RAHMÂNİYET HAKİKATİ: ZİYAFETGÂH KÂİNAT VE İKRAMKÂR HÂLIK
RAHMÂNİYET HAKİKATİ: ZİYAFETGÂH KÂİNAT VE İKRAMKÂR HÂLIK
“Rahmaniyet” hakikatidir.
Yani gözümüzle görüyoruz, birisi var ki bize zemin yüzünü rahmetin binlerle hediyeleri ile doldurmuş, bir ziyafetgâh yapmış ve rahmaniyetin yüz binlerle ayrı ayrı lezzetli taamları içinde dizilmiş bir sofra etmiş ve zemin içini rahîmiyet ve hakîmiyetin binlerle kıymettar ihsanlarını câmi’ bir mahzen yapmış.”
Şualar
İnsan, gözüyle gördüğü hâlde çoğu kez göremeyen, kulağıyla işittiği hâlde işitemeyen bir varlıktır. Çünkü bakmak başkadır, görmek başkadır. Her gün milyarlarca nimetle çevrili olduğumuz bu dünyada, asıl hakikati fark etmek için sadece göz yeterli değildir; kalbin, aklın ve ruhun da açık olması gerekir. İşte “Rahmâniyet” hakikati, bu fark edişin anahtarıdır.
Rahmâniyet nedir? Allah’ın bütün mahlûkata, inansın ya da inanmasın, ayırt etmeksizin merhamet etmesi, rızıklandırması, yaşatması ve sayısız nimetlerle kuşatmasıdır. Yağmurun her yere eşit düşmesi, güneşin her kalbe dokunması, havanın kimseye bedel ödetmeden herkesi nefessiz bırakmadan hizmet etmesi hep Rahmâniyetin tezahürüdür.
Bediüzzaman Hazretleri’nin ifadesiyle, bu dünya bir ziyafetgâhtır. Ve bu ziyafetgâh, ilâhî bir mutfağın, sonsuz kudret ve rahmet sahibinin elinden çıkmış mükemmel bir sofra gibidir. Yeryüzü, mevsimlik meyvelerle, kokulu çiçeklerle, binlerce çeşit gıdayla donatılmıştır. Her biri ayrı lezzette, ayrı renkte, ayrı şekildedir. İnsanların midesine hitap ettiği gibi ruhlarına da tat verir. Çünkü o nimetlerin arkasında rahmetin, şefkatin ve hikmetin imzası vardır.
Kâinat bir rahmet mektubudur. Bu mektubun harfleri ağaçlardır, satırları nehirlerdir, paragrafları da mevsimlerdir. Bahar, bu rahmet mektubunun rengârenk müjdesidir. Her bir çiçek, “Seni düşünen ve unutmayan bir Rabbin var!” diye fısıldar. O Rab, yalnız rızık veren değil; aynı zamanda estetik duygusunu tatmin eden, kalbe huzur veren ve ruhu besleyen Zât-ı Rahmân’dır.
Yeryüzü sadece bir sofra değil, aynı zamanda bir mahzendir. O mahzende ilâhî kudretin muhafaza ettiği sayısız nimet, ihtiyaç anında insanın önüne çıkar. Toprak, bir sandıktır; içine tohum atarsın, Rabb’in sana nimet olarak geri verir. Bu, ne yalnızca fizikî bir dönüşümdür, ne de rastgele bir tabiat olayıdır. Bu, Rahîm ve Hakîm bir Zât’ın eseridir.
Ve en büyük ihsan, sadece maddi rızıklar değil, iman ve hidayet nimetidir. Çünkü midenin doyması yetmez; ruh da açtır, akıl da arayış içindedir. Allah, Rahmân isminin bir cilvesi olarak, peygamberler ve kitaplarla bu ruhî açlığı da doyurmuş, hakikati arayana rehberler göndermiştir.
İşte rahmâniyet, sadece karınları doyurmaz; akılları ikna eder, kalpleri tatmin eder, ruhları da diriltir. Gören göz için her şey, “Rahman olan Allah’tan” izler taşır. Ve her nimet, “Bismillah” diyerek başlanan bir sofra duasına dönüşür.
Özet:
Bu makalede, “Rahmâniyet” hakikati; Allah’ın ayırt etmeksizin bütün mahlûkata olan merhametini, yeryüzünün bir ziyafet sofrası gibi düzenlenmesini ve maddi-manevî nimetlerin O’nun rahmetinin eseri olduğunu anlatmaktadır. Gözle görünenden öte, kalple okunması gereken bir rahmet mektubu olan kâinat, Rahmân olan Allah’ın her şeye nüfuz eden şefkatini ve hikmetini göstermektedir. Maddi rızıkların yanı sıra iman ve hidayetin de en büyük rahmâni nimetler olduğu anlatılmıştır.