Kur’an Kâinatı, Kâinat da Kur’an’ı Tefsir Eder: İki Kitap Arasındaki Muhteşem Tevhid

Kur’an Kâinatı, Kâinat da Kur’an’ı Tefsir Eder: İki Kitap Arasındaki Muhteşem Tevhid

“Nasıl Kur’an’ın bazısı, bazısına müfessirdir; kezalik kâinat kitabı dahi bazı sutûru arkalarındaki sanat ve hikmeti tefsir eder.”
Muhâkemat. 106.

İki Kitap, Bir Hakikat

Cenab-ı Hakk’ın iki büyük kitabı vardır:

  1. Kur’ân-ı Kerîm – Kelam sıfatının tecellisiyle nâzil olmuştur.
  2. Kâinat – Kudret ve irade sıfatının tecellisidir.

Bediüzzaman’a göre bu iki kitap birbirinin aynası, birbirinin dili, birbirinin şerhidir. Kur’an, kâinatı okumayı öğretir; kâinat ise Kur’an’ın mana derinliğini açar. Bu, insana hem akıl hem kalp hem de tefekkürle yol gösteren bir hikmet sistemidir.

Kur’an’ın Ayetleri Birbirini Açtığı Gibi…

Kur’an’ın bazı ayetleri, diğer ayetlerin tefsiri, açıklaması, tamamlayıcısıdır. Bir ayet mecazla ifade eder, bir diğeri hakikate götürür. Biri icmal eder, diğeri tafsil eder. Bu yüzden Kur’an bir bütün hâlinde, iç içe geçmiş bir hakikatler haritasıdır.

Tıpkı bunun gibi, kâinat kitabı da böyledir. Her unsur, diğerine işaret eder, onu açıklar, onun arkasındaki hikmeti gösterir. Atomdan galaksilere kadar her varlık, birbirine bağlıdır ve her biri “Yaratıcı kimdir? Maksat nedir? Neye hizmet eder?” sorularına cevap verir.

Kâinatın Tefsir Edici Dili: Sanat ve Hikmet

Bir çiçeğin biçiminden, bir arının simetrisinden, bir yıldızın rotasından veya bir kar tanesinin geometriğinden, yalnızca fiziksel gerçekler değil; ilahi sanat, ölçü ve maksat okunabilir.

Bir kuşun kanadındaki denge, bir çekirdeğin içindeki plan, bir bebeğin gözlerindeki anlam… Tüm bunlar, “Bu varlıklar kendi kendine olamaz!” dedirtir. İşte kâinatın “tefsir edici dili” budur:
Sanatla tefekkür ettirir, ölçüyle hikmeti bildirir.

Görmenin Değil, Okumanın Önemi

Kur’an gibi kâinat da okunmalıdır. Ama gözle değil, kalple, akılla ve imanla.
Gören çoktur, ama okuyan azdır. Dağlara bakan herkes manzarayı görür, ama “Bu dağlar niçin bu şekilde yaratılmış?” diye soran, hikmete yolculuk eden kişidir.

İşte bu yüzden Kur’an ve kâinatı birlikte okumak, imanın kemali için gereklidir. Biri kelamla, diğeri yaratılışla konuşur. Ve her ikisi de aynı Yaratıcı’yı gösterir.

Birbiriyle Konuşan İki Kitap

Kur’an der ki:

> “Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır.” (Kamer, 49)

Kâinat ise buna şu şekilde cevap verir:

> “Bak! Her canlıda, her gezegende, her hücrede bu ölçü ve düzen açıkça var!”

Kur’an der ki:

> “O ki, gökleri direksiz yükseltti.” (Ra’d, 2)

Kâinat, uzayın sessizliği içinde süzülen gezegenlerle bu ayet-i kerimeyi tefsir eder.

Sonuç: Tefekkürsüz Okuma Körlüktür

Bediüzzaman, Kur’an ile kâinat arasındaki bu tefsirî ilişkiyi görmekle, imanın aklî ve kalbî temellerini kuvvetlendirir.
Bu çağın insanı için esas ihtiyaç, sadece bilgi değil; tefekkürle bilgiye ulaşmak, kâinatı Kur’an gözüyle okumak, Kur’an’ı kâinat diliyle anlamaktır.

İman, yalnız duymakla değil, görmekle; yalnız görmekle değil, okumak ve anlamakla derinleşir. O hâlde ne Kur’an’ı anlamaktan ne de kâinatı okumaktan gaflet edelim.

Makale Özeti

Bu makale, Bediüzzaman’ın “Kur’an’ın bazı kısımları diğerlerini tefsir ettiği gibi, kâinat da bazı hakikatleri sanat ve hikmetle tefsir eder” sözü üzerine kuruludur. Kur’an ve kâinat, Allah’ın iki büyük kitabıdır ve biri lafzî diğeri kevnî birer hakikat kaynağıdır. Her iki kitap da birbirini tamamlar, açıklar ve insanı tefekküre ve imana yönlendirir. Bu makale, özellikle tefekkürle kâinata bakmanın ve Kur’an’la derin anlamları kavramanın ne denli önemli olduğunu vurgular.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025