Kâinatın Kalbi: İnsanın Hakikati

Kâinatın Kalbi: İnsanın Hakikati

> “İnsan; şu kâinat ağacının en son ve en cem’iyetli meyvesi,
ve hakikat-i Muhammediye cihetiyle çekirdek-i aslîsi,
ve kâinat Kur’ân’ının âyet-i kübrası,
ve ism-i a’zamı taşıyan âyetü’l-kürsîsi,
ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri,
ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru…”
— Tarihçe-i Hayat, s. 435

İnsan kimdir? Nereden geliyor, nereye gidiyor? Yaratılışının amacı nedir? Bu sorular, çağlar boyu filozofların, peygamberlerin, âlimlerin zihnini meşgul etmiştir. Bediüzzaman Said Nursî ise bu sorulara sadece akıl değil, vahiy ve hikmet gözüyle cevap verir. Onun tarif ettiği insan, sadece bir canlı değil; kâinatın özü, maksadı ve meyvesidir.

Kâinat Ağacının En Cemiyetli Meyvesi

Tüm varlık, bir ağaca benzetilirse; insan, bu ağacın en son çıkan ve en fazla özellik taşıyan meyvesidir. Yani, insan sadece bir varlık değil, kâinatın özetidir. Maddesi topraktan, ruhu arştandır. Yeryüzünde yaşar ama gökyüzüne özlem duyar. Bu yüzden onun mahiyeti basit değil; çok yönlü, derin ve sırlıdır.

Hakikat-i Muhammediye: Asli Çekirdek

İnsanlığın çekirdeği, varlığın mayası Resûl-i Ekrem’dir (s.a.v.). Onun hakikati, bütün insanlık ağacının tohumudur. İnsan bu anlamda, Peygamber Efendimizin ahlâkında kemâl bulduğunda hakikî meyve olur. Her bir insan, bu “çekirdek-i aslî”nin bir nüshası olmaya adaydır. Bu, insanın hem şerefini hem de sorumluluğunu kat kat artırır.

Kur’ân-ı Kâinatın Âyet-i Kübrası

Kâinat bir kitap, insan onun en büyük âyeti. Göz, kulak, akıl, kalp gibi cihazlarıyla insan, adeta Allah’ın kudret ve hikmetine işaret eden bir canlı tefsirdir.
Her bir azasıyla;

görür,
duyar,
düşünür,
merak eder ve
“Ben kimim, Rabbim kim?” diye sorar.

İşte bu sorma, anlamlandırma ve tefekkür yeteneği, insanı tüm varlıklardan ayırır.

İsm-i A’zamı Taşıyan Âyetü’l-Kürsîsi

Kur’ân’ın âyetü’l-kürsîsi nasıl ki Allah’ın azamet ve hâkimiyetini en veciz şekilde ifade ediyorsa, insan da o isimleri taşıyacak kabiliyette yaratılmıştır.

Cemal: Sevgiyi hisseder.
Celal: Kahrı anlar.
Hikmet: Sebepleri arar.
Kudret: İrade eder.

İnsan, bu sıfatlara “ayna” olduğu için yaratılmışların en kıymetlisidir.

En Mükemmel Misafir, En Faal Memur

İnsan bu dünyada misafirdir. Sahip değildir, malik hiç değildir. Ama emânetçidir, vekildir.
Bu sarayda ona en fazla imkânlar verilmiş;

akıl ile düşünsün,

kalp ile hissetsin,

irade ile tercih etsin diye…

Ve bu donanımlarla, diğer varlıklar üzerinde tasarruf hakkı verilmiştir. Fakat bu hak, sorumluluğu da beraberinde getirir. Zira en faal memur, aynı zamanda en ağır hesaba tâbi olandır.

Özet:

Bu makale, insanın kâinattaki konumunu ve yaratılış gayesini Bediüzzaman’ın ifadeleri doğrultusunda açıklamaktadır. İnsan, kâinatın özeti ve en kıymetli meyvesidir. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hakikatinden süzülen bu varlık, kâinat kitabının en büyük âyeti, Allah’ın isimlerine en parlak aynadır. Dünya sarayında en mükerrem misafir ve en sorumlu memur olan insan, bu yüksek makamın idrakinde olmalı ve yaratılış gayesini unutmamalıdır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025