Kadının Yuvası: Hürmetin, İffetin ve Şefkatin Kalesi
Kadının Yuvası: Hürmetin, İffetin ve Şefkatin Kalesi
“Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış, yuvalarına dönmeli
اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ السُّفَهَاءُ بِالْهَوَسَاتِ
اِذًا تَرَجَّلَ النِّسَاءُ النَّاشِزَاتُ بِالْوَقَاحَات ِ
Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları
Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik ziynetleri.
Haşmetleri, hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evladı. Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı
Lâzımdır tâ dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riya ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları!
Yatmış olan hevesat, birdenbire uyanır. Taife-i nisada serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı.
Şu medeni beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu suretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir hem müthiştir tesiri.
Memnû heykel, suretler: Ya zulm-ü mütehaccir ya mütecessid riya ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır, celbeder o habîs ervahları.”
Sözler.lemaat
Tarih boyunca kadının yeri, toplumu ya yükseltmiş ya da çökertmiştir. Çünkü kadın, yalnızca bir fert değil, bir milletin mayası, bir medeniyetin ana rahmidir. Bediüzzaman Hazretleri, “taife-i nisâ” yani kadın topluluğunun fıtrî vazifelerinden çıkıp taklitçi, süflî ve sathî bir medeniyetin oyuncağı haline gelmesini, beşerin çöküşüyle doğrudan irtibatlandırır.
Kadının Yuvası Neresidir?
Yuva; hürmetin, şefkatin, merhametin ve sadakatin harman olduğu yerdir. İslam, kadına bu yuvayı bir hapis değil, izzet ve emniyet kalesi olarak sunar. Kadını mescide değil, pazara değil, sahneye değil; ailenin kalbine yerleştirir. Çünkü onun asıl değeri dışarıda rekabetle değil, içeride rahmetle ortaya çıkar.
> “Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede.”
Bediüzzaman, kadının hakiki saadetini ve vakarını, eviyle, çocuklarıyla, eşine ve ailesine olan şefkatiyle tanımlar. Modern çağın “özgürlük” dediği şey ise çoğu zaman, kadını vazifesizleştirerek değersizleştirmektir.
Mimsiz Medeniyetin Tuzağı: Kadının Süs Eşyasına Dönüşmesi
> “Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış.”
Bugünkü reklamlar, vitrinler, ekranlar bunun acı şahididir. Kadının iffeti yerine bedeni, şefkati yerine arzusu, şahsiyeti yerine görünüşü öne çıkarılmakta. Bu da onu saygı duyulan bir varlık olmaktan çıkarıp, kullanılabilir bir meta hâline getirmektedir. Hürmetin yerini şehvet, zarafetin yerini yüzeysellik almıştır.
Kadın Edebi Terk Edince Erkek Aklını Yitiriyor
> “Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riya ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.”
Kadınlar ölçüsüz bir serbestliğe kavuştuğunda, bu yalnız onları değil, erkekleri de ifsad eder. Çünkü erkek, kadının iffetiyle yücelir, hayasızlığıyla düşer. Kadının uyanan hevesi, erkeğin uyuyan nefsini harekete geçirir. Neticede toplum, bir şehvet anarşisiyle karşı karşıya kalır.
Bugün sosyal medyada, televizyon dizilerinde, reklamlarda bu gerçeğin acı bir tezahürünü görüyoruz. Kadının ziynet ve güzelliği, mahremiyet dairesinden çıkarılıp teşhire döndüğü an, aile çözülür, nesil çürür, ruh bunalır.
İslâm Kadına Ne Veriyor?
İslam, kadına yüzyıllar önce izzetli bir mevkî, mahremiyet içinde bir şahsiyet, iffetle yoğrulmuş bir özgürlük vermiştir. Modern dünyanın teklif ettiği “özgürlük”, kadını daha çok çalıştıran, daha çok sömüren, daha çok vitrinleştiren bir zincirdir.
> “Şer’-i İslâm onları rahmeten davet eder eski yuvalarına.”
Bu davet bir hapis değil, şefkatli bir kucaktır. Çünkü kadın, ailesinde sultan; toplumda da şerefin taşıyıcısıdır. Eğer kadın yuvasında vakarını, haya ve iffetini korursa, bu beşerin ruhunu da teskin eder.
Kadının Fıtratına Uygun Hayat: Şefkat ve İffet
Kadının süsü makyaj değil, temizliktir. Haşmeti gösteriş değil, ahlaktır. Eğlencesi dışarısı değil, evladıdır. Kadın; evinin nuru, kocasının huzuru, çocuğunun duasıdır. Onun vakar ve iffeti korunursa, toplum da korunur.
ÖZET:
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin kadınlar hakkındaki tesbitleri ışığında, modern çağın kadına biçtiği yapay rol ile İslâm’ın kadına verdiği asli mevki mukayese edilmiştir. Mimsiz medeniyetin kadını yuvadan çıkararak, onu bir meta haline getirdiği; bunun da beşerin ruhunu ifsat ettiği anlatılmıştır. Kadının gerçek izzet ve hürmetinin, yuvada, ailede, mahremiyet dairesinde olduğu belirtilmiş; İslâm’ın bu konuda sunduğu merhametli ve fıtrî davet yeniden hatırlatılmıştır. Sonuç olarak, kadının yuvasına dönmesi, yalnızca kadının değil, toplumun da selâmeti için zaruridir.