İnsanın Derinliği: Kâinat Kadar Geniş Bir Nefes
İnsanın Derinliği: Kâinat Kadar Geniş Bir Nefes
“Evet, insanın her ferdi, birer nevi gibidir. Zira nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüs’at vermiş ki bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair envaın efradlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemali, lezzeti, elemi ise cüz’î ve şahsî ve mahdud ve mahsur ve ânidir. Beşerin ise ulvi, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i neviye ile insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remiz ve işaret, belki şehadet eder.”
Muhâkemat. 135
Bazı kelimeler vardır ki, bir ömre bedeldir. Bazı cümleler de vardır ki, bir kâinat kadar mânâyı bir satıra sığdırır. Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhâkemat’ta söylediği şu söz de onlardan biridir:
“Evet, insanın her ferdi, birer nevi gibidir…”
İlk bakışta bu cümle bir abartı gibi gelir. Nasıl olur da tek bir insan, bir “nevi”, yani bir tür gibi değerlendirilebilir? Fakat meseleye kalb-i selimle ve fikirle yaklaştığımızda, bu ifadenin ne denli derin bir hakikati taşıdığı görülür.
İnsanın Derinliği ve Sınırsız Âmâli
İnsan, hayal edebilen, geçmişi düşünebilen, geleceği tasarlayabilen, bir anın içinde binlerce âlemi dolaşabilen bir varlıktır. Diğer canlıların arzuları mahduttur. Bir ağaç su ister, toprak ister, güneş ister; bu arzuları karşılandığında memnundur. Bir hayvan açlığını giderince huzur bulur. Fakat insan öyle midir?
İnsanın âmâli (emel ve arzuları), “nur-u fikir” ile öylesine genişlemiştir ki, zamanları yutsa doymuyor. Geçmişe dönmek ister, geleceği yaşamak ister. Tahta oturmak ister, göklere çıkmak ister. Duyulmayanı duymak, görülmeyeni görmek, bilinmeyeni bilmek ister. Bu yönüyle her bir insan, kendine has bir tür gibidir. Çünkü her biri ayrı bir âlem taşır.
Nevilerin Kıyameti ve Ferdin Kıyameti
Metnin devamında geçen şu satırlar da derin düşüncelere açılan bir kapıdır:
“Yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i neviye ile insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remiz ve işaret, belki şehadet eder.”
Her yıl baharda açan çiçekler sonbaharda solup gider. Hayvanlar doğar, büyür, ölür. Türlerin kendi içindeki döngüleri vardır: Gelişirler, zirveye ulaşırlar, sonra yok olurlar. İşte bu tekrar eden döngüler, birer küçük kıyamettir. Ama insan için ölüm sıradan bir olay değil, bir kıyamet gibidir. Çünkü o sadece bedenini değil, içinde taşıdığı bütün bir kâinatı da kaybeder gibi hisseder. Hayalleri, emelleri, arzuları ve sevgileriyle birlikte bir âlem sönmüş olur.
Bu yüzden insanın ölümü, yalnızca cismanî bir yok oluş değil; aynı zamanda zihnî, kalbî ve hayalî bir âlemin inkırazıdır. Bu da her ferdin, kendi içinde küçük değil, büyük bir kıyamet yaşadığını gösterir.
Beşerin Küllî Lezzeti ve Elem Derinliği
Metinde geçen diğer bir kıymetli ölçü:
“Sair envaın efradlarının mahiyeti… cüz’î ve şahsî ve mahdud… Beşerin ise ulvî, küllî, sermedîdir.”
İnsanın acısı da sevinci de sıradan değildir. Başkalarının acısına ağlayabilir, hiç tanımadığı insanların çilesiyle dertlenebilir. Yalnız kendi mutluluğunu değil, tüm insanlığın saadetini isteyebilir. Çünkü onun kalbi küllîdir. Kalbiyle de aklıyla da yalnızca bir “fert” değil; bir “nev’i” temsil eder.
Bir Nefeste Kâinat
İşte bu yüzden insanın her bir nefesi kıymetlidir. Çünkü o nefes, sadece akciğerlerinden girip çıkan bir hava değildir. O nefeste aşk vardır, hayal vardır, iman vardır, hüsran ve umut vardır. Kimi zaman bir dua olur çıkar dudaklardan, kimi zaman bir sitem. Ama her seferinde o nefeste bir âlem taşınır.
İnsan bir ferttir ama bir nevi gibidir. Çünkü o, her şeyi düşünebilen, hissedebilen, talep edebilen yegâne varlıktır. Bu nedenle onun ölümü de sıradan değil; bir kâinatın susması gibidir.
Makale Özeti:
Bu makale, Bediüzzaman’ın Muhâkemat’taki “İnsan bir ferd değil, bir nevi gibidir” ifadesinden hareketle, insanın deruni derinliği, emellerinin sınırsızlığı ve diğer varlıklardan farkını ele alır. İnsanın arzuları sonsuzdur; onun lezzet ve elemleri şahsî değil, küllîdir. Her insanın ölümü, adeta küçük bir kıyamettir. Zira insan yalnızca beden değil, bir âlem taşır ve o âlemle birlikte sönüp gider. Bu da insanı her yönüyle müstesna kılar.