Yaratan Bilir: Görmek, İşitmek ve Şahitlik Eden Sırlar
Yaratan Bilir: Görmek, İşitmek ve Şahitlik Eden Sırlar
“Evet senin gözüne bir gözlük yapan gözlükçü usta, göze gözlüğün yakıştığını görür, sonra yapar. Hem kulağı veren zat, elbette o kulağın işittiklerini işitir, sonra yapar, verir. Sair sıfatlar buna kıyas edilsin.
Hem esmanın nakışları ve cilveleri insanda var, onlar ile o kudsî manalara şehadet eder.”
Şualar
Bir gözlüğü ustalıkla yapan bir gözlükçü, önce gözü tanır. Gözün yapısını, ihtiyacını, şeklini bilir ki, ona göre bir araç tasarlasın. Gözlüğü yapmadan önce, gözün nasıl gördüğünü, neye ihtiyacı olduğunu bilir. Çünkü yapan bilir.
Aynı şekilde kulağı halk eden Zât, elbette onun işittiklerini de bilir, işittirir ve işitir. Kulağın tasarımında işitmeye dair bütün incelikleri yerleştiren bir kudret, onu yaparken hem hikmeti hem gayeyi birlikte murad eder. İşte bu, yaratılışta şuur, hikmette murad, sanatta kasıt olduğunun en bariz delilidir.
İnsan, sadece beden yönüyle değil, ruhî yapısıyla da esmâ-i ilâhiyenin bir aynasıdır. Göz, Basîr isminin; kulak, Semî‘ isminin; kalp, Vedûd ve Alîm isimlerinin; akıl, Hakîm isminin birer tecellisidir. İnsan, bu yönüyle Allah’ın isimlerine ayna olur. Ve bu ayna, sadece pasif bir yansıma değil, aktif bir şahitliktir.
İnsandaki Nakışlar, Esmânın Şehadetidir
İnsanda görülen her özellik –görme, işitme, konuşma, düşünme, hissetme, sevme, korkma, merhamet etme– Allah’ın isimlerinin bir yansımasıdır. Yani insan bir bakıma esmâ-i ilâhiyenin okunabilir bir mektubudur.
- Gözümüz varsa, o gözü gören bir Sâni var demektir.
• İşitiyorsak, bizi işiten ve işittiren bir Hâlık var demektir.
• Seviyorsak, bize sevgiyi veren Vedûd bir Rab var demektir.
• Bilgimiz varsa, bizde tecelli eden Alîm bir isim var demektir.
Her sıfat, kendi kaynağını işaret eder. “Mânevî cihazatımız, İlâhî isimlerin bir dili gibidir.” Onlar konuşmadan, sadece mevcudiyetleriyle Allah’ın varlığını ve birliğini haykırır.
İşte bu yüzden, insan ne zaman kendi varlığını ciddiyetle tefekkür etse, Allah’ı tanımaya başlar. Çünkü onun iç dünyası, Allah’ın dış dünyadaki kudret ve rahmetiyle paralel yaratılmıştır. Kendini okuyan, Rabbini tanır. Kendini ihmal eden, onu da unutur.
Kur’ân’ın sürekli “أَفَلَا تَعْقِلُونَ – Aklınızı kullanmaz mısınız?”, “أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ – Düşünmez misiniz?” demesi, bu sırdandır. Çünkü düşünen kalp, esmânın cilvesini görür. Ve o zaman, insan sadece varlığı değil, Varlık Veren’i de hisseder.
Esma Aynası Olarak İnsan
Her bir insan, eşsiz bir sanat eseri, ilâhî bir yazıdır. Bedeninde ve ruhunda işlenen her özellik, İlâhî bir ismin nişanesidir. İnsan, esmânın cilvelerine şahitlik eden bir canlı ayettir. Bu yüzden Kur’ân, “Biz insanı en güzel surette yarattık” derken, sadece fizikî bir yapıdan değil, ilâhî manaların tecelli ettiği bir mahiyetten söz eder.
Özet:
Bu makale, insanın yaratılışında İlâhî isimlerin (esmâ-i hüsnâ) nasıl yansıdığını ve her sıfatın Yaratıcısına nasıl şahitlik ettiğini işler. Gözlüğü yapanın gözü tanıdığı gibi, kulağı verenin işitmeyi bildiği anlatılır. İnsanda bulunan her özellik, Allah’ın bir isminin cilvesi olup, yaratıcıya delil teşkil eder. İnsan, esmâ-i ilâhiyenin en cami aynası ve hakikate şahitlik eden en büyük delilidir.