Ümmi Nebî: Beşerin İçinden, Âlemlerin Üstüne
Ümmi Nebî: Beşerin İçinden, Âlemlerin Üstüne
> “Onlara içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğreten bir Resûl gönderen Allah’tır. Halbuki onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
(Cuma Suresi, 2)
Giriş: Okuma Bilmeyen Bir Nebî mi?
Bugünün ölçüleriyle baktığımızda, “ümmi” kelimesi bize “okuma-yazma bilmeyen” birini hatırlatır.
Oysa Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) “ümmi”liği, bir eksiklik değil, bizzat bir mucize, bir hikmet, bir temizliktir.
Çünkü onun kalemi, kalemle değil, vahyin ilhamıyla yazılmıştır. Onun ilmi, beşerî değil, ilâhîdir.
- Ümmilik: Fıtrî Temizlik ve İlâhî Muhataplık
Efendimiz’in ümmi oluşu, Cenab-ı Hakk’ın ona verdiği risaletin hiçbir beşerî etkiyle kirlenmemesi için alınmış bir ilâhî tedbirdir.
Okuma-yazma bilmemesi, vahiy geldikten sonra herhangi bir yazılı kültürden etkilenme şüphesini ortadan kaldırır.
O’nun getirdiği hakikat, hiçbir kitaptan kopyalanmamış, hiçbir felsefi ekolün uzantısı olmamıştır.
Dolayısıyla bu, Kur’ân’ın doğrudan Allah’tan gelen mübîn bir kelâm olduğunu gösteren büyük bir delildir.
> “Sen, bundan önce bir kitap okumuyordun, elinle de onu yazmıyordun. Öyle olsaydı bâtıla sapanlar şüpheye düşerlerdi.”
(Ankebût, 48)
- Kalemle Değil, Vahiy ile Yazılan Hayat
Hz. Peygamber’in hayatı, kalemle değil, kaderle yazılmıştır.
Beşerin okulları onu eğitmemiştir; çünkü onun hocası Rabbü’l-âlemîn’dir.
Onun üniversitesi, Hira mağarasıdır. İlk dersi, “Oku!” emridir.
Ama o, kendiliğinden okumaz. Okursa da ancak emredileni, gösterileni, bildirilen hakikati okur.
Bu yüzden ümmi oluş, Efendimiz’in:
Beşerî bilgilerle yoğrulmamış saf zihnini,
İlâhî mesajın doğrudan muhatabı oluşunu,
İnsanlığa örnek olacak bir fıtrat üzere yaratıldığını gösterir.
- Ümmi Nebî: Bütün Milletlere Ortak Bir Peygamber
Efendimiz (s.a.v), okumuş bir filozof, eğitimli bir aristokrat ya da kültürel bir seçkin olsaydı;
Belki sadece Araplara,
Belki sadece belli bir zümreye,
Belki sadece yazılı kültürle ilgilenenlere hitap edebilirdi.
Ama Allah onu, hiçbir sınıfa ait olmayan, saf bir beşer, tertemiz bir fıtrat ve evrensel bir ruh olarak seçti.
> O, ümmi idi ki; herkesin Peygamberi olabilsin.
Cahilin de anlamaya gücü yetsin.
Âlim de hikmetin derinliğini fark etsin.
Zenginin de fakirin de kalbine hitap etsin.
- Beşeriyet İçinde Ulvîlik
Bazı sapkın anlayışlar, onu “sadece bir insan” diyerek küçümsemeye çalıştı.
Ama o, beşeriyetin zirvesinde bir insan, Allah’ın muhatabı bir kul olarak, her tarafı da dengeledi:
Bir ayağı yerdeydi; sokakta yürür, pazarda alışveriş eder, çocukları severdi.
Ama başı semadaydı; Cebrail’le konuşur, Sidretü’l-Müntehâ’ya yükselir, Rabbine namazda secde ederdi.
- Kur’ân ve Ümmîlik: En Büyük Mucize
Efendimiz (s.a.v), hiçbir şey okumamıştı ama tüm çağlara bir kitap getirdi.
Ve bu kitap, edebiyatın, hukukun, ahlâkın ve hikmetin zirvesi oldu.
Bu nasıl olur?
Cevap nettir:
Kur’ân, onun sözü değil, Rabbin kelâmıdır.
İşte ümmi oluşu, bu gerçeğin en kuvvetli şahididir.
Sonuç: Temiz Kalp, Doğrudan Vahiy
Hz. Peygamber’in ümmi oluşu, aslında bize şu mesajı verir:
> “En büyük ilim, Rabbinden gelendir. En sağlam bilgi, vahyin rehberliğindedir.”
Bugünün bilgi çağında, çok şey bilen ama hikmetten yoksun olan bir insanlık var.
Nice âlimler vardır ki aklı var ama kalbi yok…
İşte ümmi Peygamber, bize kalbin, fıtratın ve vahyin ışığında bir hayatı öğretir.
Özet:
Peygamber Efendimiz’in “ümmi” oluşu, eksiklik değil, ilahî bir mucize ve hikmettir.
Bu durum, onun hiçbir beşerî bilgiyle şekillenmediğini, doğrudan Allah’tan vahiy aldığını gösterir.
Ümmi Nebî, tüm insanlığa ortak bir peygamber olması için bu fıtratla seçilmiştir.
Onun ümmi oluşu, Kur’an’ın mucizevîliğine ve peygamberliğin evrenselliğine büyük bir delildir.
Bu hakikat, ilim çağındaki insanlara: “Hakikat, kalbin safiyetinde ve vahyin nurundadır” mesajını vermektedir.