Ateşe Atılmak Uğruna: Fedakârlığın İmanla Yoğrulmuş Zirvesi

Ateşe Atılmak Uğruna: Fedakârlığın İmanla Yoğrulmuş Zirvesi

“Sıddık-ı Ekber radıyallahu anh demiştir ki: “Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki ehl-i imana yer kalmasın.” Bediüzzaman, bu gayet ulvi seciyenin bir lem’acığına mazhar olmak için “Birkaç adamın imanını kurtarmak için cehenneme girmeye hazırım.” diye fedakârlığın şâhikasına yükselmiş ve böyle olduğu, Kur’an ve İslâmiyet’in fedai ve muhlis bir hâdimi olduğu, seksen senelik hayatının şehadetiyle sabit olmuştur.”
Sözler. Konferans

Cennetten Feragat, İman İçin Cehenneme Razı Olmak

İnsanoğlunun fıtratı, kendini korumaya, acıdan kaçmaya ve lezzeti tercih etmeye meyillidir. Ancak bazı yüce ruhlar vardır ki, kendi selâmetlerini değil, başkalarının ebedî kurtuluşunu dert edinir. Onlar için cehenneme girmek bile, bir cana iman giydirmekten daha kıymetli değildir. Bu fedakârlık zirvesine en parlak örneklerden biri, Hazret-i Ebubekir’in şu sözüdür:

> “Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki, ehl-i imana yer kalmasın.”
— Sıddık-ı Ekber (r.a.)

Bu söz, sadece bir dua değil, bir kulluk davası, bir şefkat tefekkürü ve iman davası uğruna canı hiçe saymanın tarifidir.

  1. Şefkatin En Saf Hâli: Kendi Yanarken Başkasını Kurtarmak

Fedakârlık, çoğu zaman maddî şeylerden geçmekle ölçülür. Ancak manevî fedakârlık, insanın kendi ebedî saadetini başkasının kurtuluşuna feda edebilme seviyesine ulaştığında en yüksek mertebesini bulur.
Hazret-i Ebubekir’in bu duası, iman şefkatinin zirvesidir.
Ve Bediüzzaman Said Nursî de bu yüksek ahlâkı yaşayıp gösterenlerden biridir:

> “Birkaç adamın imanını kurtarmak için cehenneme girmeye hazırım.”

Bu söz, sadece mecaz değil; yıllarca süren sürgünlerin, zindanların, işkencelerin, yalnızlıkların ve ihanetlerin göğüslendiği bir hayatın şifre cümlesidir.

  1. Nefsi Silmek, Davayı Yaşamak

Bediüzzaman, şahsî çıkarlarını ve arzularını öylesine unutmuştur ki, kendi ebedî kurtuluşunu bile dâvâsına feda etmeye razıdır.
Bu, ancak nefsi tamamen bertaraf etmiş, ben yerine ümmeti koymuş, “nefsim değil, iman kurtulsun” diyen büyük bir ruhun tavrıdır.
Fedakârlığın bu derecesi, sıradan bir dindarlığın ötesinde, “hakiki bir Kur’an hadimi” olmanın ifadesidir.

  1. İmanın Fedaisi: Hayatını Ateşe Tutup Nurla Aydınlatmak

Bediüzzaman’ın hayatı bu sözün yansımasıyla geçmiştir:

Sürgünlerde yalnız kaldı, vazgeçmedi.

Mahkemelerde yargılandı, boyun eğmedi.

Zehirlendi, iftiraya uğradı, ama Kur’an davasından bir adım sapmadı.

Bütün bunları da kendi için değil, birkaç kişinin imanını kurtarmak için yaptı.

Said Nursî, hakiki bir “iman fedaisi”dir. Onun için önemli olan, bir tek kalbin karanlıktan kurtulmasıydı. Çünkü:

> “Bir masumun imanı, benim bütün saadetimden daha kıymetlidir.”

  1. Günümüz İçin Ne Anlam Taşır?

Bugünün insanı, çoğu zaman kendini bile kurtaramazken başkasının kurtuluşuna razı gelmez.
Ancak Bediüzzaman’ın bu ruhu, bize şunu öğretir:
Gerçek dava adamı, başkasının ebedî saadetini kendi nefsinden üstün görendir.

Bediüzzaman, bugün hâlâ binlerin imanına vesile oluyorsa, bu samimiyet ve fedakârlık sebebiyledir. Çünkü Allah’ın nurları, fedakârlıkla yanar, ihlasla parlar.

Sonuç: Fedakârlık, En Yüksek Şefkattir

Hazret-i Ebubekir’in duası, Allah yolunda canını, hatta ebedî saadetini feda etmeye hazır bir ruhun haykırışıdır. Bediüzzaman da bu ahlâkın yaşayan örneğidir.
Bu iki yüce ruh, bizlere şunu göstermektedir:

> “Gerçek dava adamı, nefsini değil, ümmeti düşünür. Ateşe razı gelir, ama imansızlığa asla.”

Özet:

Bu makalede, Hazret-i Ebubekir (r.a.)’in ve Bediüzzaman Said Nursî’nin iman uğruna cehenneme bile razı gelen yüce şefkat anlayışı işlenmiştir. İman, sadece bir bilgi değil; başkasının kurtuluşunu kendi saadetinden üstün görme ruhudur. Bediüzzaman, bu şefkatin ve fedakârlığın şahikasıdır. Onun bu duruşu, günümüz Müslümanlarına bir şuur, bir ahlâk ve bir dava ahlâkı olarak örnek olmalıdır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 16th, 2025