Geçmişle Bağ Koparılırsa Gelecek de Yıkılır: Cumhuriyet, Redd-i Miras ve Hakikatin Bedeli

Geçmişle Bağ Koparılırsa Gelecek de Yıkılır: Cumhuriyet, Redd-i Miras ve Hakikatin Bedeli

Bir milletin en büyük hazinesi, tarih boyunca biriktirdiği manevî mirasıdır: inancı, dili, ahlâkı, geleneği ve bu değerlerle şekillenen kültürü. Türkiye Cumhuriyeti ise, bu hazinenin büyük bir kısmını, “ilerleme” adına inkâr eden bir zihniyet üzerine inşa edildi. Bu zihniyetin temelinde redd-i miras vardı; yani geçmişin tümden reddi. Bu öyle bir reddiydi ki, sadece bazı kurumları değil; Kur’an harflerini, İslamî kavramları, Osmanlı’nın ilmî ve manevî birikimini, hatta halkın yüzyıllardır sinesine işlediği inancı ve ibadetlerini dahi hedef aldı.

Atatürk ve Redd-i Miras Politikası

  1. Kemal’in önderliğinde kurulan Cumhuriyet, başlangıçta halkın desteğini alsa da, kısa sürede halka rağmen bir dönüşüm projesine evrildi. Harf inkılabı, şapka ve kıyafet kanunları, tekke ve zaviyelerin kapatılması, ezanın Türkçeleştirilmesi ve Kur’an’ın tercüme edilerek namazlarda okunması gibi uygulamalar, sadece şekli değil, ruhu da değiştirme çabasının bir yansımasıydı.

Atatürk’ün dinle ilgili bazı sözleri bu yaklaşımı açıkça ortaya koyar:

> “İslam, Arapların millî dinidir. Bizim dinimiz değil…”
“Bu din, tamamıyla bir Türk düşmanlığı üzerine kurulmuştur.”
“Bu milletin başına ne geldiyse bu gökten inen kitaplar yüzündendir.”

Bu tür beyanlar, yalnızca kişisel kanaat değil, aynı zamanda bir ideolojik kopuşun ve İslam’dan uzaklaşmanın da ilanıydı. Zira halkın inancı ile yönetenlerin ideali arasında bir uçurum açılmıştı.

İngiliz Etkisi ve Batı Projeleri

Tarihler 1920’leri gösterdiğinde, Osmanlı yıkılmış; İslam dünyası parçalanmıştı. Bu parçalanmayı tamamlamak ve yeniden bir araya gelişin önünü kesmek isteyen İngiliz aklı, Türkiye’yi bir laboratuvar gibi kullanmayı tercih etti. Lord Curzon’un Lozan’daki şu sözleri ibretlidir:

> “Hilafet’i kaldırın, medreseleri kapatın, halkı İslam’dan uzaklaştırın, size istediğiniz bağımsızlığı verelim.”

Bu bir teklif değil, bir dayatmaydı. Çünkü İslam, ümmeti birleştiren, sömürüyü reddeden, Batı’nın çıkarlarına çomak sokan bir potansiyeldi. Bu yüzden, hilafetin kaldırılması, dini kurumların kapatılması, dinî eğitimin yasaklanması ve ibadetlerin kısıtlanması doğrudan bir medeniyet tasfiyesi anlamına geliyordu.

Hac Neden Yasaklandı?

1926 ile 1948 arasında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hac ibadeti yapması fiilen yasaklandı. Gerekçe olarak “sağlık, güvenlik” gibi sebepler öne sürüldü. Oysa gerçek, çok daha derindi. Hac, ümmet bilincini diri tutar; farklı coğrafyalardan gelen Müslümanları aynı safta buluşturur. Bu da ulusçu, seküler bir cumhuriyet anlayışıyla çelişiyordu. Hac, yalnızca bir ibadet değil, bir birlik çağrısıydı; ve bu çağrı, Batıcı, laik düzenin hoşuna gitmiyordu.

Hikmetli ve İbretli Bir Bakış

Bir millet, köklerini inkâr ederse çoraklaşır, kimlik bunalımına girer, medenî ilerleme sanılan şey, manevî yıkıma dönüşür. Türkiye’nin modernleşme süreci, Batılılaşmak adına geçmişini yok saydığı için sahte bir kimlik üretmiştir. Bu kimlikte ne Kur’an’ın nuru vardır, ne de ecdadın duası…

Fakat tarih her zaman tekerrür eder. Geçmişle kavgalı olanlar, sonunda ya milletle, ya da kendileriyle kavga eder hale gelir. Bugün yaşadığımız değerler çatışması, nesiller arası kopukluk ve manevî çöküş, bu redd-i mirasın ağır faturasıdır.

Medeniyet, sadece teknolojik ilerleme değil; aynı zamanda ruh, ahlâk ve adaletle yürür. Ecdadın izinden gitmeyen bir nesil, özünü kaybetmiş bir yolcudur.

Makale Özeti:

Bu makalede, Cumhuriyet’in kuruluşundaki redd-i miras anlayışı ve Atatürk’ün İslam’a yönelik bakışı ele alınmıştır. Atatürk’ün bazı din karşıtı söylemleri, inkılaplarla birlikte halkın manevî değerlerinden koparılması ve hac yasağı gibi uygulamalar üzerinden örneklendirilmiştir. Ayrıca bu dönüşümün arkasındaki İngiliz etkisi ve Batı’nın İslam’a yönelik stratejik hamlelerine dikkat çekilmiştir. Makale, köklerinden koparılan bir milletin ruhsal ve kültürel açıdan nasıl çökebileceğini ibretli bir şekilde ortaya koymakta, asıl ilerlemenin geçmişle barışarak olabileceğini vurgulamaktadır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 16th, 2025