Zulme Meyil de Zulümdür – Sessiz Kalmak Suça Ortak Olmaktır
Zulme Meyil de Zulümdür – Sessiz Kalmak Suça Ortak Olmaktır
Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde zulüm, en ağır şekilde yerilmiştir. Çünkü zulüm, sadece bir hak gaspı değil; aynı zamanda insanlık onuruna, adalete ve ilahî düzene karşı işlenmiş büyük bir cürümdür. Ancak dikkat çekici olan şudur ki, Kur’an zulmü sadece yapanı değil, ona meyil edeni dahi ağır bir dille tehdit eder. İşte, Tevbe Sûresi’nin şu ayeti bu hakikati tokat gibi yüzümüze çarpar:
> “وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ”
“Zulmedenlere meyletmeyin, sonra size de ateş dokunur!” (Hud, 11/113)
Bediüzzaman Said Nursî, bu ayetin manasını açarken şöyle der:
> “Zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki edna bir meyledenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.”
- Zulme Rıza: Sessiz Suç Ortaklığı
İslam adaleti ayakta tutan en büyük ilkedir. Bir mümin için zulüm, sadece kınanacak bir davranış değil; topyekûn karşı durulması gereken bir sapmadır. Zulmü sadece icra eden değil; onun yanında duran, sessiz kalan, mazlumu görmezden gelen de bu suçun bir parçası sayılır. Çünkü rıza, kalbin bir fiilidir ve fiillerin en sessiz ama en tehlikeli olanıdır. “Ben yapmadım” demek, masumiyet değildir. “Ben sadece izledim” diyen, zulmün sürdüğü sahnenin perde arkasındaki failidir.
- Kalben Meyil: Günahın En Sinsi Biçimi
Zulme kalben meyletmek, onu fiilen işlememiş bile olsak, zihnen ve duygusal olarak bir bağlılık kurmaktır. Bu ise zamanla insanın hak ile batıl arasındaki farkı bulanıklaştırmasına neden olur. Böyle biri, zalimin zulmünü mazur görmeye, hatta gizlice desteklemeye başlar. Bu da onu manen aynı karanlığın içine çeker.
Ayetin “فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ – size de ateş dokunur” tehdidi, yalnızca ahiret azabını değil, bu dünyada da gönül yangınlarını, toplumdaki fitneyi ve adaletin çöküşünü haber verir. Çünkü bir toplumda zulüm meşrulaşırsa, bu yangın sadece zalimi değil, seyirci kalan herkesi yakar.
- Zulme Karşı Tavır: Hakikî İman Gereğidir
İmanın en büyük tezahürü, adaleti sevmek ve zulme buğz etmektir. Zira zulme karşı durmayan bir vicdan, zamanla zulmü normalleştirir. Bu yüzden sahabe efendilerimiz ve sonraki büyük müçtehitler, sadece zulme karşı değil, zulmü destekleyen düşüncelere karşı da kıyama durmuşlardır.
Bir mümin, zalimin yanında değil, mazlumun safında durmakla mükelleftir. Çünkü adalet ilahî bir emanettir ve bu emanete sahip çıkmak, yalnızca hâkimlerin değil, her bir vicdan sahibinin sorumluluğudur. Gerek dua ile, gerek kalben buğz ile, gerek sözle, gerekse imkân dâhilinde fiilî müdahale ile zulme karşı tavır almak, mümince bir duruşun ifadesidir.
- Günümüz İçin Dersler:
Zulüm, sadece diktatörlükle, işgal ile, baskı ile olmaz. Bir haksızlığı meşrulaştırmak, yalana susmak, harama alkış tutmak da zulme iştirak etmektir. Günümüzde sosyal medya ile, algılarla, manipülasyonlarla insanların zulme rıza göstermesi kolaylaştırılıyor. Ama gerçek şu ki: Zulme alkış tutan da zalimdir, alkış tutanı alkışlayan da…
Sonuç: Adalet Varsa İnsanlık Vardır
Zulme meyil etmek bile Kur’an’da bu kadar ağır bir tehdit ihtivavediyorsa, zulmü fiilen desteklemenin veya sessiz kalmanın vebali daha da büyüktür. Adalet, bir milletin ve bir ferdin haysiyetidir. Bu haysiyeti korumak da imanlı bir duruşla mümkündür. Zulme rıza göstermeyenler, tarihin ve vicdanların hür insanları olarak kalacaklardır.
Özet:
Bu makalede, “Zulmedenlere meyletmeyin” ayetinin derin anlamı ele alınmıştır. Zulmü sadece yapanın değil, ona kalben meyil edenin dahi azapla tehdit edildiği belirtilmiştir. Dalkavukluk, sessiz kalmak ve destek verir gibi görünmek de zulme ortaklık sayılır. Kur’an’ın bu kesin uyarısı, her Müslümanın adaletin yanında, zulmün ise karşısında yer alması gerektiğini hatırlatır. Zulme rıza zulümdür; adalete sadakat ise hakikî imanın şanındandır.