Adaletin Gölgesinde Yaşamak
Adaletin Gölgesinde Yaşamak
Adalet Gecikirse Kıyamet Erken Gelir
Hutbe-i Şamiye’deki İlâhî İkaz: Adaletin Terkine Karşı İlâhî Tokat ve Kıyametin Gölgesi
Adalet, bir toplumun varlık şartıdır.
Bir millet; ne orduyla, ne parayla, ne sanayiyle ayakta kalır.
Eğer adalet yoksa, toplumun sinirleri kopmuş, ruhu sönmüş, gövdesi boşalmış olur.
İşte bu gerçeği Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de şöyle dile getirir:
> “Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adâlet-i İlâhiye namına ve hakâik-i İslâmiye dâiresinde mahkemeler açmazsa, maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak; anarşilere, ye’cüc ve me’cüclere teslim-i silâh edecekler.”
Bu, sadece bir tehdit değil, yaşanmış ve yaşanacak bir hakikatin haberidir.
Zira tarihte nice milletler adaleti terk edip cezasını kıyamet gibi felaketlerle ödemiştir.
Şimdi aynı tehlike beşerin ensesindedir.
- Adalet-i İlâhiye Namına Hüküm Vermek Ne Demektir?
Adalet, sadece düzen kurmak için değil; aynı zamanda Allah’ın bir ismini yeryüzünde temsil etmek içindir.
“Adalet-i İlâhiye namına mahkeme kurmak” demek:
Ceza verirken kin değil, hak gözetmek,
Hüküm verirken heva değil, vahiy ölçüsünü esas almak,
Şahsa göre değil, hakikate göre karar vermektir.
İşte bu tarz bir adalet, insanı da toplumu da diriltir.
Bediüzzaman’ın bu ifadesi, adaletin sadece dünyevî bir düzen değil, uhrevî bir temsiliyet olduğunu anlatır.
- İslam Hakikatlerinden Uzak Mahkemeler Ne Doğurur?
Modern mahkemelerin çoğu, ne vahye dayanır, ne de ahlâkî sorumluluk taşır.
Sonuç?
Suçlu serbest, mazlum mahkûm olur.
Güçlü haklı sayılır, zayıf ezilir.
Adalet “şekil” olarak var, “ruh” olarak kayıptır.
Bediüzzaman bu tarz adalet boşluğunu şöyle yorumlar:
> “Maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak.”
Yani:
Toplumda kargaşa olur,
Değerler yıkılır,
Fertler güvenini kaybeder,
Anarşi doğar,
Nihayet, beşer kendi elleriyle kıyameti çağırır.
- Anarşiye ve Ye’cüc-Me’cüce Teslim Olmak Ne Demektir?
Bediüzzaman, anarşi ve Ye’cüc-Me’cüc kavramlarını mecaz ve hakikat dairesinde çok yerinde kullanır.
Anarşi: Hukuksuzluk, düzensizlik, herkesin kendi keyfine göre hükmetmesidir.
Bu ortamda ne insanın canı, ne malı, ne de namusu güvence altındadır.
Ye’cüc ve Me’cüc: Kur’an’da bildirilen, kıyamet alametlerinden olan yıkıcı ve azgın topluluklardır.
Bu mecazla; modern çağın kontrolsüz, yıkıcı, sapkın, değer tanımaz güçleri kastedilmiş olabilir.
Bu tür kaos odaklarına karşı direnmenin tek yolu, hakiki İslam adaletini hâkim kılmaktır.
Aksi takdirde, toplum “teslim-i silah” eder, yani değerlerinden, hukukundan, hatta istikbalinden vazgeçer.
- Beşer Aklını Başına Ne Zaman Alacak?
Bediüzzaman’ın “beşer aklını başına almalı” ifadesi, toplumsal bir tevbeye çağrıdır.
Bu uyanış:
Sadece kanun yapıcıları değil,
Her bireyi, her mü’mini, her idareciyi kapsar.
Bu uyanışla:
Şeriata dayalı adalet,
Vicdana hitap eden hukuk,
İnsan onurunu koruyan sistem kurulabilir.
Yoksa beşer:
Teknolojiyle ilerlese de,
Zenginleşse de,
Silah üretse de,
adaleti kaybettiği anda, helâke doğru koşuyor demektir.
Sonuç: İlâhî Adaletin Gölgesine Dönmeyen, Kıyameti Kendi Elleriyla Getirir
Bugün beşerin elindeki en büyük kriz sadece ekonomi ya da siyaset değildir.
Asıl kriz, adaletsizlik krizidir.
Mahkemeler şeklen var, ruhen çürük.
Yasalar detaylı ama vicdansız.
Hâkimler güçlü ama sorumluluk duygusu eksik.
Bediüzzaman, bu krize karşı Kur’ânî reçeteyi sunar:
İlâhî adalete dayalı mahkemeler kurmak ve İslamî hakikatleri esas almak.
Yoksa:
> “Kıyamet başa kopar, anarşiye teslim olunur, ve nihayet insanlık felç olur.”
Özet
Bediüzzaman Said Nursî, Hutbe-i Şamiye’de beşerin gerçek kurtuluşunun, İlâhî adalet adına, İslâmî esaslara dayalı mahkemeler kurmakla mümkün olacağını anlatır. Aksi takdirde, hem maddî hem mânevî kıyametler, anarşi ve bozgunculuk beşeri esir alır. Anarşi ve Ye’cüc-Me’cüc misali güçler, adaletsiz toplumlarda kök salar. Bu sebeple çözüm; yeniden Allah merkezli, adalet odaklı, vicdana hitap eden bir hukuk sistemine dönmektir.
Adalet yıkılırsa dünya yıkılır. Adalet ayağa kalkarsa beşer kurtulur.