Görülen ve Bilinen Bir İnsan: İlahi Nazarın Farkında Olmak

Görülen ve Bilinen Bir İnsan: İlahi Nazarın Farkında Olmak

“Madem şu kâinat sahibinin böyle bir ilmi vardır; elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstahak olduklarını bilir, hikmet ve rahmetin muktezasına göre onlarla muamele eder ve edecek. 

   Ey insan! Aklını başına al, dikkat et! Nasıl bir zat seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!..  ”
Mektubat

İnsanın en büyük gafleti, kendisini göreni unutmasıdır. Oysa Bediüzzaman Hazretleri’nin yukarıdaki veciz ifadesi, bu gaflet perdesini yırtacak bir uyarıdır:
“Madem şu kâinat sahibinin böyle bir ilmi vardır; elbette insanları ve insanların amellerini görür ve insanlar neye lâyık ve müstahak olduklarını bilir…”

Bu cümle, insanı hem titreten hem de şuurunu uyandıran bir hakikati ihtiva eder: Görülüyorsun! Biliniyorsun! Değerlendiriliyorsun!
Bu gerçek, sadece ilmi bir mesele değil, aynı zamanda bir hayat disiplini, bir ahlaki duruş ve bir iman şuurudur.

  1. İlmi Muhit ve Nazar-ı İlahi

Kâinat öylesine muntazam, hikmetli ve muhteşem bir yapıdır ki; bu düzen ancak sonsuz bir ilme sahip bir Zât’ın eseri olabilir. Ve böyle bir ilim, elbette hiçbir şeyi gizli bırakmaz.
Gözle görünen yıldızlar kadar, kalpte geçen niyetler de bu ilmin kapsamındadır.

> “Ve Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nisâ, 176)

Demek ki bizi yaratan Zât, yalnız dışımızı değil, içimizi de bilmekte, yalnız sözümüzü değil, niyetimizi de işitmektedir.
O halde, O’nun ilmi karşısında “görülmüyormuş gibi yaşamak” ne büyük bir körlüktür!

  1. İnsanın Ameli ve Layıklık Dengesi

İlahi ilim, sadece bilmekle kalmaz; o bilgiyle adaletli ve hikmetli bir muamelede de bulunur. İnsan, ne yaparsa karşılığını görecektir. Zira bu âlem, sebeplerin sonuçlara bağlandığı bir imtihan meydanıdır.
İyilik karşılıksız kalmaz. Zulüm de cezasız bırakılmaz.

Fakat her şeyin zamanı, ilahi hikmetin takvimine göre belirlenmiştir.

> “Sen zannetme ki zulmedenler kazandı; biz onların sürelerini sadece erteliyoruz.” (İbrahim, 42)

İşte bu bakışla, insan ne yaparsa yapsın görülmekte, kayda alınmakta ve mukaddes adalet terazisinde tartılmaktadır. Kimin neye lâyık olduğunu, elbette en iyi bilen Allah’tır. İnsanların zanları değil, O’nun bilgisi ve hükmü esastır.

  1. Ey İnsan, Aklını Başına Al!

Bediüzzaman, metnin sonunda adeta bir tokat gibi hatırlatıyor:
“Ey insan! Aklını başına al, dikkat et! Nasıl bir Zât seni bilir ve bakar, bil ve ayıl!”
Bu, sadece entelektüel bir uyarı değil, ruhu sarsan bir çağrıdır.
“Sen sıradan biri değilsin; seni bilen, seni gören ve senden razı olmak isteyen bir Rabbin var!” demektedir.

Bu hitap, hem bir uyarıdır hem de bir şeref beyanıdır.
Bir kamera tarafından izlendiğinde insan nasıl davranışlarına dikkat ederse, Mevla tarafından izlendiğini bilmek de insanı takva, ihlâs, tevazu ve edep içinde yaşamaya yöneltmelidir.

  1. Nazarın Farkında Olanların Ahlakı

İlahi nazarın farkında olan bir kul:

Gizlide açıkta aynı davranır.

İnsanlar görmese de Allah görüyor diye doğruyu yapar.

İyiliği karşılık beklemeden yapar; çünkü mükâfatı Allah’tandır.

Kötülükten kaçınır; çünkü Allah’ın ilmi her şeyi kuşatmıştır.

Sonuç ve Özet

Bediüzzaman Said Nursî’nin bu veciz sözü, insana hem sorumluluğunu hem de değerini hatırlatmaktadır.
Kâinatı ilmiyle kuşatan Rabbimiz, insanları da her yönüyle bilmekte, görmektedir. Amelleri, niyetleri, layık oldukları halleri en iyi şekilde değerlendirmektedir.
İnsana düşen ise bu ilahi nazarın farkında olarak yaşamaktır.
Yani görünmediğini sanmak yerine, görüldüğünü bilerek yaşamak…

Özetle:

Allah’ın ilmi kâinatı kuşattığı gibi insanı da kuşatır.

İnsan, yaptıklarından ve niyetlerinden sorumludur; çünkü görülmekte ve bilinmektedir.

İlahi ilim ve rahmet, herkese layık olduğu şekilde muamele eder.

Bu gerçeğin farkında olan insan, hayatına dikkat eder; ihlâs, takva ve edep içinde yaşar.

“Ey insan! Aklını başına al!” hitabı, hem uyanış hem de kulluğa davettir.

Unutma: Görülüyorsun. Biliniyorsun. Ve seviliyorsan, buna lâyık olmalısın.

 

Loading

No ResponsesHaziran 30th, 2025