Hak Kuvvetle Değil, Kuvvet Hakla Yücelir
Hak Kuvvetle Değil, Kuvvet Hakla Yücelir
“Kuvvet hakka hizmetkâr olmalı
Hikmetteki desatir, hükûmette nevamis, hakta olan kavanin, kuvvetteki kavaid birbiriyle olmazsa müstenid ve müstemid
Cumhur-u nâsta olmaz, ne müsmir ve müessir. Şeriatta şeair; kalır mühmel, muattal. Umûr-u nâsta olmaz, müstenid ve mutemid.”
Sözler.lemaat
Tarih boyunca nice medeniyetler kuruldu, nice imparatorluklar yıkıldı. Hepsinin arkasında ya bir hak ilkesi ya da bir kuvvet tutkusu vardı. Ancak tecrübe bize gösterdi ki, kuvveti hakka hizmetkâr kılmayan her sistem, uzun vadede çürür, yıkılır, dağılır. Bediüzzaman Said Nursî bu meseleyi şöyle özetler:
> “Kuvvet, hakka hizmetkâr olmalı.”
Bu söz, yalnızca bir ahlâkî çağrı değil; bir medeniyet inşasının anahtar ilkesidir. Çünkü hak ile kuvvet arasında doğru bağ kurulmadığında, kuvvet zulmün, hak ise zayıflığın eline geçer. Oysa olması gereken, hak güçlü olduğu için değil, hak olduğu için üstün tutulmalı; kuvvet ise onun koruyucusu, destekçisi olmalıdır.
Kuvvet Hakkın Emrinde Olmazsa Ne Olur?
Bediüzzaman aynı pasajda şöyle der:
> “Hikmetteki desatir, hükûmette nevamis, hakta olan kavanin, kuvvetteki kavaid birbiriyle olmazsa… ne müsmir, ne müessir olur.”
Yani; bir toplumda bilim (hikmet), hukuk (kanunlar) ve siyaset (hükümet) aynı çizgide buluşmaz, kuvvetle desteklenmezse, o sistem ne faydalı olur ne de etkili. Sonuç:
Adalet sistemleri işlememeye başlar.
Zalimler cesaret bulur, mazlumlar susar.
Şeriatın şeairi (sembolleri), dinin hayattaki görünür izleri terk edilir.
Halkın işlerinde güven kalmaz, güvenlik ortadan kalkar.
Tarihten Ders: Hak Olmadan Kuvvet Zulme Dönüşür
Firavun kuvvet sahibiydi ama haklı değildi. Yıkıldı.
Nemrut güçlüydü ama hakkı tanımadı. Helâk oldu.
Emevîler’in son dönemi, Abbâsîler’in bozulma yılları; hep kuvvetin haktan ayrılmasının örnekleridir.
Oysa Hazret-i Ömer (r.a.) gibi adaletle hükmeden bir halife, en sade kıyafetiyle dahi âlemi titreten bir otoriteydi. Çünkü onun kuvveti, hakkın emrindeydi.
Modern Dünyada Kuvvet ve Hak İlişkisi
Bugün kuvvet:
Medyada
Sermayede
Askeriyede
Teknolojide
yoğunlaşmış durumda. Ancak bu kuvvetin kaynağı hak ve adalet değil, çoğunlukla çıkar, üstünlük ve hegemonya olduğu için dünya büyük bir kriz içinde.
Hakkı değil, menfaati esas alan kuvvet; çevreyi tahrip eder, savaşlar doğurur, toplumsal adaleti bozar, ahlâkı çürütür. Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu sistem “müstenid ve müstemid” yani dayanaksız ve zorbalık dolu olur.
Kuvveti Hakka Hizmetkâr Kılmak İçin Ne Yapmalı?
- Adalet, her sistemin temel taşı olmalı.
- Hukuk ve yönetim, hak ve hikmete dayanmalı.
- Güç, adil mercilerde toplanmalı; keyfîliğe izin verilmemeli.
- Toplumda hak bilinci ve sorumluluk ahlâkı yerleştirilmeli.
- Dinî şeair hayattan koparılmamalı, sosyal yapıya anlam kazandırmalı.
Sonuç: Hakkın Yanında Olan Kuvvet, Gerçek Güçtür
İnsanlık, kuvvetin değil hakkın tarafında durarak yücelir. Kuvvet, hak ile buluştuğunda adalet doğar. Kuvvetin, zulme değil hakkaniyete hizmet ettiği bir dünyada insanlar huzur bulur. Bu sebeple Bediüzzaman’ın şu uyarısı kulaklarda yankılanmalı:
> “Kuvvet hakka hizmetkâr olmalı.”
Bu söz, sadece bireylere değil; yöneticilere, toplumlara ve tüm insanlığa hitap eden evrensel bir nizam ilkesidir.
Özet:
Bu makalede, “Kuvvet hakka hizmetkâr olmalı” prensibi merkeze alınarak, kuvvetin hak ile buluşmadığı durumlarda ortaya çıkan adaletsizlikler, bozulmalar ve toplumsal çöküşler ele alındı. Bediüzzaman’a göre kuvvet, hakka dayandığında etkili, bereketli ve yapıcı olur. Ancak sadece kuvvete dayanıldığında sistem zorbalığa dönüşür. Kurtuluş, kuvvetin hakkı korumak için kullanılmasıyla mümkündür.