Firavun’un Mirasçıları: Zulümle Payidar Olanlar
Firavun’un Mirasçıları: Zulümle Payidar Olanlar
Tarihin akışı boyunca zulüm, her zaman bir gölge gibi güçlülerin ardında sürüklendi. Ancak bu gölge, kimi zaman güneşi perdeleyecek kadar büyüdü. Bugün, 21. yüzyılın göbeğinde, en gelişmiş teknolojilerin, en yüksek diplomatik söylemlerin arasında hâlâ Firavunca bir kibirle konuşanlar var. Ve bu kibir, her defasında mazlumun yıkıntısı üzerinde hüküm sürmeye çalışıyor.
ABD’nin, İsrail-Filistin savaşında Gazze halkının uğradığı kıyımı görmezden gelip, bu zulmü durdurmak adına BM çatısı altında toplanacak devletleri tehdit etmesi, işte bu Firavunca kibrin modern bir yansımasıdır. Reuters’a yansıyan belgeye göre ABD, bu konferansa katılacak devletleri uyarıyor: Katılırsanız, dış politika çıkarlarımıza karşı sayarız; diplomatik yaptırımlara uğrarsınız!
Asıl Tehlike: Cesaretlendirilmiş Zulüm
Bu söylem, yalnızca diplomatik bir tehdit değildir. Aynı zamanda zulmün önünü açan, mazlumun sesini kısmaya çalışan ve dünyanın vicdanını baskı altına alan bir baskıdır. Bu tutum, işgalci gücün elini daha da rahatlatmakta, onu daha pervasız kılmaktadır. Zulmün cesaret bulduğu yer, adaletin sustuğu yerdir. Ve şimdi ABD, adaletin konuşulmasını dahi tehdit unsuru saymaktadır.
Geçmişte de buna benzer çok örnek gördük. Vietnam’da yanan köyler, Irak’ta uydurma kitle imha silahları bahanesiyle dökülen kan, Afganistan’da çamura saplanan medeniyet iddiaları… Her biri, arkasında ABD imzası taşıyan zulüm tablolarıydı. Ve şimdi aynı tablo, Gazze’nin harap sokaklarında yeniden çiziliyor.
Tarihin Diliyle Konuşmak: Firavunlar Hep Vardı
Tarihte zulüm ile yükselen nice imparatorluk vardı. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil… Hepsi güçlerine güvenerek hakikati ezmeye kalktılar. Ve her biri kendi kudretiyle değil, mazlumun ahıyla yıkıldı. Bugün de durum farklı değil.
Zulümle abad olanın sonu hüsrandır. Çünkü zulüm bir sabır imtihanıdır; ama sabırla bileylenmiş hakikat, en sonunda zalimi boğar. Tıpkı Firavun’un kendi ordusunun debdebesiyle denize yürüyüp kendi azametiyle boğulduğu gibi. Bugün ABD, adeta çağdaş bir Firavun gibi mazlumların çığlığını susturmaya çalışıyor. Ama unutmamalı: O çığlıklar birikir, büyür, yankılanır… Ve sonunda yankı, sahibini bulur.
Bir Medeniyetin Çöküşü: Kanla Yazılan Diplomasi
ABD’nin bugün uyguladığı dış politika, yalnızca siyasi bir tercih değil; aynı zamanda bir medeniyetin iç çöküşünü de haber veriyor. Adaletin yerine çıkarı, insanlığın yerine silahı, barışın yerine tehdidi koyan her uygarlık çürür. Tıpkı Roma gibi, tıpkı Endülüs’teki son saray gibi…
Kan ve gözyaşı üzerine kurulan hiçbir düzen, uzun soluklu olamaz. Zira bu dünya, zalimlerin değil, zulme direnenlerin destanlarını yazar.
Sonuç: Kimin Tarafında Duracaksınız?
Tarih, daima bir tercih meselesidir: Ya Musa’nın yanında olursunuz ya Firavun’un. Ya zalimin zulmünü onaylarsınız ya da mazlumun feryadına ses olursunuz.
Bugün Gazze yanıyor. Çocuklar ölüyor. Hastaneler bombalanıyor. Ve birileri bu yangını söndürmek isteyenleri tehdit ediyor.
Sormak lazım: Bu tehdit, kimi cesaretlendiriyor, kimi susturuyor?
Ama bilinmeli ki; her gözyaşı, mazlumun duasına dönüşür. Ve o dualar, bir gün zalimi boğacak bir sel olur.
Ve Firavun gibi, çağdaş zalimler de boğulacaktır; kendi azametleriyle, kendi kibirleriyle…
—
Özet:
ABD’nin, BM’deki Filistin konulu konferansa katılacak ülkelere yaptırım tehdidi, uluslararası diplomaside adaletin değil, çıkarın öncelendiğini ortaya koymaktadır. Bu tutum, İsrail’in zulmüne cesaret verirken, dünya vicdanını susturma çabasıdır. Ancak tarihten ibretle bilinmelidir ki, zulümle ayakta kalmaya çalışan her güç, sonunda o zulmün altında ezilir. Tıpkı Firavun gibi, çağdaş zalimler de günün birinde kendi kibirleriyle boğulacaktır.