Gölgenin Ardındaki Nur: İslam’a Satıhta Bakmanın Yanılgısı

Gölgenin Ardındaki Nur: İslam’a Satıhta Bakmanın Yanılgısı

“Ey hariçten ve uzaktan İslâmiyet’i tenkit etmeye çalışan insafsızlar! Aldanmayın, muhakeme edin, nazar-ı sathî ile iktifa etmeyiniz. Zira şu sizin bahanelerinize sebep olanlar, lisan-ı şeriatta ulema-i sû ile müsemmadırlar. Onların muvazenesizlik, zâhir-perestliklerinden neş’et eden hicabın maverasına bakınız. Göreceksiniz ki her bir hakikat-i İslâmiye, necm-i münir gibi bürhan-ı neyyirdir. Nakş-ı ezel ve ebed üzerinde görünüyor. Evet kelâm-ı ezelîden gelen, ebede gidecektir. “
Muhâkemat. 30

Tarihin her devrinde, hakikat güneşi olan İslâm, zaman zaman karartılmak istenmiştir. Bazen düşmanlıkla, bazen cehaletle, bazen de kötü temsilciler eliyle. Ancak hiçbir zaman söndürülememiştir. Çünkü o, kelâm-ı ezelîden gelir ve ebede yürür. Bediüzzaman Said Nursî, bu gerçeği şu haykırışla dile getirir:

> “Ey hariçten ve uzaktan İslâmiyet’i tenkit etmeye çalışan insafsızlar! Aldanmayın, muhakeme edin, nazar-ı sathî ile iktifa etmeyiniz…”
(Muhâkemat, s. 30)

Bu cümle, hem Batılı oryantalistlere hem de İslam’ı sadece şekil ve suretten ibaret sananlara karşı ilim, insaf ve derinlikli bakış çağrısıdır. Çünkü İslam’ın yüceliğini görmek için, gölgeye değil kaynağa, sûrete değil hakikate bakmak gerekir.

Satıhta Kalanın Derine Dair Hükmü Yanıltır

Bugün birçok insan, İslam’ı sadece zahiri hâllerden, yanlış temsilcilerin davranışlarından veya medya yansımalarından yola çıkarak değerlendirmeye kalkışıyor. Tıpkı bulanık bir camın ardından güneşi yargılamaya çalışmak gibi… Oysa Bediüzzaman şöyle uyarıyor:

> “Bahanelerinize sebep olanlar, lisan-ı şeriatta ‘ulema-i sû’ ile müsemmadır.”

Yani din adına konuşan ama dini ruhundan uzak şekilde temsil eden bazı kimselerin yanlış tutumları, İslam’ın değil onların zaafıdır. Bu gibi temsil hatalarını İslam’a mal etmek, hakikate karşı bir insafsızlıktır.

Gölgeye Bakma, Işığın Kaynağına Yönel

Bediüzzaman, “muvazenesizlik ve zahir-perestlik” gibi kavramlarla bir başka tehlikeye işaret eder: Dinî ilimleri ya da kavramları sadece lafzî kalıplarla, zahirî görünümleriyle ele alan, ruhuna ve hikmetine inmeyen bakış. Böyle bir yaklaşım hem temsil edenin yanlış anlamasına hem de izleyenin yanlış değerlendirmesine yol açar.

Oysa İslam’ın hakikatleri, “necm-i münir” gibi, yani ışık saçan yıldızlar gibi apaçıktır. Yeter ki perde arkasına bakılsın. Yeter ki sisli camlar silinsin. Çünkü İslam, ezelî bir kelâmdan gelir ve ebedî bir hedefe yürür.

Tenkit Etmeden Önce Tefekkür Et

İslam’ı dışarıdan eleştirenlere Bediüzzaman’ın çağrısı nettir:
Muhakeme edin! Yüzeysel bakmayın! İnsaflı olun!
Bu çağrı, aslında insanlığa yapılan bir adalet çağrısıdır. Çünkü İslam’ı anlamak, sadece onun ritüellerini ya da tarih içindeki uygulamalarını değil; onun Allah’tan gelen ruhunu, maksadını ve hikmetini anlamaktan geçer.

Kur’an’ın her bir ayeti, sadece yasal bir metin değil, aynı zamanda kalbe inen bir nur, akla hitap eden bir burhan, hayata yön veren bir rehberdir. Ve bu Kur’an, Allah’ın ezelî kelâmıdır. Zamandan bağımsız bir kaynaktan gelen bu nur, ebede yürüyen bir mesajdır. O halde onu zamanla, şahıslarla veya yanlış temsilcilerle sınırlamak büyük bir haksızlıktır.

Temsilde Zaaf, Hakikate Zarar Vermez

İslam tarihi boyunca zaman zaman temsil zaafları yaşanmış, hakikate perde olan bazı şahıslar, mevkiler ya da cemaatler çıkmıştır. Ancak bu zaaflar, ne Kur’an’ı karartabilir, ne de hakikatin yıldızlarını söndürebilir.

Tıpkı güneşe perde çekilemeyeceği gibi, İslam’ın da mahiyetine gölge düşürülemez. Temsilcilerin hataları İslam’ın değil, onların hesabınadır. Göz, perdeyle meşgul olacağına, ışığın kendisine yönelmelidir.

Sonuç: Hakikati Görenler İçin İslam, Göklerdeki Ay Gibi Parlak

Bediüzzaman’ın çağrısı hâlâ yankılanıyor:
“Muhakeme edin, yüzeysel bakmayın, gölgenin ardındaki nura yönelin.”
İslam, bütün çağlara hitap eden bir rahmet, bir hikmet ve bir adalet medeniyetidir. Onu doğru anlamak, hem dünyanın selameti hem de ebediyetin saadeti için elzemdir.
O halde çağrımız şudur: Tenkitten önce tefekkür, yargıdan önce marifet, zandan önce muhakeme.

Makale Özeti

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhâkemat eserindeki bir pasajdan yola çıkarak, İslam’ın dışarıdan ve yüzeysel şekilde eleştirilmesinin yanlışlığı anlatılmıştır. İslam’ın kötü temsilcileri sebebiyle değil, kendi hakikatiyle değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kur’an’ın ezelî kaynaktan gelen ebedî bir mesaj olduğu, temsil zaaflarının bu nuru gölgeleyemeyeceği belirtilmiş; İslam’a tenkitten önce muhakeme ile yaklaşılması çağrısı yapılmıştır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025