Nurla Aydınlanan Âlemler: Melekler, Şeytanlar ve Kalpteki Cihad ve Mücahede âlemleri

Nurla Aydınlanan Âlemler: Melekler, Şeytanlar ve Kalpteki Cihad ve Mücahede

âlemleri

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ۝ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

ve bütün adem âlemleri

سُبْحَانَ اللّٰهِ ۝ سُبْحَانَ اللّٰهِ

derken ve ihatalı bir kanun-u mübareze ile melekler şeytanlarla ve hayırlar şerlerle tâ kalbin etrafındaki ilham, vesvese ile mücadele ederken birden meleklere imanın bu meyvesi tecelli eder, meseleyi halledip karanlık kâinatı ışıklandırır.

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

âyetinin envarından bir nurunu bize gösterir ve bu meyve ne kadar tatlı olduğunu tattırır.”
Şualar

İnsan, hem göklerin hem de yerin özetidir. Onun kalbinde, aklında ve ruh dünyasında bir kâinat gizlidir. Tıpkı gökteki yıldızlar gibi kalbinde ilhamlar parlar, tıpkı semâda dolaşan karanlık bulutlar gibi vesveseler yaklaşır. Bu hâl, sadece ferdî bir ruh hali değil; bütün varlık âlemini kapsayan bir kanun-u mübarezenin yansımasıdır: Hayır ile şer, melekle şeytan, nûr ile zulmet, hamd ile tenzih…

Âlemler Dillerini Açıyor

Hamd âlemleri, yani imanla nurlanmış âlemler, “اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ” (Her türlü övgü Allah’a aittir) der.

Adem âlemleri, yani inkâr, gaflet ve hiçlik içinde kaybolmuş varlıklar ise ancak “سُبْحَانَ اللّٰهِ” (Allah noksan sıfatlardan münezzehtir) diyerek arınmayı arzu eder.

Her ikisi de bir varlık ve yokluk mücadelesinin sesidir. Çünkü kainat boş bir sahne değildir; her an hayır ve şer, iman ve inkâr, melek ve şeytan, rahmet ve gazap arasında sonsuz bir cidal yaşanır. En büyük cephe ise insan kalbidir.

Kalbin Etrafında Kıyamet

Kalbin etrafında, görünmeyen ama derin etkiler bırakan bir savaş vardır:

Meleklerin ilhamı: Hayra çağırır, nura götürür, huzur fısıldar.

Şeytanın vesvesesi: Şüphe uyandırır, gaflet telkin eder, kalbi karartır.

İşte bu savaşta, insana yardım eden en büyük kuvvetlerden biri, melekler hakkında imandır. Çünkü insan meleklerin varlığını ve onların hayra yönlendiren fısıltılarını kabul ettiğinde; kalbindeki karanlık vesveselere karşı bir ışık yanar. Ve o anda, âyetin sırrı tecelli eder:

> “اللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ”
“Allah, göklerin ve yerin nurudur.” (Nûr, 24/35)

Bu âyet, sadece bir bilgi değil; bir ruhani hâl, bir iman nuru, bir manevî tecellidir. Kalpte yanar, aklı aydınlatır, ruhu sarar.

Işığın Tadı

Meleklere iman, sadece soyut bir kabul değil, manevî bir tadımdır. Kalpte bir huzur, bir sekinet ve bir sevinç olarak kendini gösterir. Şeytanın karanlık fısıltılarına karşı bir manevî zırh, gafletin puslarına karşı bir iman kandili olur. Ve insan anlar ki:

> “Her karanlığın ardında bir nur vardır.
Her vesvesenin karşısında bir ilham vardır.
Her inkârın ötesinde bir hamd yankılanır.”

Özet:

Kâinatta sürekli bir mücadele vardır: Hayır ile şer, melek ile şeytan, nur ile zulmet. Bu mücadele en çok insanın kalbinde hissedilir. Meleklerin ilhamı ve şeytanın vesvesesi arasında yaşanan bu savaşta, meleklere iman, kalbi aydınlatan bir nur gibi tecelli eder. Bu nur, “اللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ” âyetiyle ruhu sarar, karanlıkları deler. Meleklerin varlığına iman eden kalp, karanlıkta yolunu bulur ve iman nurunun lezzetini tadar.

 

Loading

No ResponsesHaziran 20th, 2025