Zayıf Sözler, Güçlü Hakikatler: Hadislerde Sıhhat ve Mana Meselesi

Zayıf Sözler, Güçlü Hakikatler: Hadislerde Sıhhat ve Mana Meselesi

“Hem her zaîf veya mevzu’ hadîsin manası yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli sened ile hadîsiyeti kat’î değildir demektir. Yoksa manası hak ve hakikat olabilir.” 

Zaman zaman halk arasında veya ilmî zeminlerde, “Bu hadis zayıftır” veya “Bu hadis mevzudur” şeklindeki ifadeler işitilir. Hatta bazen bu tarz değerlendirmeler, o sözlerin tümden reddine ya da onunla amel etmeme gibi bir anlayışa yol açar. Fakat hakikate ve adalete uygun bir yaklaşım; hem hadis usulünü, hem de hikmet ölçüsünü göz önüne alan bir bakışı gerektirir.

Zayıf veya mevzu (uydurma) olarak sınıflandırılmış bir hadis, her zaman “manası batıldır” anlamına gelmez. Hadis usulüne göre “zayıf hadis”, rivayet zincirindeki bir zayıflıktan dolayı sabitliği kat’î olmayan bir sözdür. “Mevzu hadis” ise uydurma olduğuna dair açık delil bulunan bir sözdür. Ancak bu iki kavramın muhteva yönüyle hakikat taşıyıp taşımadığını belirlemek, başka bir ilmi ölçüyü gerektirir: Kur’an ve sünnet bütünlüğü içinde mana değerlendirmesi.

Bediüzzaman Said Nursî, bu inceliğe şöyle işaret eder:

> “Hem her zaîf veya mevzu’ hadîsin manası yanlıştır demek değildir. Belki an’aneli sened ile hadîsiyeti kat’î değildir demektir. Yoksa manası hak ve hakikat olabilir.”

Bu söz, hem hadis usulünü hem de manaya dair hikmetli bir bakışı birleştirir. Yani bir sözün senedi (nakil zinciri) zayıf olabilir; fakat manası, Kur’an’a, sahih sünnete ve akl-ı selime uygunsa, o sözde bir hikmet, bir ibret ve bir ders bulunabilir.

Hadis Usulünde Zayıf Hadisle Amel

Hadis usulü alimleri, zayıf hadisle “faziletli ameller” (menâkıb, terğib ve terhib gibi) alanında amel edilebileceğini beyan etmişlerdir. Yeter ki hadis:

Çok zayıf olmasın,

Uydurma olmasın,

Dinin temel hükümlerine aykırı bir anlam taşımasın.

Bu ölçü, zayıf hadislerin büsbütün reddedilmesini değil, onları bağlamına göre değerlendirmeyi öğretir.

Mevzu Hadislerde Mana Araştırması

Mevzu hadislerin durumu daha ciddidir. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken nokta, o sözün “uydurulmuş olması”, mutlaka yalan içerdiği anlamına gelmeyebilir. Çünkü kimi zaman, sahabe ya da tabiin büyüklerinden nakledilen hikmetli sözler, zamanla “hadis” zannedilip isnat edilmiştir. Bu durumda, o sözün hakikat değeri, “hadis” olup olmamasından değil, Kur’anî bir ilkeyle uyum içinde olup olmamasından anlaşılır.

Bir Hikmet: Kalbe Giden Yolda İlim ve İrfan

İslam sadece nakille değil, nakli anlayışla da yaşanır. Nakil sağlam olsa da mana sığsa tesiri azalır; fakat mana sahihse ve hikmet taşıyorsa, kalbe işleyebilir. Hadislerin bu yönü, hem ilmî hem de irfânî bir yaklaşımı zorunlu kılar. Zayıf bir söz, Kur’an’da ve sahih sünnetteki büyük bir hakikatin gölgesi olabilir. İşte orada, kalp dikkat kesilmeli; ilim, irfana dönüşmelidir.

Denge: Ne Her Sözü Red, Ne Her Sözü Kabul

Ne her zayıf rivayet hemen “batıldır” diye çöpe atılmalı, ne de her güzel söz hemen “hadistir” diye kabul edilmelidir. Zira adalet, her sözü yerine koymakla mümkündür. Alimler, bu dengeyi yüzyıllar boyunca gözetmiş, hem hadislerin senedini hem de manasını değerlendirmiştir. Bizlere düşen, onların ilmî mirasını hoyratça harcamak değil, hikmetle yaşatmaktır.

Özet:

Bu makalede, hadislerin zayıf veya mevzu olarak nitelendirilmesinin, her zaman muhteva olarak batıl oldukları anlamına gelmediği anlatılmıştır. Hadis usulü çerçevesinde zayıf hadislerle amel edilebileceği yerler belirtilmiş; Bediüzzaman’ın “manası hak olabilir” ifadesi bağlamında, hikmetli ve irfanî bir bakış açısı sunulmuştur. Neticede, hakikatin sadece senette değil, manada da aranması gerektiği; Kur’an ve sahih sünnet ölçüsüyle değerlendirme yapılmasının önemi ortaya konmuştur. Makale, dinî meselelerde denge, ilim ve hikmetle hareket edilmesi gerektiği mesajıyla son bulur.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025