Sanatta Kemal, Sebeplerde Şuur Olmaz: Tesir Gerçekten Kimindir?

Sanatta Kemal, Sebeplerde Şuur Olmaz: Tesir Gerçekten Kimindir?

“Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî te’sir verilseydi; hem bir şuur-u küllî verilmek lâzım idi, hem de bizzarure eserde ittikan-ı kemâl-i san’at muhtelif olacaktı. Halbuki en âdiden en âlîye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemâlde, mâhiyetin kameti nisbetindedir. Demek Müessir-i Hakikî’den bâzı karîb, bâzı baîd, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değildir. İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl; cebri nefy, ihtiyarı isbat eder.”
Hutbe-i Şamiye

Modern insanın en büyük vehimlerinden biri, sebeplere haddinden fazla kudret atfetmesidir. İlmi gelişmeler, teknolojik terakkiler ve insan aklının eserleri karşısında hayranlık duyan beşer, zamanla sebepleri “müsebbib” yani sonucu doğuran hakiki failler zannetme gafletine düşmüştür. Oysa sebeplerin iş gördüğü yerde, sanatın kemali ve hikmetin bütünlüğü vardır; bu ise şuur, irade ve ilim gerektirir. İşte burada Bediüzzaman’ın şu cümlesi bir kılavuz gibi önümüzde durur:

> “Eğer icaddaki vasıta hakikî olsaydı ve hakikî te’sir verilseydi; hem bir şuur-u küllî verilmek lâzım idi…”

Yani bir sebep, gerçekten bir şeyin yaratıcısı olsaydı, ona her şeyi görecek, bilecek ve planlayacak bir şuur-u küllî (kapsamlı bilinç) verilmesi gerekirdi. Fakat eşyanın yaratılışında görülen ince sanat, mükemmel ölçü ve kusursuz uyum, basit sebeplerin işi olamaz. Örneğin bir çekirdeğin içinden çıkan ağacın düzeni, dalların oranı, meyvenin tadı; her birinde sanatkârane bir tertip ve hikmet vardır. Bu ise tesadüf veya şuursuz sebeplerle izah edilemez. Çünkü sebepler şuursuzdur, iradesizdir, ilimsizdir.

Bediüzzaman devam eder:

> “Halbuki en âdiden en âlîye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemâlde, mâhiyetin kameti nisbetindedir.”

Yani en küçük bir mahlûktan en büyüğüne kadar görülen ölçülü ve hikmetli sanat, hep aynı incelik ve düzen içindedir. Bu da gösteriyor ki tesir sebepte değil, sanat ve yaratılışın arkasındaki İlâhî kudrettedir. Şayet sebeplerin bizzat icat ettiği kabul edilseydi, basit sebeplerle bu harika sonuçlar arasında bir orantısızlık, bir dağınıklık, bir tutarsızlık olurdu. Halbuki yok. Demek ki Müessir-i Hakikî, yani yaratıcı olan ancak Allah’tır.

Ve en dikkat çekici cümlelerden biri de şudur:

> “İnsanın ihtiyarî eserindeki adem-i kemâl; cebri nefy, ihtiyarı isbat eder.”

Yani insanın kendi tercihiyle yaptığı işlerde görülen eksiklik ve kusur, onun mecbur olmadığını; aksine irade ve ihtiyarıyla hareket ettiğini gösterir. Çünkü zorlanan biri, hata yapmaz. Zorlamada sorumluluk da olmaz. Oysa biz insan olarak hata yapıyor, tercihlerimizle yöneliyor ve sonuçlarına da katlanıyoruz. Bu da irademizin delilidir.

Dolayısıyla, eşyanın yaratılışında görülen kusursuzluk Allah’ın ilim, irade ve kudretine delildir; insanın fiillerindeki kusur ise onun imtihanla baş başa bırakıldığını, tercih ettiğini ve bu tercihle mükellef olduğunu isbat eder.

Bu noktada hem kainatın yaratılışındaki İlâhî sanatın delilleri hem de insanın sorumluluğunu taşıyan bir varlık olduğu gerçeği bir araya gelir. Biri Allah’ın isimlerini gösterir, diğeri insanın imtihan alanını belirler.

Sonuç ve Özet

Bu makale üç temel noktaya dikkat çeker:

  1. Sebeplerin gerçek tesir sahibi olmadığı, çünkü sanattaki mükemmellik ve düzenin şuur gerektirdiği, bu şuurun ise sebeplerde bulunmadığı if6 edilir.
  2. Sanattaki tutarlılık ve inceliğin, Allah’ın yaratma sıfatının bir delili olduğu ifade edilir. Basit ve şuursuz sebepler böyle bir kemâli ortaya koyamaz.
  3. İnsanın fiillerindeki kusur, onun irade sahibi olduğunu gösterir. Cebir yoktur, yani insan mecbur değildir; seçer, karar verir ve neticelerine katlanır.

Özet:
Makale, sebeplerin icat edici değil, ancak İlâhî kudretin perdeleri olduğunu, çünkü bu sebeplerin sanatlı eserleri oluşturmak için yeterli şuura ve kudrete sahip olmadıklarını anlatır. Kâinattaki mükemmel tertip, Allah’ın ilim ve iradesine; insanın kusurlu tercihi ise onun özgür iradesine işaret eder. Bu hakikatler, hem tevhidi hem de insanın sorumluluğunu teyit eden derin manalardır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 1st, 2025