Zannın Ötesine: Bilgiden Marifete, Hayalden Hakikate Yolculuk

Zannın Ötesine: Bilgiden Marifete, Hayalden Hakikate Yolculuk

Giriş: Bilgi Kâfidir Sanan Aldanır

İnsan, kendisine verilen idrak donanımıyla eşyanın suretlerinden hakikatine uzanan bir yolculuk içindedir. Fakat bu yolculuk, sadece bilgi biriktirmekten ibaret değildir.
Zira malumat çokluğu, kalbin ve ruhun tekâmülüne her zaman hizmet etmez.
Bu yüzden, bilgi ile marifet,
hayal ile hakikat,
şiir ile ayet,
tasavvur ile taakkul,
zan ile yakin,
duyusal bilgi ile kalbî bilgi arasında derin farklar, ince geçitler ve hikmetli merhaleler vardır.

  1. Malumat ve Marifet: Ezberle Hakikat Aynı Değil

Malumat, zihinde biriken bilgilerdir. Ansiklopedik ve yüzeysel olabilir.

Marifet ise kalpte yer eden, insanı dönüştüren, tanımaktan tattırmaya geçiren bir bilgidir.

Malumat, Allah vardır dedirtir.
Marifet, Allah’ı severim, O’na güvenirim dedirtir.
Biri bilmek, diğeri ise tanımaktır.

Bu yüzden marifet, malumatın kemale ermiş, kalple yoğrulmuş hâlidir.
Marifet; sadece bilmeyi değil, bilineni yaşamayı ve ona göre şekillenmeyi gerektirir.

  1. Hayal ve Hakikat: Görünenle Gerçeğin Hareketi

Hayal, tasavvurun sahnesidir. Fakat her hayal hakikat değildir.

Hakikat, sabit, değişmeyen, yaratılışın özüdür.

Şiir hayali besler,
fakat ayet hakikati inşa eder.

Hayal, hakikate giden bir köprü olabilir;
fakat sadece hayalde kalmak, kurguda boğulmak olur.

Kur’ân hayal kurdurur,
ama sonunda hakikate çağırır.
“İşte bu hayat, ancak bir oyun ve eğlencedir. Gerçek yurt ise ahiret yurdudur.” (Ankebût, 64)

  1. Şiir ve Ayet: Sanatla Vahyin Ayrıldığı Nokta

Şiir, duygunun süslenmiş biçimidir.

Ayet, hakikatin bizzat kendisidir.

Şiir mecazı sever,
ayet hakikati gösterir.

Şiir duyguları okşar,
ayet kalpleri uyandırır.

Kur’ân’da şiir de, sanat da vardır. Ama vahiy, bir sanat değil, hakikatin bizzat sesidir.
Bu yüzden Kur’ân şairleri “hakikatten sapanlar” arasında görür:

> “Biz ona şiir öğretmedik, bu ona yaraşmazdı. O sadece bir öğüt ve apaçık Kur’ân’dır.” (Yâsîn, 69)

  1. Tasavvur ve Taakkul: Düşünen Kalbin İmtihanı

Tasavvur, zihinde canlandırmadır.

Taakkul, akıl ile ölçme ve tartmadır.

Tasavvur bir harita gibidir,
taakkul ise yürüyerek o haritayı test etmektir.

İslam düşüncesi tasavvura kapı açar ama taassuba yol vermez.
Aklı çalıştırmadan iman eden, zanna tutunur.
Taakkul eden, yakin bulur.

Kur’ân defalarca “اَفَلَا تَعْقِلُونَ – Akletmez misiniz?” diye sorar.
Çünkü iman, aklı inkâr değil, aklı hakkın emrine vermektir.

  1. Zan ve Yakin: Bilginin Dereceleri

Zan, şüphe karışık bilgidir.

Yakin, kesin, sarsılmaz bilgidir.

Zan bulanıktır; yakin berraktır.
Zan sezgiyle karışıktır; yakin, ilimle, şahitlikle, tecrübeyle sabittir.

Kur’ân zanna dayanmayı yerer:

> “Onların çoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise hakikatten hiçbir şey ifade etmez.” (Yûnus, 36)

Yakin ise üç aşamadır:

İlme’l-yakîn: Bilgiyle kesinlik,

Ayne’l-yakîn: Gözle görerek kesinlik,

Hakke’l-yakîn: Bizzat yaşayarak kesinlik.

Malumat, zannı doğurur,
Marifet, yakine ulaştırır.

  1. Göz, Kulak ve Kalb Bilgisi: Hangisi Rehber Olmalı?

Göz, görüntüye odaklanır.

Kulak, sese dikkat kesilir.

Ama kalb, hakikate ulaşır.

Kur’ân, gözün ve kulağın ardından kalbi de sorumlu kılar:

> “Şüphesiz kulak, göz ve kalp; bunların hepsi sorguya çekilecektir.” (İsrâ, 36)

Bugün birçok insanın gördüğü şeyler, duyduğu bilgiler kalbine ulaşmadan uçup gitmektedir.
Bu yüzden kalbi ihmal eden bilgi, yığın hâlinde çürümeye başlar.

Sonuç: Bilgi Değil, Bilginin Ne Olduğu Önemlidir

İnsanı yücelten bilgi değil,
bilgiyi nasıl kullandığıdır.
Tıpkı yenilen yiyeceğin hazmedilip sindirilmesidir.

Hayal ile başlayan, şiirle süslenen, tasavvurla genişleyen bilgi;
ayetle ölçülüp, akılla tartılmadıkça,
kalple hissedilip yakine ermedikçe, marifete dönüşemez.

Her bilgi, marifete giden bir nehir olmalı,
zira hakikate varan bilgi, kalbi yüceltir ve insanı ebedi kurtuluşa götürür.

Özet:

Bu makalede; malumat–marifet, hayal–hakikat, şiir–ayet, tasavvur–taakkul, zan–yakin ve duyusal bilgi–kalbî bilgi arasındaki bağlantı ve geçiş noktaları işlenmiştir.
Malumatın marifete, hayalin hakikate, zannın yakine dönüşebilmesi için akıl, kalp, vahiy ve tefekkür süzgecinden geçmesi gerektiği anlatılmıştır.
Gerçek bilgi; sadece duyulan, görülen değil; kalpte yer eden ve insanı dönüştüren bilgidir. İlim, marifete dönüşmedikçe insanı kurtaramaz.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 18th, 2025