İnsanın Temeli: İmanın Binası ve Kökü
İnsanın Temeli: İmanın Binası ve Kökü
“İnsan, saray gibi bir binadır; temelleri, erkân-ı imaniyedir. İnsan, bir şeceredir; kökü, esasat-ı imaniyedir. İmanın rükünlerinden en mühimmi, iman-ı billahtır; Allah’a imandır. Sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, iman ilmidir. İlimlerin esası, ilimlerin şahı ve padişahı, iman ilmidir.”
Sözler. Konferans
İnsanı Ayakta Tutan Şey: İmandır
İnsanoğlu dıştan bakıldığında etten, kemikten bir varlıktır. Ama hakikatte, onu insan kılan, sadece maddesi değil; mana kökleridir. O kökler ise iman esaslarıdır. Tıpkı temeli olmayan bir binanın bir gün yıkılması gibi, iman temellerinden mahrum bir insan da hayatın fırtınalarına dayanamaz.
Bediüzzaman’ın işaret ettiği gibi: “İnsan, bir saray gibi binadır; temelleri erkân-ı imaniyedir.” Bu demektir ki, Allah’a iman, peygamberlere iman, ahirete iman gibi hakikatler, insan şahsiyetinin omurgasını oluşturur. Bu esaslar yıkıldığında geriye sadece şekil kalır; ruhu çekilmiş bir beden, yönünü kaybetmiş bir akıl, gayesiz bir ömür…
Kökü Kopmuş Ağaç: İnançsız İnsan
İnsan aynı zamanda bir şeceredir, bir ağaçtır. Bu ağacın kökü, iman esaslarıdır. Kökü kopmuş bir ağaç nasıl önce kurur, sonra devrilir, sonra çürürse; imandan uzak bir insan da önce manevî kuraklığa düşer, sonra savrulur, sonra kendi kendini tüketir.
Bugün modern çağın çıkmazı budur: İnsanı sadece beden saymak, aklı sadece maddî ölçülerle sınırlamak, gönlü sadece hazlarla tatmin etmek… Oysa insan; anlam arar, sonsuzluk ister, adalet bekler. Bu beklentilerin cevabı ise yalnız imanla mümkündür.
İman İlimdir, Bilgi Değil
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, iman ilmi, bütün ilimlerin şahıdır. Çünkü her ilim, hakikati arar. Ama hakikatin kapısını sadece iman açar. Fizik kâinatı anlatır ama “Niçin var?” sorusuna cevap veremez. Tıp, bedenin yapısını çözer ama “Ruh nereye gider?” diyemez. Matematik kesinlik sunar ama “Hayat ne içindir?” sorusuna sessiz kalır. O hâlde ilim, eğer imanla beslenmezse, sadece bilgi yığını olur. Akıl gelişir, kalp kurur; teknoloji yükselir, ahlak çöker.
İman ilmi ise sadece teorik bir inanç değildir. Kalbi diriltir, ruhu besler, ahlâkı inşa eder. İnsana kendini, Rabbini ve kâinatı tanıtır. İşte bu yüzden en değerli ilim, iman ilmidir. En önce öğrenilmesi gereken hakikat, Allah’a, ahirete, peygambere imandır.
İnancın Mimarı Olmak: Müminin İnşa Görevi
Her insan aslında kendi binasını inşa eder. Ama bu bina ancak sağlam temellerle ayakta kalır. Namaz bir duvardır, oruç bir pencere; ama temelsiz bir binada ne duvar durur, ne pencere. O hâlde önce temeller sağlam olmalı: Allah’a, nübüvvete, haşre sarsılmaz bir iman…
Bu çağda mü’minin görevi sadece ibadet etmek değil; imanı tahkim etmek, iman esaslarını öğrenmek, anlatmak ve yaşatmaktır. Gençlere öncelikle doğru iman hakikatleri verilmelidir. Zira bilgi, imanla birleştiğinde hidayete; aksi hâlde sapkınlığa dönüşebilir.
Sonuç ve Mesaj
İnsanın hakiki yapısı, görünmeyen ama taşıyıcı olan iman temelleriyle anlam kazanır. Allah’a iman; varlığı anlamlandırır. Nübüvvet; doğru yolu gösterir. Ahiret; adaletin ve hikmetin nihai yeridir. Bu üç temel, insanın hem ruhsal hem ahlakî varlığını besler. Bu yüzden “en büyük ilim, iman ilmidir.” Çünkü insan sadece onunla yıkılmaz. Zira imanı olan, ölse de batmaz; çökse de yok olmaz.
Özet:
Bu makalede insanın manevî yapısının iman esaslarına dayandığı vurgulanmaktadır. İman, insanın hem temeli hem köküdür. Allah’a, peygamberlere ve ahirete olan iman; insanı içten inşa eder. Diğer bütün ilimlerin temeli ve padişahı da iman ilmidir. Çünkü iman, insanı sadece bilgiyle değil, anlamla ve hikmetle donatır. İmanla temellendirilmeyen hayat, savrulmaya ve yıkıma mahkûmdur.