Zerreden Küreye Değişen Her Şey, Bâkî Olmayanın Delilidir
Zerreden Küreye Değişen Her Şey, Bâkî Olmayanın Delilidir
“Madem âlemde ve her şeyde tagayyür ve tebeddül var; elbette fânidir, hâdistir, kadîm olamaz. Madem hâdistir, elbette onu ihdas eden bir Sâni’ var. Ve madem her şeyin zatında vücudu ve ademi, bir sebep bulunmazsa müsavidir; elbette vâcib ve ezelî olamaz. Ve madem muhal ve bâtıl olan devir ve teselsül ile birbirini icad etmek mümkün olmadığı kat’î bürhanlarla ispat edilmiş. Elbette öyle bir Vâcibü’l-vücud’un mevcudiyeti lâzımdır ki naziri mümteni, misli muhal ve bütün maadası mümkün ve mâsivası mahluku olacak.”
Tarihçe-i Hayat.355
> “Madem âlemde ve her şeyde tagayyür ve tebeddül var; elbette fânidir, hâdistir, kadîm olamaz…”
Değişim, Faniliğin Mührüdür
Her şey değişiyor. İnsan büyür, ihtiyarlıkla yoğrulur, sonunda toprağa döner. Güneş batar, mevsimler döner, dağlar bile zamanla yıpranır. Atomlar parçalanır, yıldızlar söner. Kısacası, her şey tagayyür ve tebeddül içindedir; yani değişmekte ve yer değiştirmektedir.
Bu evrensel gerçeklik, yani “değişim”, aslında büyük bir ispat vesilesidir. Çünkü değişen şey bâkî olamaz. Zira bâkî olan değişmez; ezelî olan zamana tabi olmaz. O hâlde her şeyin bu derece değişmesi, onun faniliğine ve sonradan yaratıldığına açık bir işarettir.
Kendinden Varlık Kazanamayan Her Şey, Başkasına Muhtaçtır
Her şeyin varlığı, bir sebebe bağlıdır. Ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir yıldız; kendi kendine var olamaz. Çünkü varlık ve yokluk, o şeyin elinde değildir. Varlığı zorunlu, yani “vâcib” olan ancak bir Zât olabilir ki, O da Vacibü’l-Vücûd olan Allah’tır.
Bir çiçeği düşünelim: O çiçek, kendi kendini meydana getiremez. Toprak, su, güneş bir araya gelse bile; “hayat”ı var edemezler. Aynı şekilde insan, hayata gelme iradesine sahip değildir. İşte burada apaçık görünür ki, her mümkün varlık, bir Müessir-i Hakikî’ye muhtaçtır.
Devir ve Teselsül: Akıl Dışı ve Mantık Dışı Bir Kısır Döngü
Bazı sapkın düşünceler, varlıkların birbirini doğurduğunu iddia eder. Bir sebep, başka bir sebebi; o da başka bir sebebi doğurmuş… Bu sonsuza kadar gitsin… Bu mantığa “teselsül” denir. Oysa bu, bir akıl aldanmasıdır.
Çünkü her şey birbirine zincirlenirse, zincirin tamamı havada kalır. Tıpkı bir askının ucunda başka bir askı, onun ucunda bir başkası… ama sonunda hepsi havada! Hiçbir askı duvara bağlı değil! İşte devir ve teselsül de böyledir: Başlangıcı olmayan bir zincir, bütün zinciri iptal eder. Bu da varlığı imkânsız hale getirir.
O hâlde, sebebsiz var olan bir ilk sebep, yani Allah, her şeyin başıdır. O vardır ve varlığı kendindendir. Diğer her şey, O’nun mahlukudur.
Bütün Yollar Tek Bir Kapıya Çıkar: Vacibü’l-Vücûd
Zerrelerden galaksilere kadar bütün varlıklar fanidir, değişkendir ve kendi varlığını sürdüremez. Bu, ancak müstağni ve ezelî bir Zât’ın varlığını zarurî kılar. O Zât ise:
Nazîri mümtenî (benzeri imkânsız),
Misli muhal (emsali düşünülemez),
Mâsivası mahluk (O’ndan başka her şey yaratılmıştır) olan Cenab-ı Hak’tır.
İşte iman, bu fıtrî hakikatin fark edilmesidir. Felsefe çoğu zaman dolanır; kelam ilmi ise yol gösterir. Lakin Kur’an, tüm bu hakikatleri en selis, en beliğ, en tatmin edici şekilde anlatır:
“Her şey helak olucudur; ancak O’nun Zât’ı bâkîdir.” (Kasas, 88)
Sonuç: Her Değişim, Varlığın Sahibine İşaret Eder
Değişen her varlık, yaratıldığını söyler. Varlıklar kendilerine sahip olamaz, çünkü kendi kendilerine var olmaları mümkün değildir. Sonsuz bir sebep zinciri de mantıken imkânsızdır. Bu durumda tek çare; her şeyin üstünde, varlığı kendinden, başlangıcı olmayan bir Yaratıcı’ya imanı kabul etmektir. Bu Yaratıcı, Vacibü’l-Vücûd olan Allah’tır. Her değişim ve her yok oluş, bizi O’na götürür.
Makale Özeti
Bu makale, Tarihçe-i Hayat’ta geçen bir metin üzerinden varlıkların değişimi ve sonluluğu üzerinden Allah’ın varlığını ispat eden aklî ve hikmetli bir bakış sunar. Değişen her şeyin faniliği, kendi kendine var olamaması, sonsuz sebep zincirinin akıl dışılığı gibi hakikatler üzerinden Vacibü’l-Vücûd olan Allah’ın varlığına kesin bir delil sunulmaktadır. Her şey geçicidir; ama onların varlığını mümkün kılan Zât, bâkî ve ezelîdir.