Namaz: Her Gönle Açılan Mi’rac Kapısı
Namaz: Her Gönle Açılan Mi’rac Kapısı
“Her mü’minin namazı, onun bir nevi mi’racı hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise mi’rac-ı ekber-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmda söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı manalar tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teali edip genişlenir.”
Şualar
Mi’rac, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (s.a.v.) semavî bir yolculuğudur. O gece, zaman durdu, mekân silindi, kelimeler aciz kaldı. Ve orada, mahlûkatın efendisi, Hâlık-ı Zülcelâl’in huzuruna kabul edildi. Bu hadise, sadece bir mucize değil; aynı zamanda insanoğlu için açılmış ebedî bir kapının da sembolüdür.
Çünkü o mi’racdan, bize bir mi’rac armağan edildi: Namaz.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
> “Her mü’minin namazı, onun bir nevi mi’racı hükmündedir.”
Bu ne demektir? Her mü’min, beş vakit namazıyla adeta kendi mi’racını yaşar. Secdede arzın en altına inerken, kalbiyle Arş-ı A’lâ’ya yükselir. Dilindeki sözler, Resûlullah’ın mi’racta söylediği kudsî kelimelerdir: “Sübhânallah”, “Elhamdülillah”, “Allahu ekber”… Bunlar sadece tekrar edilen sözler değil; mi’racın manevî yankılarıdır.
Bediüzzaman der ki:
> “O huzura lâyık olan kelimeler ise mi’rac-ı ekber-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmda söylenen sözlerdir.”
Yani biz, her namazda o kutsî sohbetin izini süreriz. Mi’rac gecesindeki o manevi konuşmalar, bugün her mü’minin dilinde yankılanır. Bu kelimeler sıradan cümleler değildir; arşî manaları taşıyan ilahî şifrelerdir.
Ve insan, o kelimeleri zikrettikçe,
> “O tahatturla o mübarek kelimelerin manaları cüz’iyetten külliyete çıkar…”
Yani dar bir anlamdan geniş manaya, kişisel bir tefekkürden ümmetçe yaşanan kolektif bir manaya ulaşır. Secdeye varan bir baş, sadece kendi aczini ifade etmez; Hz. Âdem’den bugüne bütün secdelerin yankısını taşır.
Her “Allahu Ekber” bir yükseliştir,
Her “Sübhânallah” bir arınmadır,
Her “Elhamdülillah” bir şükür kapısıdır.
Bu sözlerin arkasında sadece lafız değil, bir mana deryası vardır. Onlar tekrarlanmaz, adeta yeniden doğar. Her namazda, o kelimeleri zikreden mü’min, mi’racın manevi atmosferine girer. Ve bu tasavvur, kelimelerin nurunu artırır, kalpteki feyzi çoğaltır.
> “Ve o tasavvur ile kıymeti ve nuru teali edip genişlenir.”
İşte namaz budur: Yeryüzünden gökyüzüne doğru bir manevî yükseliş. Her mü’minin Rabbiyle baş başa kaldığı kutsal bir buluşma. Namaz sadece bir vecibe değil, bir vuslattır. Bizi bize, bizi Rabbimize ulaştıran bir yolculuktur.
Bugün yorgun kalpler, şaşkın zihinler, dağılmış ruhlar için en büyük sığınaktır namaz. O kelimeler, dünya gürültüsünün sustuğu, semavî bir huzurun konuştuğu kelimelerdir. Ve her namazda, farkında olalım ya da olmayalım, bizler o mi’racın gölgesinde secde ederiz. O mi’racın hatırasıyla yıkanırız.
Özet:
Namaz, her mü’minin mi’racıdır. İçindeki kudsî kelimeler, Resûlullah’ın mi’racta söylediği sözlerdir ve o hatırayla zikredildiklerinde sıradan birer lafız olmaktan çıkar, küllî manalar kazanır. Bu tasavvur, kelimelerin kıymetini ve nurunu artırır. Namaz, bir vecibe değil; bir yolculuktur. Ruhun semaya yükselişi, kulluğun zirvesidir. Her namaz, bir buluşmadır; bir hatırlayış, bir vuslattır.