sıkıntıların, kaygıların kilidi çözülecektir.
Özet:
Tevhid, insanı dağınıklıktan ve karmaşadan kurtarıp huzura eriştirir.
Allah, her şeyin anahtarı ve dizginine sahip olandır.
Allah’ı bulan, başka kapı çalmaya muhtaç olmaz.
İnsanları razı etmeye çalışmanın yerine, sadece Allah’ı razı etmeye yönelir.
Böylece minnetten, korkudan, zillet ve endişeden kurtulur.
“Sultan-ı Kâinat birdir.” Hakikati, hem bir tevhid dersi, hem de bir özgürlük manifestosudur.
> Son söz:
Bir’e dayanan, her şeyle baş eder. Çoklara bel bağlayan ise, hiçbir zaman huzur bulamaz.