Usûlsüzlükten Vusulsüzlüğe: Kaybolan Yolun Hikâyesi

Usûlsüzlükten Vusulsüzlüğe: Kaybolan Yolun Hikâyesi

> “Vusulsüzlüğümüz, usûlsüzlüğümüzdendir.”

  1. Usûl Nedir, Niçin Vardır?

Usûl, hedefe giden yoldaki ilke, ölçü ve yöntemin adıdır.
Yani usûl, muvaffakiyetin mimarisidir.
Nasıl ki ev inşa edilirken temelsiz bina çökerse,
bir hedefe yürürken usûlsüz davranan da vusul (ulaşma) nimetine erişemez.

Usûl; hem istikameti hem istikrarı temin eder.
Usûl olmazsa:

Hak, bâtılla karışır,

Samimiyet suistimal olur,

Gayret boşa gider.

  1. Vusul: Maksada Erişmenin Asli Hakkı

Vusul, sadece ulaşmak değil, hakkıyla ulaşmaktır.
Bir ilme, bir makama, bir manaya;
ama hak ettiği şekilde, doğru yolla, helal vesileyle…

İşte bu ancak usûl gözetilirse mümkündür.
Usûl terk edilirse,
ya hiç ulaşılmaz,
ya da ulaşılan şeyin kıymeti olmaz.

  1. Dindeki Usûl ve İstikamet

İslam’ın her sahasında usûl vardır:

Akaidde usûl: Tevhid, nübüvvet, ahiret gibi temel inanç esasları…

Fıkıhta usûl: Kur’an, sünnet, icma, kıyas gibi hüküm çıkarma metodolojisi…

Tasavvuf ve ahlâkta usûl: Nefis terbiyesi, seyr u sülûk, mürşit-mürid ilişkisi…

Bunlar keyfî değil; tevhidin edep üzere yaşanması için vaz’edilmiş ilkelerdir.

Dinî gayret usûle dayanmazsa,

Bid’at olur,

İfrat ve tefrit çıkar,

Niyet güzel olsa da netice hüsran olur.

  1. Günümüzde Usûlsüzlük Örnekleri

Bugün İslam dünyasında:

Din adına konuşanlar, usûl bilmeden fetva verir.

Davet edenler, edep ve hikmet gözetmeden hitap eder.

Eğitim verenler, ilmi sadece bilgi yığını zanneder.

Mücadele edenler, yöntemi meşruiyetten çıkarır.

Ve sonuçta:

İtibar kaybolur,

İhtilaflar çoğalır,

Hakkı temsil zayıflar.

Çünkü “her doğru her yerde söylenmez” usûlü terk edilmiştir.

  1. Tasavvufta Usûl: Herkese Aynı Zikir Değil, Aynı Edep

Tasavvuf mektebinde “vusul” (Allah’a yakınlık),
usûl ile mümkündür.

Her kalbe aynı reçete yazılmaz.

Her gönül aynı mertebede değildir.

Mürşit, muhatabını tanır, istidadına göre yönlendirir.

Usûlsüz yapılan zikir,
kişiyi Allah’a yaklaştırmak yerine nefsine oyuncak edebilir.
Çünkü sırat-ı müstakim, ancak kılavuzla bulunur.

  1. Risale-i Nur’da Usûlün Ehemmiyeti

Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’un muhtevası kadar usûlüne de dikkat çeker.
Der ki:

> “Dâvâ-yı nübüvvetin ispatında en selametli, en kısa, en doğru yol: Kur’an’ın gösterdiği yoldur.”

Risale-i Nur’da:

Delil ile hitap vardır,

Muhatap dikkate alınır,

Kin ve cebir değil, hikmet ve merhamet esastır.

İşte bu, bir usûldür. Ve bu yüzden vusûl doğurmuştur.

  1. Sonuç: Usûlsüzlükten Kurtulmadan Vusûla Erilmez

Her kavli doğru olan,
usûlü terk ettiğinde yanlışa düşebilir.

Her gayreti hak olan,
usûlsüz bir tarzla bâtıla hizmet edebilir.

Bu yüzden dinde ve hayatta esas olan şudur:
“Yol ne kadar haklıysa, yöntem de o kadar haklı olmalı.”

Zira:

> “Usûl olmazsa vusûl olmaz.”

Özet:

Usûl, hedefe doğru ve hikmetli yürüyüşün temelidir.

Vusul, hakikate ulaşma halidir; ama usûl gözetilirse gerçekleşir.

Dinde, ilimde, mücadelede ve tebliğde usûl gözetilmezse,

Hedef şaşar,

Niyet yetersiz kalır,

Netice hüsrana döner.

Risale-i Nur, Kur’anî bir usûl öğretir: hikmet, merhamet ve delil…

Sonuç:
“Vusulsüzlüğümüz, usûlsüzlüğümüzdendir” sözü,
bugünkü dağınıklığımızın, etkisizliğimizin ve itibar kaybımızın da ilacıdır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025